Yeni bir dönemdeyiz. Başkanlık sisteminin nasıl işleyeceğini, ne gibi sonuçlar doğuracağını bütünüyle kestirmek mümkün değil.
Yönetim biçimi de, yönetimin denetlenme biçimi de değişti. Parlamenter sistemde Meclisin hükümeti denetleme yolları oldukça genişti. Hükümete “güven oyu vermek”ten, “güvensizlik oyu” vermeye kadar değişik yollarla hükümetin icraatlarını kontrol mümkündü.
Şimdi Meclis'ce denetlenmesi büyük ölçüde mümkün olmayan bir Yürütme sözkonusu.
İmkanlar ve yöntemler
Bu durum muhalefetin kullanabileceği yöntem ve imkanların da değişimi demek. Bu dönemin yeni bir dönem olduğunu, parlamenter sisteme dönmenin kısa vadede mümkün olmadığı bir gerçek.
Başkanlık sisteminin özü, Başkan(yürütme)-Meclis(yasama) arasında kuvvetler ayrılığına uygun bir mesafe ve dengenin olmasıdır. Türkiye'deki sistem böyle değil. Başkan, Mecliste en çok oyu olan partinin de genel başkanı. Başkan, hem yürütme hem yasama üzerinde adeta mutlak bir güç. ABD'deki denge-denetim mekanizmalarının çoğu bizde yok.
Bununla birlikte, başkanlık sisteminin, kendine özgü imkan ve fırsatları da olabilir. AK Parti'nin Meclisteki sandalyesi 291. Bir kanun çıkarabilmek için, en az on oya ihtiyacı bulunuyor. Şimdilik, MHP, AK Parti ile ortak gibi davranıyor.
Demokrasinin inşası
MHP'nin tercihleri belli. AB, demokratik reformlar gibi konularda istekli değil. Ekonomide, dış politikada, net politikaları yok.
Ekonomi başta olmak üzere, demokratikleşme, uluslararası ilişkilerin düzelmesi, göçmenlerin geleceği vb. bir dizi konuda yeni politikalara ihtiyaç var. Türkiye'nin bozulan demokrasi karnesinin düzeltilmeye ihtiyacı bulunuyor.
AB ile ilişkilerin canlandırılması, demokratik reformların çıkarılabilmesi, ekonomide evrensel ölçülere dönülmesi konusunda CHP'ye ciddi görevler düştüğünü söyleyebiliriz.
Statükoya karşı değişim
CHP'nin oluşan statükoya karşı itirazları daha sağlam bir noktadan dile getirmesinin koşulları oluşuyor. Geçmişin içe kapanmacı siyasetlerini bugünkü iktidar devralmış durumda.
OHAL'in miras bıraktığı çok ciddi ihlaller sözkonusu. Bunların düzeltilmesi, toplumsal barışını inşa edilmesi gerekiyor.
Demokratikleşme, AB, ekonomide gerçekçilik, insan hakları, Kürt meselesi… CHP, bu tür temel ve kritik konularda, cesaretlendirici, yol açıcı, dünyayla uyumlu bir politikanın savunulmasını üstlenemez mi?
Geleneksel devletçi söylemi terk etme anlamında, son seçim kampanyasında, bazı adımlar atılabildi. Halkın tepkileri de olumluydu.
Daha dışa açık, iktidarla demokratik reformlar konusunda işbirliğini de dışlamayan, birleştirici bir dile ve yeni bir strateji kurulamaz mı?
CHP yeni şeyler söyleyebilir. Bu şekilde etkili bir rol oynayabilir.