Ana SayfaYazarlarBastırılmış gerçeklik olarak HDP

Bastırılmış gerçeklik olarak HDP

İsmail Yaprak

Geçen yazımda laik cemaatin yıllar geçmesine rağmen en büyük sorununun AKP hazımsızlığı olduğunu dile getirmiştim. Yani karşındakini muhatap olarak alamayan, onu daha çok yok edilmesi gereken bir çeşit “öcü” olarak gören, sağlıksız bir ruh hali… Bu yüzden,  doğru düzgün eleştiri ve analizden ziyade bol bol nefret ve öfke patlaması ortada geziniyor. Bu kesime “AKP nefreti yüzünden rasyonelliğinizi yitiriyorsunuz” dendiğinde “bunca şeyden sonra siz hâlâ nefret etmiyorsanız yazık size” minvalinde cevaplar alıyorsunuz.

 

Bu, çok anlaşılmış bir konu değil maalesef. AKP eleştirisiyle AKP nefreti arasındaki farkın belirsizleştiği bir dönemdeyiz. Tabii ki AKP’nin bir iktidar olarak yaptıklarından memnun değilsinizdir ve doğal olarak da onun iktidardan düşmesini istiyorsunuzdur. Buradaki sorun, bu isteğe fazla bel bağlayıp, sevmediğiniz iktidarın olumsuzluklarına fazla odaklanıp, sağlıksızlaşmak ve hayatı ıskalamaktır. Böylece git gide, içe kapanan ve söylenen her lâfa, her söze, en ufak bir cümleye dahi tahammül edemeyen; öfkeli, hayattan zevk almayan bireylere dönüşmeye başlanır. Arzulanan şeyin gerçekleşmesi o kadar istenir ki, o şey gerçekleşmeyince realiteye dönmektense  — hastalıklı bir şekilde — gerçekleşmeyen şeyin üzerinden düşünülür ve davranılır. Burada Hollywood’vari bir liberal ideolojinin tuzağına düşme tehlikesi söz konusudur. Çünkü yıllardır Amerikan sinemasının (ve kültürünün) bize öğrettiği şey, iyi ve kötülerin olduğu, her şeyin sonunda da kötülerin kaybedeceğidir. Bu temel yapının sorunu, iyilerin kazanmasını istediği sürece, kötülerin varlığını minimize etmek ve hattâ mümkünse tanımamaktır. Dolayısıyla böyle bir ideoloji çok hümanist görünmesine rağmen esasen insanları insanlık dışı bir noktaya sürükler, çünkü insanlığın temel nosyonlarından biri olan kötülüğü yok saymaktadır. Kötülüğü mutlak bir şeytanileşme olarak düşünmeyin (bu da başka bir Hollywood’laşmanın ürünü); kötülük dediğimiz şeyin içinde yalan, kibir, sahtekârlık, kıskançlık vb özellikler bulunur ve bunlar gökten zembille inip birilerine bahşedilmiş değildir.

 

Batı’da anti-Hollywood filmler ve eserler vermek entelektüel anlamda klişelerden kurtulmak adına idealdir, çünkü anti-Hollywood işler çıkardığınızda içinizdeki “kötülükle” yüzleşiyor ve kendinize mesafe alıyorsunuz demektir. Ortada basit bir iyiler – kötüler ikilemi yoktur. İyi eserler kötülük dediğimiz şeyi hayatın içinden gösterdiği ve onu normalleştirdiği oranda iyidirler. Entelektüel anlamda bunun anlaşılması laik cenah için hayli kolaydır; oysa politik anlamda bugün içinde bulunulan durum tam bir klişedir. AKP’nin varlığının kabulü üzerinden itiraz edilmemekte; AKP yokmuş gibi, olmaması gereken bir şeymiş gibi davranılmaktadır. Halbuki “yokmuş gibi” davrandığınız birini eleştirmek bir paradokstur. Eleştiri dediğiniz şey varlığını kabul ettiğiniz ve muhatap aldığınız biri üzerinden yapılabilir. Mesele “kötülüğün” var olmaması gereken bir kavram olduğunu düşünmek değil, onun var olduğunu ve her zaman var olacağını bilip, bu bilinçle onu eleştirmektir.

 

Bu durum AKP üzerinden düşünüldüğü için AKP karşıtı cenah tarafından anlaşılmamakta, çünkü bunu tek taraflı bir eleştiri sanmaktalar. Oysa bugün aynı şey bizzat anti-HDP’ci AKP taraftarı için de geçerli. Davutoğlu’nun “Teröre Karşı Tek Ses” mitinginde dile getirdiği o talihsiz söylem tam olarak bunun göstergesi değil mi: “O zaman (…) bunları baraj altında bırakacaksınız.” Laik cenah hâlâ AKP’yi bir gerçeklik olarak bastırıyor. Bugün AKP cenahının da HDP’yi bir gerçeklik olarak hazmedemediği ortada. Yine aynı sorun: sevmediğiniz, varlığını kabul etmek istemediğiniz şeyi bizatihi yok sayıyorsunuz. “HDP yokken güzel güzel geçiniyorduk, tek başımıza iktidardık, her şey ne güzeldi; sonra birden ortaya çıkıp huzurumuzu bozuverdiler. Şimdi olması gereken şey, geldikleri yere geri dönmeleri. Barajın/bilincin altına…”

 

Bu bizim genlerimizde olan bir hastalık: Gerçeklikle yüzleşmekten korkmak… Laik veya muhafazakâr olmak fark etmiyor. Oysa yüzde 13 oyla barajı aşıp gelmiş bir partinin derhal muhatap alınıp varlığının kabul edilmesi şart. Eğer bir şey huzurunuzu bozuyorsa o şeyle muhatap olmanız ve onunla yüzleşmeniz gerekir. Bugün AKP’yi AKP karşıtlarının başına musallat eden tam da bu yüzleşememe halidir (korktuğunuz şey başınıza gelir). Onlar AKP’yle yüzleşemedikçe AKP bastırılmış bir gerçeklik olarak hızla büyüdü. Şimdi aynı şey AKP için de geçerli. Eğer AKP bizzat muhatap alınması için ortaya çıkmış HDP ile yüzleşemezse ve onu bastırırsa bu sefer de HDP’nin büyümesine engel olamaz. HDP’nin barajın altında kalması (bastırılması) AKP’nin işine gelmeyeceği gibi onu hastalandırır (AKP farkında değil ama 1 Kasım’da tek başına iktidara gelinmesi bu saatten sonra kendisine yarardan çok zarar getirecektir). “Öteki”yle ilişki kurabilen her parti siyaseten diğerlerine göre bir adım önde ve daha sağlıklı olacaktır. Laik cenahın 13 yıl sonra bile AKP’yi hazmedemediği ortada. Aynı soruna şimdi AKP de sahip, ama AKP’nin bastırdığı gerçeklikle yüzleşme şansı daha fazla. Nedeni de iktidarda olması ve gerçeklikle, hayatla daha fazla sınanıyor olması. Bu sınavı nasıl vereceklerini gelecekte göreceğiz. Bize düşen eleştirmek; gerisi onlara kalmış.

- Advertisment -