Avrupa ve Amerika'nın siyaset ve kanaat merkezlerinde Türkiye önemli bir gündem maddesi. Bu merkezlerde neler konuşulduğunu anlamak için de özel istihbarata gerek yok.
Konuşulanlar, tartışılanlar, gerçek kanaat önderlerinin ağızlarından ve kalemlerinden herkese ulaşıyor.
Onların açısından baktığımız zaman, Türkiye'nin yakın ilişkiler kurulabilecek bir "muasır medeniyet ülkesi" olması konusunda kuşkularının arttığını görmemek için kör olmak lazım.
Ülkenin yaklaşık dörtte biri iç savaş alanı… Ülkenin en büyük şehirleri terör alanı haline gelmiş… Geleneksel ittifak merkezleriyle sorunlu… Üstelik askeri, şu veya bu örgütlenme içine girerek darbeye kalkışmış…
Türkiye'nin genel manzarasını bu şekilde gördükleri için Batılıları suçlamak mümkün değildir. Oradan bakıldığında manzara budur.
O zaman "Ne yapacağız bu Türkiye ile" sorusunu kuvvetli şekilde sormaya başlamış olmalarına da şaşıramayız.
Avrupa'nın daha küçük ülkelerinin siyasi merkezleri kararlarını verdiklerini, Türkiye'ye "uzak durmakta fayda olan"bir Ortadoğu ülkesi olarak davranacaklarını açıkça ifade ediyorlar.
Avrupa'nın ana güç merkezi olan Almanya'nın henüz o aşamada olmadığını düşünsek bile bunu kendi içinde ve Avrupa Birliği çerçevesinde onuştuklarının işaretleri fazlasıyla görülüyor.
NATO halen Batı savunmasının en önemli örgütü olarak görülse ve Türkiye her zaman bu örgütün vazgeçilmez bir unsuru olarak kabul edilse de "NATO Türkiyesiz de olabilir" diyenler de çıkmaya başladı.
Bunların çıktığını, durup dururken "NATO Türkiyesiz olmaz" diye beyanlarda bulunan askeri yetkililerden anlıyoruz.
Batı'daki bu hava bu şekilde Amerikan başkanlık seçimlerine kadar devam edecektir. Sonra da büyük ihtimale başkan seçilecek olan Hillary Clinton'ın çizeceği Türkiye politikası beklenecektir.
Tabii ki oylama falan olmayacak. Kimse "Türkiye'yi Ortadoğu'ya bıraktık" demeyecek. Ama 2017, Batı için Türkiye kararının verileceği yıl olacak.