Ana SayfaYazarlar‘Biriciklik’ tarihsel bir kategori mi?

‘Biriciklik’ tarihsel bir kategori mi?

 

Hem Holokost’u hem de Kuzey Amerika yerlilerinin maruz kaldığı soykırım eylemlerini ‘biricikliği’ ve tarihte ‘eşi benzeri görülmemişliği’ ekseninde değerlendiren yaklaşımlar, soykırım kavramının tanımını da statikleştirir, dogmatikleştirir. Bu tür bir yaklaşım iki soykırım eylemi arasındaki kavramsal ve tarihsel rabıtaları göz ardı eder.

 

Moses, ‘biriciklik’ kavramının tarihsel bir araştırma için işlevsel bir kategori olmadığını; bunun dinsel veya metafizik özellikleri olduğunu ortaya koyarak bu açmazı bertaraf etmeye çalışır. Bu anlamda araştırmacıları soykırım eylemlerini karşılaştırmalı bir tarihsel analize tabi tutmaya davet eder.

 

Moses’ınsoykırım literatürünün gelişimine bir diğer katkısı, Batı modernitesini 20. yüzyılda vuku bulan katastrofilerin itici güçleri olan ulus-devlet inşası, emperyalist rekabet, uluslararası ve ulus içi ırk yarışı gibi süreçler çerçevesinde yeniden ele almasıdır.

 

Spesifik olarak Moses, belirli bir zaman diliminde (temel olarak 1850-1950) etnik anlamda homojen bir devlet aygıtı teşkil etmek için Avrupa ulus devletleri ve dünya üzerindeki diğer ulus devletlerin eylemleri ve diğer aktivitelerini içeren“ırk yüzyılını” kavramsallaştırır. Söz konusu ‘yüzyıl’, 1940’larda Avrupa Yahudilerinin ve farklı ırklardan gelen azınlıkların imhasıyla temayüz eden, birbiriyle rekabet halinde olan ulus ve halk inşası projelerine dayanır.

 

Bu bakış açısı soykırım eylemlerini tarihsel bağlamında değerlendirmek açısından oldukça yeni ve özgündür. Bu çerçevede kolonyal soykırımlar ve Holokost arasında bir bağ kurmak isteyenlerin, bunu uluslararası rekabet, uluslararası ve ulus içi ırksal mücadele ekseninde ele alması gerekir. Aksi taktirde, soykırım nosyonunu tanımlamak ve açıklamak saikiyle analitik bir yöntem geliştirmek mümkün değildir.

 

Moses mevcut literatürde soykırım kavramının evrensel kanunları olan adeta bir matematiksel denklem gibi pozitivist bir perspektifle tanımlanmasını eleştirir. Bu noktada, Wallerstein’in‘Dünya Sistemi Teorisi’ kapitalist sistemin işlevselliği ekseninde soykırımın nasıl vuku bulduğunu kavramak açısından önemlidir. 20. yüzyılda uluslararası sistem, ulus devletlerin tarih sahnesi çıkmasıyla birlikte yeni bir şekil almıştır.

 

Bu sistemde çok uluslu imparatorluklardan ziyade birbirleriyle rekabet halinde olan ulus devletler vardır. Nihayetinde, bu süreç ulus devletlerin etnik anlamda homojenleştirilmesidir. Mark Levenebu süreci şöyle izah eder: “İkinci Dünya Savaşından hemen sonra ve daha spesifik olarak Avrupa’da post-kolonyal geri çekiliş döneminde, soykırım gerçekten bir olgu haline gelmiştir. Bu süreç Batı’nın yarattığı ulus devlet kavramının her yerde hakim olmasını kolaylaştırmıştır. Bu ulus devletlere mensup olanlar uluslararası ulus devlet çerçevesinde bu devletlerin vatandaşları olarak görülmüştür.”

 

 

- Advertisment -