Ana SayfaYazarlarBir mantık sorunu

Bir mantık sorunu

 

[6 Ocak 2018] OHAL çerçevesinde çıkartılan 696 sayılı KHK’nın ciddî muğlaklık sorunları var mı? Var. Apaçık ortada. “Terör eylemleri”nden kastın ne olduğu belli değil. “Devamı”nın süresi belli değil. “Bastırılması”nın ne tür eylemleri içerdiği belli değil. İktidar sözcüleri de bu boşlukların farkında. O yüzden, (a) “terör eylemleri”nden sadece darbenin kendisinin kastedildiği; (b) “devam”ın, 15 Temmuz’un devamı olarak 16 Temmuz’la sınırlı olduğu; (c) darbenin “bastırılması” eylemlerinin tabii hukuki fiiller olması gerektiği… şeklinde beyanlarda bulunuyorlar.

 

Ama birincisi, bu ek izahatı gerektirecek hatâların — en azından ifade hatâlarının — ilk başta, metin yazılırken nasıl oluştuğunu (örneğin “darbe”nin yanında “ve terör eylemleri”nin de niçin ayrıca zikredildiğini, ya da neden 15 Temmuz dendiğini de 15-16 Temmuz denmeyip daha geniş bir tarif kullanıldığını) kimse açıklamıyor.

 

İkincisi, hükümetin gerçek maksadı mevcut metinde değil, şimdiki sözlü, informel düzeltmelerde somutlanıyorsa, gerekliliği zımnen kabul edilmekte olan bu düzeltmelerin neden metne — 696 sayılı KHK’nın 121. maddesinin ve dolayısıyla 6755 sayılı Kanunun 37. maddesinin metnine – geçirilmediğine, kimse mantıklı bir açıklama getirmiyor, getiremiyor.

 

Üçüncüsü, bu düzeltmelerin belirtik olarak yapılmasında (yazılı metne geçirilmesinde) ısrar eden itiraz ve eleştiri sahipleri, gizil darbecilikle, FETÖ himayeciliğiyle, olası yeni darbe hazırlıklarına kol kanat germekle suçlanıyor.

 

Büyük problem şu: bizzat hükümet sözcülerinin yaptığı “kasıt budur” tarzı açıklamaların, iyi, güzel, anlaştık o zaman zannıyla metinde yer almasını istemek, nasıl bir darbe yandaşlığı? Birileri netleştirelim, kesinleştirelim diyor. Diğerleri, zaten dediğimiz o ama hayır, netleştirmeyelim, kesinleştirmeyelim, böyle kalsın diyor.  Dahası, ısrar ettiğinize göre darbe hesaplarınız var diye saldırıya geçiyor. Özetle, metinde düzeltme istemeyi, gelecek darbelerin işini kolaylaştırmaya çalışmakla suçluyor.

 

Peki bundan, sözlü vaatlerle yetinmek ve kendilerini yazılı düzeltmelere bağlamamak noktasında direnenlerin, aslında ne istediği, nasıl bir (geniş ve belirsiz) yoruma dönüşün kapısını açık tutmaya çalıştığı, (şimdiye kadar defalarca olduğu gibi) gelecekte bu vaatlerini de unutup unutmayacakları açısından… ne gibi sonuçlar çıkıyor?

 

Anayasa referandumu öncesini hatırlayalım. Hele şu başkanlık sistemi bir çıksın; nice demokratikleşmeler gelecekti ardından. Siyasi Partiler Kanunu değişecek, Seçim Kanunu değişecek, devlet memurlarına ilişkin mevzuat hep değişecek, güçlü yürütmeyle birlikte büyük bir ferahlama yaşanacaktı.

 

Hani, ne oldu bu sözlere? Şimdi hatırlayan var mı? Hatırlamak isteyen var  mı?

 

Peki, şimdiki iyi niyet beyanlarının önümüzdeki yıllarda da hep gözetileceğine; savcı ve yargıçlar dahil herkesin, 696 sayılı KHK yoluyla 6755 sayılı Kanunun aldığı (ve düzeltilmeyen) yazılı şekle değil de Mahir Ünal veya Abdülhamit Gül’ün 2017 sonlarındaki demeçlerine bakacağına, onları hatırlayacağına ve onlara göre hareket edeceğine nasıl inanalım? 

 

 

 

     

- Advertisment -