Tam yazı için, iki tuşu sera naylon bantla yapıştırılmış emektar bilgisayarımın başına otururken eşim uyardı. “Biliyorsun” dedi.
Devam edecekti, itiraz ettim: “Hanım zar zor gelen ilham perilerini kovacaksın. Dur hele.”
“Yok” dedi ısrarla: “Söyleyeceklerim yazını da ilgilendirebilir.” “Tamam o zaman” dedim, “neymiş söyleyeceklerin?” Yanıma sokuldu, çocukların duymayacağı şekilde sesini kıstı, devam etti: “Biliyorsun, İstanbul’un altı tünel doldu.”
“Eee?”
“Ya Cemaat oralara da sızdıysa! Ya bir gün şehir olduğu gibi tünellere çökerse!”
“Haydaaa! Nereden buluyorsun Allah aşkına bunları?” diyemeden ikinci uyarısı geldi:
“Her hafta oynadığım şans oyunlarına talih neden vurmuyor ,şimdi daha iyi anladım. Bak göreceksin! Yakında kokusu çıkar. Oranın da paraları Cemaate gidiyor.”
Tam “Hanım darmadağın ettin beni” diyecektim ki, içimden bir ses “ya haklıysa?” diye fısıldadı. “Ya haklıysa?”
Sayın başbakanın bile Cemaatin memleketin başına getirdiklerini “pişmiş tavuğun başına gelmedi” diyerek özetlediği bir yerde, eşimin kaygılarını giderecek, onu teskin edecek ne bir formül ne de bir çözüm bulabildim. Bulamadım ama Cemaatin bunca insanı, özellikle de toplumun zeki üyelerini nasıl olup da birer robota çevirebildiğinin sırrını buldum sanırım.
Her şey şu içselleştirilmiş bilinçte gizli: Onurunla (!) yaşadığında, hiçbir alçaltma gururunu incitmez. Bu yanılsamayı da Cemaat üyelerine örgütsel ortam sağlıyor. Burada “onuru” örgütsel amaç, “gururu” da örgütsel eylem olarak kodlayabilirsiniz.
Örgüt, kadro, ideoloji
Legal veya illegal faaliyet yürüten tüm organizasyonlarda karşımıza mutlaka şu üç yapı çıkar: Örgüt, kadro, ideoloji.
Bir örgütün insan kazanabilmesi için önce bir dâvâsı olacak, sonra o dâvâsını hayata geçirecek bir örgütü, örgütünü de işler kılacak kadroları olacak.
Gülen örgütüne baktığımızda, liderin ve örgütünün savunduğu ideoloji şu: Özelde Türkleri, genelde tüm insanları çarpıtılmış bir İslâm anlayışın sarıldıkları yönünde uyaracağız, sonra da bu çarpıtılmış İslâm anlayışından kurtararak İslâmın özüyle buluşturacağız. Bizler bu iki hedefi gerçekleştirmek umuduyla müjdelenmiş, son Mehdi (Gülen) tarafından özel olarak seçilmiş Çöl Nesli’yiz. Bu yüzden yolculuğumuz meşakkatli ve zorlu geçecektir. Ama sonunda varacağımız yer bize “değdi” dedirtecektir.
Bu ideolojinin içinde vücut bulduğu örgüt: Cemaat. Üzüm salkımı şeklinde örgütlendiğini; lider, lidere bağlı şûra, şralara bağlı ülke, bölge, il, ilçe imamları şeklinde bir organizasyon kurduklarını anlıyoruz.
Sempatizanlıktan kadro olmaya giden yol
Gülen Terör Örgütü’nde üzerinde en çok durmamız gereken husus, örgüt bünyesi içinde faaliyet yürüten kadrolar. Bir dâvâsı olan herhangi bir örgütün performansını ölçerken, kriter olarak genelde şuna bakmamız gerektiği inancındayım:
Örgüt bir insanı kazanırken nasıl bir yaklaşım ve taktik izliyor? Gülen örgütüne baktığımızda bunun üç aşamada gerçekleştiğini gözlemliyoruz.
