Ne kaliteli araçlardı diye hayıflanmak üzere koymadım o tramvay resmini, üstelik öyleydi de; mobilya zerafetiyle işlenmiş iç donatısında boş yer bulmanın zevki sadece ayakta dikilmekten kurtulmanın değil, adeta kolay yer bulunmayan iyi bir Art nouveau kahveye, mesela Baylan gibi bir pastaneye güvenle yerleşmenin hazzını da andırır bir keyifti.
Ama ben bununla vakit kaybetmeden asıl konuma, o tramvay fotoğrafından hızla ve ortalama bilgiyle yapabileceğimiz onun nasıl bir İstanbul kamusal hayatının emaresi olduğunun sonrasıyla karşılaştırmalı bir okumasını yapacağım.
Londra asfaltında muhtemelen Avrupa’dan karayoluyla gelmiş bir grup.
Fotoğrafta görüldüğü kadarıyla yetinme niyetinde olsak da yine basit birkaç arkaplan bilgisini atlamadan gidelim..
.jpg)
İstanbul’un ilk tramvay hatları.
Eminönü
Banliyö hattı-Bakırköy ara kesiti
Deniz-surlarını izleyen demiryolu hattı
Santraller ertesinde trenler elektriklenmişti gerçi ama yer-üstünde hala şehirlerarası bir araç olabiliyordu. Zeminde raylara, üzerinde de elektrik hatlarına bağımlılığı kent- içinin gerektirdiği kıvraklığa uyum sağlatmıyordu. O nedenledir ki, kentin dolambaçlarını by-pass edip kestirmeden katetmenin pratik yolu olarak yeraltından gitmesi çözümüne (metro) başvuruldu.
Londra metrosu
Yeraltına tünel açıp ray döşemenin maliyeti çok daha yüksekti ama, vagonların ardarda dizilip uzayabilmesi ve kesintisiz hat üzerindeki hız yapabilme esnekliğiyle metronun taşıma kapasitesi bu maliyet farkını telafi ederek kısa zamanda çağdaş metropollerin başlıca, rakipsiz kitlesel ulaşım aracına dönüşüyordu. Başına hızlı sözcüğü eklenmiş olsa da tramvay bu arada yayılmış otobüsten ne daha hızlı ne de yolcu kapasitesi bakımından avantajlıydı. Hatta rayların iki taraflı tecrit zorunluluğu, yayaları kaldırıma sıkıştırıp caddeden koparma dezavantajı vardı.
En baştaki resimle devam edersek 60’larda tramvay sadece Asya yakasında kaldığına göre, nüfusu bir milyon civarında olan İstanbul’un üç yakasından birisinin kitleselleşip anonimleşmiş ahalisi iki büyük merkezi Üsküdar ile Kadıköy arasında 40-50’şer kişilik kümeler halinde taşınıyormuş demek hala.
Trafik polisleri de silindirik teneke muhafaza içinden yönetirdi trafiği.
70’ler artık otobüs devriydi. Elektrikli hava hatlarını kullanan troleybüsler ve otobüsler bir seferde iki tramvay yolcusu; 80-90 kişi, alıyordu. Otobüsün alışkanlıktan farkedilmeyen işletme lüksü, şöförün yanı sıra otobüs başına tahsis edilip arkadaki makamına yerleşmiş ikinci kişisi biletçiydi.
.jpg)
.jpg)
Eminönü-Bahçekapı durağı
Fatih-Vezneciler
60’larda İstanbul’a Londra asfaltından / batıdan giriş, arka planda kara surları.
.jpg)
Burjuvanın devletin resmiyetiyle bir olup hep burun kıvırdığı minibüs; arabeskle sözel ve dekoratif bağlarını koparmış şekliyle bu araçlar resmi geçidinin hala en anlamlı ve şahsiyetli aracı olarak işlemeyi ve işe yaramayı sürdürüyor.
Bahsetmeden konunun kapatılamayacağı bir milli buluşumuz kaldı hala geride: Birbirini tanımayanların şöförün rutin .jpg)
.jpg)
Otobüsün kapasitesini artırmak için körüklüsü de katlısı da kullanıldı.
Son icat “metrobüs”, otoyol ve bulvarın sıkıştırılmasıyla kazanılmış bir artık-şeridin hızlı otobüse tahsisinin adı.



.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)
.jpg)









