Selahattin Demirtaş, CHP-MHP koalisyonuna destek için “çok zor” derken Ak Parti ile koalisyona “neredeyse imkansız” diyor.
CHP, MHP ve HDP arasında bir işbirliğinin konuşulduğu günleri görmek sevindirici olsa da, her daim en fazla ihtiyaç duyduğumuz söylenen birlik ve beraberliğe Ak Parti karşıtlığı üzerinden ulaşmamız bende heyecan uyandırmıyor.
Demirtaş iktidarda kim olursa olsun Çözüm Sürecinin devam edeceğini söylüyor. Ama öyle olmaz. Özal döneminde de “zamanın ruhu”na güvenerek artık her şeyin başka olacağını söyleyenler vardı ama üzerimizden 90’ların silindiri geçti.
**
Bugün sevin veya sevmeyin şöyle bir gerçek var: Çözüm Sürecini başlatan Ak Parti. Öteki iki parti ise onu “terör örgütü ile müzakere” gibi çok geri bir noktadan eleştiriyor.
Çözüm Sürecinde Ak Parti ile HDP’nin aynı somut dili kullanmadıkları doğru. Ama bu geniş ve heterojen tabana dayanan bir kitle partisi (Ak Parti) ile ağırlıklı olarak homojen bir etnik kimliğe dayalı parti (HDP) arasındaki farktan kaynaklanıyor. HDP kitabın ortasından konuşabiliyor (iyi de yapıyor) ve Edirne’den vekil çıkarma gibi bir kaygısı yok. Ama Ak Parti, HDP’nin saldırıya uğradığı illerden birinci parti olacak kadar oy alıp, süreci o taban üzerinden yürütüyor.
Bu anlamda Kürt Barışında kilit siyasi aktör HDP’den çok Ak Parti’dir. “İktidarda kim varsa onunla görüşürüz” diyorlar. Doğru, görüşürsünüz, ama Ak Parti’nin çoktan aştığı sınırın tekrar gerisine gidip “anayasal vatandaşlığı” ve “anadilde eğitim”i tekrar baştan konuşursunuz.
**
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti’nin de, Kandil ve HDP’nin de bu süreçte kullandıkları dil kötü olduğu gibi, bir şekilde birlikte yürüttükleri böylesine önemli bir tarihsel misyonun ağırlığına da uygun değil.
Ama bir süreçten söz edeceksek, bu süreç onlarla yürüyor ve alternatif, ikisi için de CHP ile MHP değil.
Yarın eşit vatandaşlık temelinde çözümün gerektirdiği bir sivil anayasa mümkün olacaksa ancak ikisi yapabilecek. İnanmazsanız bir CHP ve MHP’nin TBMM’nin web sayfasındaki anayasa önerilerine bakın, bir de Ak Parti ve BDP’ninkine. “Başka sorum yok” diyeceksiniz.
**
Aslında bütün bunlar kimsenin bilmediği olağanüstü özgün veya şaşırtıcı değerlendirmeler falan değil. Herkesin bildiği durumlar. Şaşırtıcı olan, HDP’nin bütün bunlara rağmen Ak Parti’yi ideolojik ve sınıfsal sebeplerle nefret objesi olarak alan laik Türk seçkinlerinin diliyle konuşması, onunla uyumlu siyasi taahhütlerde bulunması.
CHP-MHP Koalisyonuna destek neden “çok zor” iken, Ak Parti ile koalisyon “neredeyse imkansız” olsun?
“Görevimiz AKP’ye ne dışarıdan, ne içeriden destek vermektir, AKP’nin burnunu sürtmektir” demiş Demirtaş.
Sahi öyle midir? HDP’nin önceliği bu mudur?
Bu tercihin Kürt tabanında da Kürt Barışında da, mantıkta da nasıl bir yeri olabilir acaba?
HDP’nin Ak Parti ile koalisyon istememesi siyasi hakkı. Ama alternatifinin CHP ve MHP olduğu bir ortamda bunun rasyonalitesini izah etmesi gerekmez mi?
Böyle bir siyasi rasyonalite var mı?