Birinci aşama kişinin örgüte dâvet edilmesi, yani örgütle temasının sağlanması. Bu temas genelde Cemaat evlerinde gerçekleştiriliyor. Taşradan il ve ilçelere okumaya gelen, maddi imkanları olmayan öğrencilere bir ev, evde pişecek bir kap yemek sunmak en mükemmel örgüt dâvetiyesi.
İkinci aşama kişinin örgüte ısındırılması. En önemli aşamalardan olduğunu düşünüyorum. Örgütün yaptıkları, yapacakları, amaçları, hedefleri anlatılarak, bireye örgüt üzerinden kendisine bir önem ve anlam verileceği hissettirilerek bu ısındırma sağlanır.
Üçüncü aşama kişinin sempatizandan kadroya terfi ettirilerek statü sahibi kılınması. Evet, birey örgüte dâvet edildi, ardından örgüte ısındırıldı; şimdi sıra bireyin sempatizanlıktan kadroya dönüştürülmesinde.
Kadro oluşturan süreçler
Kişinin sempatizanlıktan kadroya terfi ettirilmesinde genelde üç araç kullanılır. Birinci araç eğitim. Eğitim sempatizanın örgütün istediği şekilde bir forma ve zihniyete evrilmesi açısından hayati önemde. Genelde lider kültü, liderin kutsallığı ve dokunulmazlığı teması işlenir. Böylece, her şeye gücü yeten, her şeyi düşünen lider kültü etrafında bir amaç duygusu kazanılması sağlanır.
İkinci araç grup psikolojisi. Kişinin öğrendiklerini bir davranış kalıbına sokarak kişilik kazanmasını sağlar. Herkesin ortak hareket ettiği, belli olaylar karşısında belli refleksler gösterdiği bir psikolojik ortamda, o ortama aykırı hareket etmek imkânsızlaşır. Çünkü grup psikoloji en ağır ayıplama ve kınama müessesesidir. Üçüncü araç disiplin. Disiplinle bireyin nelerden sakınması gerektiği, kendisini neye adaması gerektiği bilinçaltına kazınır.
Grup psikolojisi ve Pavlov’un şartlı refleksi
Benim iddiam şudur: İdeoloji konusundaki hayatî sorun, ideolojinin doğru ya da yanlış olup olmaması değil, nasıl olup da ideolojiye inanıldığı ve ideoloji içinde yaşandığıdır.
Bir insanı bir organizasyona bağlayan en etkili vasat ideoloji değildir. O organizasyon içerisinde bireyi grup terapisi içinde eriten grup psikolojisidir. Grup psikolojisi deyip geçmeyin. Bu tür oluşumlarda Pavlov’un şartlı refleksi benzeri bir süreç gelişir.
Eğer bir örgüt, kendi içinde bir ideolojik netlik yaratabilmişse, yani herkeste benzer ve ortak hareket etme zihniyet ve davranış kodları oluşturabilmişse, bu kodları da birey üzerinde mutlak bir hâkimiyete dönüştürmüşse, bu organizasyon yapısı içinde yer alan birey, mensup olduğu örgüt ve grup gibi düşünmenin en doğru, en rasyonel, en mantıklı tercih olduğu konusunda kendi kendini ikna eder.
Örgüt bir çizgi çizmiştir. O çizgi, her örgüte girenin önündekine “hişt çizgi üzerinde değilsin” diyerek çizgi üzerinde durmasını istediği bir denetim ve kontrol rotasıdır. O birey artık hem itaat hem disiplin nesnesidir.
Tüm illegal yapılara bakın, bunu görürsünüz. Kendi içinde mutlak hiyerarşi, mutlak ideolojik hâkimiyet, mutlak grup psikolojisi yaratabilen, örgütü dışarıdaki etkilere kapatabilen her örgüt, insanlara istediğini yaptırmakta başarılı olmuştur.
Cemaatin de başardığı budur.