Ana SayfaYazarlarÖcalan’ı devreye sokalım mı?

Öcalan’ı devreye sokalım mı?

Problemi çözecek en doğru soru başlıktaki soru mudur? Yoksa, “Öcalan’a başvurmak barış getirir mi” sorusu mudur? Birinci sorunun bir amacı yok; ikinci sorunun ise var.

 

PKK-HDP çizgisi içinde faaliyet yürüten,  Kürt siyasetinin iç kodlarını iyi analiz edebilen bir isimle geçenlerde sohbet ediyordum. Kendisine şöyle bir soru sordum:

 

“Öcalan’a başvurmak barış getirir mi?”

 

Kürt siyasetçi biraz düşündükten sonra şöyle dedi: “Eğer Öcalan, devletle görüşme yaptıktan sonra Kürt siyasi aktörlerinin huzuruna çıkar, sözlerine de ‘barış için yeni bir sayfa açacağız; ancak sizler savaşa da barışa da hazırlıklı olun, hattâ dağdaki sayınızı yüz bine çıkarın’ diye başlarsa, barış getirebileceğini zannetmiyorum. Çünkü geçmişte barışı hep bu cümlelerle başlattı. Bu da Kandil tarafından her zaman daha büyük mücadele için hazırlık olarak algılandı.”

 

Başarı için üç şart gerekir

 

“Öcalan, barış getirecek tek aktördür; o yüzden kapısı çalınmalı” tezinin hayata geçmesi üç şarta bağlıdır.

 

(1)    Öcalan da bunu istiyor mu?

(2)    Ankara’da bu konuda bir oyun planı üzerinde düşünülüyor mu?

(3)    Kandil Öcalan’ı dinler mi?

 

Birinci ve ikinci sorunun yanıtlarını bilmiyorum. Gerçekleşen onca şeyden sonra Öcalan hâlâ aynı pozisyonda mı? Yoksa 

yeni şartlar yeni pozisyon almayı gerekli kıldı düşüncesinde mi?

 

Bilmiyorum. Zira bunu bilebilmek için oturup kendilerini dinlemek gerekir. Devletin ilgili birimleri “Bu tufandan nasıl çıkabiliriz, sizin bir düşünceniz var mı?” şeklinde kapısını çalmış olabilir. Doğrusu kapısının çalındığından da emin değilim. O yüzden Ankara’da İmralı konusunda bir oyun planı üzerinde kafa yorulup yorulmadığı konusunda da bir yorumda bulunamıyorum. Ancak İmralı’nın dış güvenliğinde görevli üç rütbeli askerin gözaltına alınmasını bir karine olarak ele alabiliriz. Gözaltına almalar, devletin İmralı’nın güvenliğini önemsediğini gösteriyor. Demek ki karar alıcıları “Öcalan Türkiye için önemli ve gereklidir” sonucuna götüren bir neden var ortada.

 

Buluşma noktası, hayal noktası

 

Gelelim, can alıcı son soruya. Kandil Öcalan’ı dinler mi? Projektör tutacağım iki engelin aşılıp aşılamayacağı bu sorunun yanıtını verecek. Birinci engel direkt Kandil’in pozisyonu.

 

Biliyorsunuz, çözüm sürecini Öcalan + PKK’nin devlet ile buluşma noktasında olması hali doğurdu. İki taraf da çatışmalarla daha fazla gidilebilecek bir yer olmadığına kanaat getirdiği için çözüm süreci başladı. Bu, tarafların buluşma noktasıydı. Ancak Suriye krizinin PKK’ye Rojava’da uluslar arası destek ve bölgesel devlet olma imkânı sunması, PKK’yi buluşma noktasından hayal noktasına götürdü. Bunun anlamı şuydu: Güç kullanarak da Türk devletini istediğim noktaya getirebilirim. Çünkü hem daha modern silahlara kavuştum, hem cephane sıkıntım yok. Hem de Rojava ulusal duyguları inanılmaz bir şekilde kırbaçladı.

 

PKK buluşma noktasında değil hayal noktasında iken, Kandil Öcalan’ı dinler mi? Beni Öcalan faktörü üzerinde düşünmeye sevk eden temel problem bu.

 

Düşünce üreten beyin, karar alan merkez

 

Öcalan-Kandil ilişkilerinde karşımıza çıkan ikinci engel ise şu: PKK-Öcalan ilişkilerinin doğasına baktığımızda karşımıza çok ilginç bir etkileşim ve ilişki formu çıkıyor. İmralı düşünce üreten beyin, Kandil ise karar alan merkez olarak hareket ediyor.

 

Kandil besleneceği düşünce havuzunu oluşturması açısından İmralı’yı çok önemsiyor. İmralı’da yapılan tespitleri, yazılan raporları, AİHM’e sunulan savunmaları kendisi için ufuk açıcı ve besleyici olarak görüyor.

 

Kandil o havuzla ilişki geliştirirken havuza düşen öneri ve projelerin tamamını kabul etmek yerine iki tutum sergiliyor: Seçme ve eleme.

 

Kendisine yarar getireceğini, kendisini geliştireceğini tasavvur ettiği fikirleri kabul ediyor. Yani seçiyor. Fikirler demeti içinde yer alan diğer önerileri ise görünür kılmıyor. Yani eliyor. Bir örnek vermem gerekirse, çözüm sürecinde Öcalan’ın Irak, Suriye ve İran’daki askeri ve siyasi yapılanmaya ilişkin görüşlerini örgüt büyük bir istekle yerine getirdi. Ancak Öcalan’ın silahsızlanma kongresine aynı hevesi göstermedi.

 

Türkiye kan revan içinde iken hiç kimse Rojava’yı barış ve istikrar adası olarak tutamaz. PKK eninde sonunda bunu anlayacak. İmralı’ya bakış açısını da bu perspektif değiştirecek. O yüzden gelecekten umutluyum.

 

Ancak eğer geçmiş görüşmelerden, ilişki şekillerinden, görüşme içeriklerinden, yol haritalarından gerekli dersler çıkarılmazsa, Öcalan’ın kapısını çalmak yeterli bir enstrüman olmayabilir. Yine yarı yolda kalabiliriz. O yüzden engelleri aşacak çok zekice hazırlanmış bir barış planına ihtiyaç var. İçte ve dışta barış istemeyenler bu kadar çokken, başka türlü de davranamayız.

 

- Advertisment -