Ana SayfaYazarlarBir Solon yasası

Bir Solon yasası

 

Memleketin hali ve ahvali, bana bir Solon yasasını hatırlattı. Atina’da aristokratlar ile yoksul toprak sahipleri arasında yaşanan bir gerilim üzerine, MÖ 622 veya 621 yılında Drakon bir yasa kitabı hazırlamak üzere görevlendirildi. Eski sözlü geleneklerin ve kan dâvâsı yoluyla hesap sorma yönteminin yerine, ancak bir mahkemenin uygulayabileceği yazılı bir hukuk getirdi. Bu, bir bakıma Atina’nın ilk anayasasıydı. Ancak Drakon’un yasaları oldukça sertti ve genel olarak aşağı sınıflara karşı hep üst sınıfların çıkarlarını koruyordu. 

 

“Mürekkeple değil, kanla yazılmış yasalar”

 

Örneğin Drakon yasaları uyarınca borçlanıp ödeyemeyen kişi, hele alacaklıdan daha aşağı bir sınıfa mensupsa, alacaklının malı, yani kölesi oluyordu. Gene Drakon yasalarına göre neredeyse her türlü suçun cezası ölümdü. Öyle ki, küçük hırsızlıklar bile ölümle cezalandırılıyordu. Sebze veya meyve çalan biri, adam öldüren veya kutsal değerlere saygısızlık yapan biriyle aynı cezaya, yani ölüm cezasına çarptırılabiliyordu. Hattâ tembellikle suçlananlar bile ölüm cezası alabiliyordu.

 

Neden bu kadar çok suça ölüm cezasını uygun gördüğü sorulduğunda, Drakon’un şöyle cevap verdiği rivayet edilir: “Benim düşünceme göre, küçük dediğiniz suçlar ölüm cezasını hak ediyor;  ancak daha büyük suçlar için de geriye, ölüm dışında daha ağır ceza kalmıyor.” İÖ 4. yüzyılın ünlü hatibi Demades, “Drakon yasaları mürekkeple değil, kanla yazılmıştı” diyecekti.

 

Solon’un getirdiği iç barış ve demokrasi zemini

 

Tabii bütün sertliklerine karşın, Mezopotamya’dan sonra Eski Yunan’da da yazılı yasaların ortaya çıkması, herkesin mahkeme kararlarına uymak zorunda bırakılması ve mahkemenin de ceza vermek için suçun kanıtlanması şartını araması, insanlık tarihi açısından ileri adımlardı.

 

Bununla birlikte, Drakon yasaları yetersiz kalıp toplum bir iç savaşın eşine geldiğinde,  MÖ 594’te Solon, yasaların yenilenmesi amacıyla tam yetkili arkhon (en yüksek devlet yöneticisi) seçildi.

 

Solon’un özel bir yasasından söz etmeden önce, Atina için yaptıklarına bir bütün olarak bakmakta yarar var. Cinayet davaları hariç, Drakon’un çok ağır cezalar öngören bütün yasalarını yürürlükten kaldırıp, yerine daha olgun ve yumuşak hükümler getirdi. Bunlardan en önemlisi de, borç köleliğini toptan kaldırması oldu. Yukarıda işaret edildiği gibi, o zamana kadar yoksul çiftçiler büyük zenginlerden borç aldıklarında, topraklarını değil ancak kendilerini karşılık gösteriyor ve ipotek edebiliyor; dolayısıyla borçlarını ödeyemediklerinde şahsen ve bedenen alacaklarının malı haline geliyordu. Bu “borç köleliği”ne ve beslediği “içeriden köleleşme” tehlikesine toplumdan büyük tepki geliyordu. Solon borç köleliğini toptan kaldırdı; mevcut bütün borçları bir seferde sildi; yürürlükteki borç anlaşmalarını iptal etti; bu yolla köleleştirilmiş bütün Atinalıları serbest bıraktırdı; kişilerin bundan böyle borç karşılığı kendilerini ipotek etmelerine de yasak getirdi.  Bu yeni anayasa, Atina’da sosyal barışın sağlanmasında ve giderek demokrasinin filizlenmesinde büyük rol oynadı. Solon hukukun üstünlüğünü perçinlemek için başka adımlar da attı. Gerek kendi haklarının ve gerekse başkalarının haklarının ihlal edildiğini düşünen her vatandaşa, (o başkaları adına dahi) mahkemeye başvurma hakkını tanıdı. Eğer bir adam herhangi bir saldırıya uğrar veya öldürülürse, bir yakını veya hattâ başka biri suçlunun cezalandırılması için mahkemeye başvurabilecekti.  Eski Yunan, bir bağımsız şehirler (şehir-devletleri) topluluğuydu. Bir seferinde kendisine hangi şehrin en iyi yönetildiği sorulduğunda, Solon şöyle cevaplayacaktı: “Kendilerine yanlış yapılmadığı halde, vatandaşların sanki kendileri haksızlığa uğramışçasına ortaya çıkıp suçluları cezalandırmaya hazır olduğu şehir.”

