Normal olarak 2019’un Mart sonundan itibaren yapılması beklenen seçimlerin, MHP Genel başkanı Devlet Bahçeli’nin çıkışıyla olağanüstü ölçüde öne alınması, muhalefeti önce zor durumda bıraktı.
Başkanlık ve milletvekilliği seçimlerinin AK Parti tarafından erkene alınıp bu sonbaharda yapılmasına kendini hazırlamış bulunan muhalefet, üzerindeki şaşkınlığı çabuk atarak toparlandı ve sürecin insiyatifini Cumhur İttifakı’ndan aldı.
Özellikle CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi arasında başlayan hızlı görüşme trafiğinin, bir süre sonra AK Parti-MHP iktidar koalisyonunun oyun planını boşa çıkaracak sonuçlar vermeye başladığı görüldü.
İktidar böyle bir karşı hamle beklemiyordu
Uzun zamandır Türkiye siyasetinin oyun kurucu ikilisi olarak olağanüstü rahat davranan, hemen hiçbir konuda toplumsal mutabakat arayışına girmeyen, toplumsal mutabakatın asıl aranacağı yer ve kurum olarak TBMM’yi neredeyse kendi özel noteri gibi kullanan ve muhalefeti hiç mi hiç umursamayan “milli ve yerli” ikilinin insicamı, muhalefetten ard arda gelen hamleler karşısında darmadağın oldu.
Öyle ki, mevcut seçim yasalarının yarattığı engellere, YSK’nın iktidara olan sadakati ve bağımlılığına güvenerek, siyasal etik açısından olmadık adımları atmakta tereddüt etmeyen “Türk tipi demokrasi”nin mimarları, başını CHP’nin çektiği muhalefetin hamleleri karşısında ne yapacaklarını bilemeyip ağızları bozmak yoluna gittiler.
Tekrar “ABD ve Batı projesi… Düşmanlık… FETÖ ve PKK tertibi” gibi, “milli ve yerli” siyasal sözlüğümüzün en muteber cümleleri dolaşıma sokuldu.
Demokrasi uğruna politik jestler
Türkiye siyasetinde milletvekili transferi yoluyla iktidar düşürüp iktidar olmanın ahlâkî bakımdan savunulamayacak örneklerini tabii gördük. Bu örnekler hakkında kamuoyu ortak bir değerlendirmeye sahip. “Güneş Motel” adıyla anılanı bunlardan biriydi.
Ama bugünlerde kimi yayın organları ve yazarların hatırlattığı gibi, demokrasi, adalet, hakkaniyet ve toplumsal uzlaşma adına yüz ağartan örnekler de mevcut. CHP’nin bu politik samimiyet ve iyi niyet adımı, söz konusu iyi örneklerin bir benzeri ve devamı olarak değerlendiriliyor.
İktidarın, kendi tarihinde de görülen böyle demokratik jestleri çarçabuk unutması ve unutturmasının, şimdiki sert ve hakaretamiz yaklaşımlarını haklı çıkaracağını düşünemiyorum.
Lider Erdoğan’dı ve siyasi yasak haksızdı
Aslında çok bilinen bir hikâyeyi anlatacağım. Tekrar olmasının sıkıcılığını da göze alıyorum. 12 Aralık 1997 günü Ziya Gökalp’in bir şiirini okuması nedeniyle Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır DGM tarafından 10 ay hapse ve 177 milyon TL para cezasına mahkûm edildi. Yargıtay bu cezayı 24 Eylül 1998’de onadı.
26 Mart 1999’da Pınarhisar Cezaevine giren Erdoğan, 24 Temmuz’da tahliye oldu. Ancak siyasi yasağı olduğu için AK Parti’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 seçimlerine katılamadı.
Abdullah Gül’ün başbakan olduğu dönemde verilen bir yasa teklifiyle, siyasi yasağı ikinci görüşmede TBMM tarafından kaldırıldı.
Bunun ardından, o konuşmayı yaptığı ilde, yani Siirt’teki seçimin iptal olması için, Deniz Baykal’ın genel başkanı olduğu CHP ile görüş birliğine varılarak YSK’ya itiraz edildi. 2 Aralık 2002’de YSK bu ilin seçimlerini iptal etmeyi kabul etti. CHP’den Ekrem Bilek, AK Parti’den Mervan Gül ve bağımsız Fadıl Akgündüz’ün milletvekillikleri düştü. AK Parti liderine yol bu şekilde açılabildi.
