Ana SayfaYazarlarBrexit ve İskoçya faktörü

Brexit ve İskoçya faktörü

 

Büyük Britanya Krallığı ya da kısa adıyla Birleşik Krallık (BK) halkı 23 Haziranda ülkenin AB üyesi olarak kalması ya da Birlik ‘ten ayrılması (Brexit) konusundaki tercihini bildirmek üzere sandık başına gidiyor. Geçmişte üyelik talebi iki kez Fransa’nın vetosuna takılmış olan BK,  AB içinde öteden beri esnek bir işbirliğini, teknik tabirleriyle “iki vitesli”, “à la carte” ya da “değişken geometrili” Avrupa’yı savunuyor.  Bu bağlamda örneğin Avro ve Schengen bölgeleri dışında yer aldığı gibi, ulusal çıkarlarını AB’ninkilerin önünde tutarak, Brüksel’e daha çok yetki devri gerektiren her türlü önerinin karşısında tutum alıyor.

 

Aslında Brexit’i savunanların, ulusal egemenliğin birçok alanda Londra’nın elinde kalması tercihinden yola çıktıklarını söylemek mümkün. Örneğin Schengen sistemi dışında kalarak ülkeye AB dışından kimlerin gireceğine karar vermeyi yeğleyen Londra’nın, kişilerin Birlik içinde serbest dolaşımını da denetlemesini, istihdamda önceliği BK vatandaşlarına vermesini savunuyorlar. Aynı şekilde çalışanlara sosyal yardımları Brüksel değil Londra’nın belirlemesi gerektiğini düşünüyor ve AB’den ayrılması halinde BK’nın Birlik bütçesine yılda yaptığı yaklaşık 8,5 milyar avroluk katkıyı tasarruf edeceğini, bunun da 2030’a kadar GSYİH’da yüzde 0,6 ila 1,6 oranında bir artış getireceğini hesaplıyorlar.

 

Bilindiği gibi, Başbakan David Cameron, Muhafazakâr Parti olarak, referandumda BK’nın AB üyeliğinden yana tavır almak için yukarıdaki hususlarda bazı ödünler koparabilmek amacıyla Brüksel’e ve AB başkentlerine bir dizi ziyaret düzenlemişti. Talepleri arasında başta BK Bağımsızlık Partisi UKİP ( UK İndependance Party) olmak üzere Brexit yanlılarının kozu olan kişilerin serbest dolaşımının kısıtlanması da vardı. Ama Almanya başta birçok üye ülke ancak kurucu anlaşmanın gözden geçirilmesiyle kaldırılması mümkün olabilecek bu temel ilkenin korunmasından yana net tavır koymuş, Cameron da aldığı ödünlerle yetinmek zorunda kalmıştı.  

 

Cameron hükümeti geçen Pazartesi günü Brexit’ in BK ekonomisine vereceği olası zararları grafiklerle ortaya koyan 202 sayfalık bir rapor yayımladı. Rapor özetle AB üyeliğinin BK ekonomisine iki düzeyde yararlı olduğunu ortaya koyuyor. Birincisi, üyelerle serbest ticareti kolaylaştırıyor, ikincisi de AB’den olduğu kadar AB dışındaki ülkelerden yatırımları da teşvik ediyor olması. Rapor sonuç olarak, Brexit yanlılarının iddialarının tam aksine, AB dışında kalmanın Britanya vatandaşlarının yılda ortalama 4300 pound  (17.200 TL) gelir kaybına uğrayacaklarını ortaya koyuyor.

 

Tahmin olunacağı gibi, yayımlanmasıyla birlikte Brexit yanlılarınca şiddetle eleştirilen rapor, her şeye karşın henüz sondajlara olumlu biçimde yansımış değil; referandum tahminleri yüzde 50-50’lik bir beraberlik durumunu gösteriyor. Raporun sahibi Cameron hükümetinde Maliye ve Hazineden sorumlu Bakan (Chancellor of the Exchequer) George Osborne ile Brexit’i savunan Londra Belediye Başkanı Boris Johnson 2020’de ayrıca Cameron’un yerine aday iki politikacı olarak görülüyor. Ama referandum sonuçları, kaybedenin Muhafazakâr Parti’deki geleceğini de karartacak büyük olasılıkla.

 

İskoç Milli Partisi Brexit’e karşı

 

Aslında bu yazıyı kaleme almamın başlıca nedeni Brexit tartışmasına İskoç Milli Partisi SNP (Scotish National Party) Başkanı ve İskoçya Başbakanı Nicola Ferguson Sturgeon’un yeni bir bağımsızlık referandumu tehdidiyle dâhil olması. Anımsanacağı üzere, İskoçya’da 18 Eylül 2014’te bağımsızlık referandumu yapılmış ve BK içinde kalma seçeneği yüzde 44,6’ya karşı yüzde 55,4 oy oranıyla kazanmıştı.

 

Konuyla ilgili olarak Serbestiyet’te yayınlanan “İskoçya referandumunun ortaya koyduğu gerçekler” başlıklı yazımda (https://serbestiyet.com/Yazarlar/iskocya-referandumunun-ortaya-koydugu-gercekler-132165) altını çizmiş olduğum üzere, referandumdan bağımsızlık yönünde bir sonuç çıkmamasında Cameron hükümetinin “daha çok özerklik” olarak nitelenebilecek vaatlerinin de rolü vardı. Referandum öncesi İskoç asıllı eski başbakanlardan Gordon Brown önderliğinde bir araya gelen bağımsızlık karşıtı üç parti lideri (Cameron, Ed Miliband, Clegg)  İskoçya’ya daha çok özerklik verilmesi konusunda anlaşmaya varmışlardı.

 

Referandum sonucunun böyle çıkmasında rol oynayan önemli faktörlerden bir başkası da, bağımsızlığını ilan etmesi halinde İskoçya’nın AB dışında kalacağı gerçeğiydi.  Başbakan Cameron o dönemde bu konuda uyarılarını yapmış, tartışmaya Katalan ve Bask sorunları nedeniyle İspanya da dâhil olmuş, İspanya Başbakanı Mariano Rajoy her vesileyle İskoçya’yı uyarmıştı. Bugün gelinen noktada yanıtlanması gereken soru şu: Eğer 23 Haziranda Brexit kazanır, BK AB dışında kalırsa, İskoçya’nın yeni bir referandum düzenleyip bağımsızlığa ulaşması daha kolay olmaz mı?  

 

İşte Nicola Sturgeon geçen Pazar günü bu sorunun yanıtını verdi. İskoçların çoğunluğunun arzusu hilafına 23 Haziranda Brexit kazanırsa, yeni bir bağımsızlık referandumunun gündeme geleceğini vurguladı. İskoç halkının bir bölümü 2014’te AB dışında kalmamak için “hayır” oyu kullanmışsa, İskoçya’nın AB dışındaki bir BK’dan bağımsızlığını alması ve AB’ye üyelik başvurusunda bulunma hakkı olmaz mı?

 

Kabul etmek gerekir ki bu olasılık, BK’nın toprak bütünlüğünden yana olanlar için 23 Haziran referandumunda “Brexit’e hayır”  demek için önemli bir gerekçe oluşturuyor. Hem de Brexit yanlılarının dile getirdiği gibi ekonomik değil daha çok siyasi nitelikli bir gerekçe. Bu nedenle 23 Haziran referandumunun, içinde başka bir referandum olasılığını barındırdığını söylemek çok da yanlış olmasa gerek.      

 

- Advertisment -