 

Vasiyet yasası

 

Solon’nun hayranlık duyulan bir yasası da vasiyetle ilgili olandır. Onun zamanından önce kişisel bir tercih olarak vasiyet tanınmıyor; ölenin malları ailesine geçiyordu. Solon’un getirdiği vasiyet yasası ise, çocukları olmayan bir adamın ölmeden önce mirasını istediğine vasiyet etmesine olanak tanıyordu. Böylece bir insanın tam anlamıyla kendi  malının sahibi olması sağlanır ve bireysel mülkiyetin alanı genişlerken,  bazı durumlarda dostluk ilişkisinin kan bağının üzerine çıkabileceği kabul ediliyordu. Kadınlar lehine hükümler de söz konusuydu; erkek kardeşi olmayan bir  kadın artık (babasının en yakın akrabasıyla evlenmek zorunda kalmaksızın) babasının mirasından yararlanabiliyordu. Solon abartılı çeyizlere de sınır getirmişti. Damat geline üç elbise ve maddi değeri çok yüksek olmayan birkaç ev eşyası getirebilirdi. Çünkü Solon evliliğin ticari bir amaca dönüştürülmesinin karşısındaydı. Evlilik sevgiye dayanmalı ve çocukların korunmasını esas almalıydı. Eğer evlilikte koca iktidarsız çıkmış ve bu durum kanıtlanmışsa, o zaman mirasçıyı koruma adına kadın eşin yakın akrabalarından biriyle evlenmeliydi. Solon’un çok ilginç ve övgülere mazhar olmuş bir yasası da, ölmüş birisi hakkında kötü konuşmamaktı. Ona göre din ölüyü kutsal saymamızı gerektirirken, orada olmayan ve olamayacak biri aleyhinde konuşmak adalete de uygun değildi.

 

Solon’un zina konusuna bakışı da farklıydı. Örneğin Solon yasalarına göre zina halinde yakalananların öldürülmesi yasaktı. Eğer özgür bir kadına zorla tecavüz edilmiş ise, bunun cezası 100  drahma’dan (drachmae) fazla olamazdı. Eğer erkek kadını baştan çıkarmaya kalkışmışsa — kadının açıkça vücudunu sattığı durumlar dışında — 20 drahma cezaya çarptırılacaktı. Solon bir adamın kızı veya kızkardeşini satmasını da yasaklamaktaydı. Verilen cezaların çok hafif olduğu sanılmamalı, çünkü o dönemde Atina’da para çok bol değildi. Örneğin bir koyun veya bir ölçek buğday bir drahma ederdi.  Aynı dönemde İstmiya (Korent Berzahı) Oyunlarında birinci gelene 100 drahma ödül veriliyordu.

 

Solon’un yaptığı reformların içeriği kadar önemli olan bir yenilik de, yeni yasaların herkes tarafından görülebilmesi amacıyla üçgen şeklindeki tahta tabletlere yazılarak dört taraflı, axones denen birer piramit halinde döner çerçevelere yerleştirilmesiydi. Şair Kratinos (İÖ 519-422), komedilerinden birinde “Drakon ve Solon’un tabletleriyle… şimdi mısırlarımız kaynatılıyor” diye dalga geçer. Aristoteles (İÖ 384-322) ise bu yasaların yazılı olduğu (üç kenarlı) tabletler için kurbeis deyimini kullanır. Roma vatandaşlığına geçen Yunanlı tarihçi Plutarkhos (İS 46-120), bunlardan bir kısmının kendi döneminde bile saklandığını yazmaktadır.

 

“Siyasal angajman” yasası

 

Gelelim, o çok özgün yasaya.  Solon’a göre, bir kargaşalık, çatışma veya iç savaş ânında, şehrin yüzyüze geldiği tehlike karşısında tarafsız kalarak silâha sarılmayanların  vatandaşlık hakları ellerinden alınmalıydı. Bu yasanın ardında, siyasî ilgisizlik ve aldırmazlık, bananecilik düzeylerinin yüksek boyutlara ulaşmasından duyulan endişe yatmaktaydı. Buna karşı Solon, bütün vatandaşların devlet yönetimi ve siyaset ile yakından ilgilenmesini istiyordu. Ona göre şehir-devletine yönelik herhangi bir iç tehdit karşısında, her vatandaşın riski üstlenip sorumluluk alması şarttı. Güven içinde oturup hangi tarafın kazanacağını beklemektense, sürece müdahil olmak gerekiyordu.

 

                                                         *          *          *

 

Memleketin alabildiğine kutuplaşması, kimsenin kimseye tahammül etmeme durumu ve son bir yıl içindeki cinnet halimiz, bana Solon’un bu yasasını hatırlattı.  Türkiye toplumu olarak,  sanki Solon’un işaret ettiği türden bir durumda başgösterebilecek  bir kutuplaşma içindeyiz.  Bu aşırı kutuplaşmanın, böylesi olağanüstü durumlarda ne kadar zararlı olduğunu hepimiz görüyor ve yaşıyoruz.  Herkes bir bakıma siyasetle çok ilgili, ama çare ve çözüm üretme bazında sağduyu sahibi sesler çok kısık.

 

21. yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz bu günlerde, halen Kürt meselesi gibi etnik ve sosyal bir meselenin, barış ve diyalog yoluyla değil savaş ve şiddet ile çözülebileceğine inananlar var. Böyle insanların olması doğal; ancak doğal olmayan, bu düşüncenin bugün hayat bulması ve neredeyse egemen görüş olarak ön plana çıkmasıdır.  

- Advertisment -