Deniz Baykal aksi yöndeki telkinleri umursamadı
9 Mart 2003 günü yenilenen seçimle Erdoğan, Siirt’ten TBMM’ye girme imkânını buldu. İktidarda olan AK Parti’nin genel başkanının siyasi yasağı kalmış, TBMM’ye vekil olarak girmesi sağlanmış ve bir demokrasi ayıbına rakip bir partinin politik jestiyle son verilerek önemli bir merhale geçilmişti.
Bu sonucu hazırlayan görüşmeler daha sonra gazetelere yansıdı. 22 şubat 2003 günü, yani tekrarlanan Siirt seçimlerinden iki hafta önce Erdoğan ile Baykal’ın Beylerbeyi’ndeki Bosphorus Hotel’in restoranında bir araya gelerek konuştukları söyleniyordu.
Baykal basına yaptığı açıklamada, “Erdoğan’ın parlamentoya girmesine yol açmakla iftihar ettiğini” belirtiyordu. Daha sonraları çok eleştirilmesine rağmen, Baykal’ın yaptığı politik jestten bir pişmanlık duyduğuna kimse şahit olmadı.
Ufuk Uras tereddüt etmedi
Bazı bakımlardan ayrılmakla beraber benzer bir durum, Kürt milliyetçiliğinin ağırlıkta olduğu Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) 11 Aralık 2009’da Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması sırasında yaşandı. Bu partinin TBMM’de 21 milletvekili bulunuyordu.
Eş genel başkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk hakkında, kapatma kararıyla birlikte siyaset yasağı verilip vekillikleri düşürülünce, Kürtlerin kurmaya hazırlandığı yeni partinin TBMM’de grupsuz kalması gibi bir risk ortaya çıkıyordu.
O dönemde büyük ölçüde DTP’nin de desteğiyle “Bin Umut Adayları”ndan biri ve “Sol’un Ortak Bağımsız Adayı” olarak TBMM’ye girmiş bulunan bağımsız milletvekili Ufuk Uras, arkadaşlarının da destek ve onayıyla, milletvekili sayısını yirmiye tamamlayıp grup kurulmasını sağlamak üzere, kararın hemen ertesi günü DTP’ye katıldı. Bir süre sonra bu parti Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) adını aldı ve Mecliste grubu bulunan bir parti olarak yoluna devam etti.
Demokrasi adına kazanç
Parti merkezinin önerisi ve onayıyla CHP’den 15 milletvekilinin İyi Parti’ye geçerek, Siyasi Partiler Yasası ile Seçim Yasası’nın TBMM’de grubu bulunan partilere tanıdığı seçimlere katılma hakkını İyi Parti’nin kullanmasını sağlaması, aynı demokratik jest ve duyarlılığın devamıdır. Böylelikle önemli bir yurttaş kesiminin kendi partileriyle seçime katılmalarına imkân verilerek, sınırlı ve sorunlu demokrasimize çok ender de olsa bir kalite katkısı söz konusu olmuştur.
Bunun altında çapanoğlu aranabileceği, yabancı kokusu alınabileceği, tertip hissedilebileceği veya FETÖ parmağı bulunabileceği kanaatinde değilim. Hele hele, para ve mevki uğruna transfer peşinde koşan milletvekili örnekleriyle aynı kaba koymak, hiç mi hiç adil bir tavır olamaz.
Baykal’ın jestine “Şeriatçılara destek vererek çok tehlikeli bir oyun oynuyorsun” veya Ufuk Uras’ın DTP (BDP)’ye katılmasına “Terörist bölücülere destek veriyorsun” denmiş olması, nasıl demokrasiyle, ülke gerçekleri ve ihtiyaçlarıyla uyuşmuyorduysa, Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu önemli demokratik hamlesini de “Sinsi oyun, tertip, tuzak ve düşmanlık” diye nitelemek aynı ölçüde gerçek dışı görünüyor.
