15 Mart 2011’den beri Suriyelilerin, son dönemde de Afganların sığındığı ülkeyiz.
Göçmen ve sığınmacılar sorunu iktidarın da muhalefetin de çok dikkatli olmaları gereken bir eşiğe geldi.
Geçen hafta Ankara Altındağ’da Suriyeli genç bir sığınmacı, genç bir yurttaşı bıçaklayarak öldürdü. Daha sonra, olayı bahane eden bir güruh, Önder Mahallesi’nde oturan Suriyelilerin evleri ve iş yerlerini tahrip etti ve yağmaladı. Saldırganlar, hırsızlar, yağmacılar bütün Suriyelilerin suçlu olmadığını, suçun şahsiliğini umursamadı.
Bazı medya organlarıyla sosyal medyada provokatif söylenti, saldırganlık ve milliyetçilik yüklü propaganda çok yaygın ve tehlikeli bir hal almaya başladı.
Türklerin başına gelen Suriyelilerin başına da gelebilir!
Hesaplı bir siyasal operasyon havasında yürütülen algı oluşturma girişimleri, bazı muhalif odakların kışkırtıcı söylemi, iktidardaki kayıtsızlıkla birleşince, süreç ırkçı-milliyetçi kıyım zeminine doğru hızla ilerliyor.
Eğer canlarını bu ülkeye emanet eden göçmen ve sığınmacılara kucaklayıcı bir dille yaklaşılmaz ve sorunları azami dikkatle ele alınmazsa ülkeyi iyi günlerin beklemediği görülmelidir.
Seçimlere doğru giderken, provokatif dezenformasyon odakları, memleketin dibe vuran ekonomisinden, tavan yapan işsizliğinden, derin yoksulluğundan bunalan kitlelere göçmen ve sığınmacıları hedef göstererek, milliyetçilik bayrağı altında garantili kaos çıkarma niyetinde olabilirler.
Zaten meselenin pek de “münferit ve meczup vatandaş işi” olmadığı, işi bu noktaya çekerek siyasal sonuç almak isteyen çevre ve grupların bulunduğu da apaçık görülüyor.
Böyle giderse, bir zamanlar Almanya’da Türk göçmenlerin başına gelenlerden daha beterlerinin Türkiye’de Suriyeliler ve Afganların başına gelmesi hiç de ihtimal dışı değil.
AK Parti süreci iyi yönetemedi
AK Parti iktidarının “Ensar” kavramının şemsiyesi altında, ölümden ve kimyasal bombalardan kaçan Suriyelilere sınırları açması, evrensel değerlere, uluslararası hukuka uygun, son derece insani bir politikaydı.
Ama açık konuşmak gerekirse, aynı iktidar sayıları dört milyona yaklaşan bu Suriyeli göçmen ve sığınmacılar için, hukuka dayalı sağlam ve sistematik politikalar uygulama, ihtiyaç ve uyumlarını sağlama, kurumlar oluşturma, muhalefet dahil topluma bunun gerekliliğini anlatma, yerel yönetimler ve sivil toplumla işbirliği gerçekleştirme hususunda pek başarılı olamadı.
Tersine, dış politika, sınır güvenliği ve asayiş alanlarında muhalefetçe dile getirilen eleştirilerden bunaldıkça, göçmen ve sığınmacılar konusunda attığı olumlu adımları iç politikanın polemik aracı haline getirmeyi tercih etti.
Konuyu daha ağırbaşlı ve insani ölçekler içerisinde uluslararası arenaya taşımak yerine, sınırsız pragmatizminin de dürtüsüyle, AB ile “vize serbestisi sağlanması, Gümrük Birliği antlaşmasının yenilenmesi, katılım için yeni fasıllar açılması, her göçmen ve sığınmacı için belli bir meblağ ödenmesi” gibi konular etrafında vıcık vıcık bir pazarlığa girişti.
Beklediği mali desteği bulamadığını düşündüğü zamanlarda da sınırları açma tehdidine başvurarak ilkesizlik gösterdi. Bunlar attığı olumlu adımı gölgeledi ve ister istemez muhalefetin haklı eleştirilerinin hedef oldu.
Göçmenlik ve sığınmacılık insanlığın ortak sorunu
Son dönemde ABD’nin Afganistan’dan çıkma kararı ve Taliban’ın ülkeyi tamamen ele geçirme sürecine bağlı olarak çok sayıda genç Afganlının da bekleme ülkesi olarak Türkiye’ye girdiği görülüyor. Afganistan’ın Ankara Büyükelçisi’nin verdiği rakamlara göre şu anda Türkiye’deki Afgan sayısı 200 bini bulmuş durumda. Daha da artması bekleniyor.
Türkiye’nin nüfusu, imkânları ve içinde bulunduğu şartlar dikkate alındığında, beş milyon civarında bir göçmen ve sığınmacının barındırılmasının ve yerli halkla uyumunun sağlanmasının kolay olmadığı da bir gerçektir. Oluşan kimi tepkilerin bunlarla da ilgisi olduğunu elbette görüyoruz.
Çeşitli sınıflardan oluşan bu insanlar, ülkelerinde büyük devletlerin de taraf olduğu savaş ve iç savaşlardan can güvenliği nedeniyle kaçarak Türkiye’ye sığındılar. Uluslararası yasalar onlara bu hakkı tanıyor. “Neden ülkeleri için savaşmayarak buraya geldiler” diye eleştirmek, fazlasıyla tek yanlı bir yaklaşım olmak bir yana, evrensel değerleri, o ülkelerde oluşan yıkıcı kaosu ve o kaosun gayri insani sonuçlarını dikkate almamak olur.