Yaygın kanaat, iktidarın sözüyle çizilen sınırların pek dışına çıkmadığı belirtilen YSK’nın, İyi Parti’yi 24 Haziran’da seçime katılacak partiler listesine almamaya hazırlandığı yönündeydi. Bu da, milletvekili seçimlerinde (eski) MHP’nin geleneksel seçmen kitlesini tamamen (yeni) MHP’nin ve Devlet Bahçeli’nin rakipsiz oy deposu haline getiriyordu. Bu oyun bozuldu; geleneksel MHP oylarına İyi Parti de talip olabildi. Meclis aritmetiği sırf bu yüzden değişebilir. Bu kadarı da iktidar sözcülerinin sinirinin bozulmmasına yetti gibi.
Demokrasiyi boş vererek seçime gitmek
Geçtiğimiz günlerde kabul edilen İttifak ve Seçim Yasasının 26 maddesinden bazılarının “yok artık, bu kadarı da olmaz” dedirtecek nitelikte olduğunu, iktidar koalisyonunun seçimi ancak böyle özel tedbirlerle kazanabileceğine dair bir fikre saplandığını daha önce birkaç kez yazmıştım.
Hepimizin kulaklarındadır; AK Parti ve MHP sözcüleri sürekli olarak seçimler zamanında yapılacak deyip durdu. Aksini soran ve söyleyenler için en ağır sıfatları kullandılar.
Sonra ortaklardan biri (MHP) çıkıp, inandırıcılığı kendinden menkul gerekçelerle erken seçim istedi. AK Parti ise onu da sollayıp, erken seçim bir yana, acil ve baskın seçimde karar kıldı.
Başkanlık rejimiyle ilgili uyum yasaları henüz çıkmamış. Birçok konu belirsizliğini koruyor. YSK’nın eli ayağı birbirine dolaşmış. Taşradaki il ve ilçe seçim kurulları henüz hiçbir hazırlık yapamamış. Yani seçimi güya koordine edecek kurumun il ve ilçe temsilcileri, neyin nasıl olacağını daha doğru dürüst bilmiyor ve gerekli hazırlığı tamamlamış değil.
Günler su gibi akıyor ve İyi Parti’yi seçim listesinin dışına atacağına dair bir ara kuvvetli kuşkular duyulan YSK, seçim takvimini açıklamak için halen muhtelif gerekçelerle oyalanıyor. Ama soranlara da usulen “seçime hazırız” demeyi ihmal etmiyor.
Kabul edelim ki CHP planı bozdu!
İşte CHP’nin 15 milletvekili hamlesi, bu önü arkası fazla hesap edilmemiş olan, İyi Parti’yi devre dışı bırakma ve muhalefeti hazırlıksız yakalama planını bozdu.
Sonrası muhalefete neler getirir bilemem, ama demokratik insiyatifin şu anda muhalefet kesiminde ifadebulduğunu söylemek yanlış olmayacak.
Bu demokratik jestin CHP’yi iktidar getirmesi diye bir şey söz konusu değil. Örgütlenmesini tamamlama ve kongresini yapma fırsatı bulan İyi Parti’nin de, seçime girmekten başka bir şey elde etmesi beklenemez.
Lakin, seçime giremeyen İyi Parti’nin oylarını böylelikle kendinde tutacağını zanneden MHP’nin bir şeyler kaybettiği muhakkak. Galiba bu kadar kızgınlık ve hırçınlığının ardında da bu yatıyor.
Öncekileri bir yana bırakıyorum. AK Parti bu seçim döneminde çıkardığı, sandığı tamamen devletin ve iktidarın eline teslim eden Seçim ve İttifak Yasası’ndan sonra ikinci hatâsını, İyi Parti’yi seçim dışında bırakabilecek bir tarih belirlemekle yaptı. MHP’nin dar aklına kendini bu kadar kaptırması, kim bilir daha ne bedeller ödetecek iktidar partisine!
Temiz bir seçim için demokrasiyi hâkim kılmak üzere OHAL’i kaldırmak, KHK’lara son vermek, basın ve düşünce özgürlüğü alanını genişletmek, sandığı millete teslim edecek kuralları hayata geçirmek, barajı kaldırmak, huzuru hakim kılmak varken… Bu gibi demokratik teamül dışı ve akıl almaz yollara tevessül edip, muhalefeti açmaza alarak seçim kazanmayı hedeflemek niye? Millete güven bunun neresinde?