Bugün iklim değişikliği, kuraklık, susuzluk, işsizlik, açlık, savaş, iç savaş, diktatörlük gibi sebeplerle oluşan göçmenlik ve sığınmacılık insanlığın en temel problemlerinden biridir. Bu bakımdan Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu durum istisna değildir.
İnsanlık, öncelikle de büyük devletler, bu soruna sürdürülebilir bir çözüm bulmakla yükümlüdür. Malların dolaşımı için sınırlarını sonuna kadar açanların, o malları üretenlere yüksek duvarlarla sınırlarını kapatmaları kabul edilemez.
İYİ Parti ve ittifak vizyonuna düşen gölge
İktidarın ve muhalefetin bu meseleye şimdiye kadar olduğundan daha farklı bir anlayışla yaklaşmaları gerekiyor.
Bu konuda Millet İttifakı’nın iki sürükleyici partisi, İYİ Parti ve CHP’nin izledikleri ve izleyecekleri politikalar hayati öneme sahip.
Hali hazırdaki pozisyonuyla ele aldığımızda, İYİ Parti’nin göçmen ve sığınmacılar konusunda maalesef iyi bir sınav verdiğini söyleyemeyiz. Sorunun uluslararası hukuka dayalı makul çözümüne yardımcı olmadığı gibi, kullanmakta ısrarlı olduğu ötekileştirici dille, milliyetçi bir saldırganlığın bazı çevrelerin günlük faaliyet konusu haline gelmesine katkıda bulunuyor.
Demokrasiyle barışık, daha seküler ve metropol tabanlı bir parti olarak tanınmasına karşın, ideolojik ve politik formasyonunu şekillendiren, ırkçı ve saldırgan taşra milliyetçiliği olarak tanımlanan geleneksel orijininin eylem ve söyleminden yeterince kopamadığı, bu tür konularda hemen kendini gösteriyor.
Beklenen, Türkiye’yi umulmadık ölçüde vahim hadiselerin içine sürükleyebilecek potansiyel taşıyan bu sorunlar karşısında, İYİ Parti’nin daha serinkanlı, uluslararası hukuka uygun ve Millet İttifakı’nın gelecek tasavvuruna zarar vermeyecek bir noktadan konuya yaklaşması.
CHP, göçmen ve sığınmacılarla temas kurmalı
CHP’ye gelince, kabul edelim ki, göçmen ve sığınmacı sorununun makul bir mecraya sokulmasında en kritik ve en önemli parti konumunda bulunuyor. Bu yazının asıl konusu da bu büyük sorun karşısında, yakın geleceğimiz şekillendiren güçler içinde başat olan CHP’den beklentilerdir.
Ne var ki, Millet İttifakı’nın bu sürükleyici partisinde göçmen ve sığınmacılar konusunda gerek merkezi düzeyde, gerekse yerel yönetimlerde görülen ırkçı milliyetçi savrulmalar ciddi endişe yaratıyor. Bilmiyorum bu yaklaşımdan oy beklentileri mi var, eğer öyleyse yapılan araştırmalar bu yönde hiçbir umut vermiyor.
Halbuki CHP, Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa gelişiyle birlikte kendi tarihinden taşıdığı birçok ideolojik ve politik sorunu aşmaya çalışarak, daha geniş toplumsal kesimlere seslenebilen ve gün geçtikçe iktidar olma imkânları artan, daha özgürlükçü bir mecraya girmişti.
İnanç alanında katı laisizmden uzaklaşmış, başörtüsünün kamuda ve eğitim kurumlarında kullanılabilmesi hususunda önemli rol oynamış, Kürt kimliğinin ve haklarının kabulü yolunda daha demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir değişim içerisine girmiş, sorunun çözümü konusunda kritik bir rol oynamaya başlamıştı.
Gerek Kılıçdaroğlu’nun uluslararası yasalar ortadayken “İktidara gelince Suriyelileri göndereceğim” açıklaması, parti tavır alsa da, başta Bolu Belediye başkanı olmak üzere kimi yerel yöneticilerin yaptığı korkunç açıklamalar, partinin olumlu yönelimini ciddi bir şekilde zedelemiş, ırkçı, milliyetçi lümpen saldırganlıkları cesaretlendirmiştir.
CHP, Millet İttifakı bağlamında, yakın geleceğinin kurucu kilit aktörü durumundadır. Onun her tercihi, eylemi ve söylemi, Türkiye’yi nasıl bir siyasal dönemin beklediğinin işaretidir.
İktidarı eleştirmek adına ortaya konulan özensiz dil, ötekileştirici, ayrımcı, düşmanlaştırıcı söylem göçmen ve sığınmacıları her türlü saldırganlığa açık hale getirmektedir. Göçmen ve sığınmacıların Türkiye coğrafyasındaki yaygınlıkları düşünülürse, bir adım ötesinin kıyım olacağını tahmin etmek zor değil.
CHP mutlaka dilini ve tarzını yeniden ele almalıdır. Millet İttifakı’ndaki pozisyonu da dikkate alınırsa, bunun hayati derecede önemli olduğu görülür.
CHP, göçmen ve sığınmacıları iktidarın kararı ve vicdanına terk etmek yerine, süratle onlarla temas etmeli, temsilci kurumlarla düzenli bağ geliştirmeli, yerel yönetimlerdeki gücünü devreye sokmalı, sorunlarını parlamentoya taşımalı ve pozitif uygulamalar için iktidarı zorlamalıdır.
CHP’den beklenen, iktidarla mücadelesinde göçmen ve sığınmacıları araçsallaştırmak ve ırkçı tepkilere terk etmek değil, insani ve evrensel bir vizyonla onları kucaklamaktır.