Ana SayfaGÜNÜN YAZILARICumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mektup

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mektup

Son günlerde yeni ekonomi politikanızı savunurken kullandığınız “Nas ortada” şeklindeki ifadenizle ve tam da Türkiye’de ekonomik zorluklar yaşanırken Müslümanların içerisinde bulunduğu hale işaret ederek “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” mealindeki ayeti kerimeyi okumanızla oluşan algıyla din-i mübin-i İslam’ın töhmet altında kalmasından duyduğum rahatsızlık ve üzüntü dolayısıyla arzuhal etmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanım,

“İçinizde hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir” buyuran Mevla teâlâya sonsuz hamd, ümmeti “Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız” diye taltif edilmiş Rasulullah ve “Elhamdülillâh! Eğrilirsem beni doğrultacak arkadaşlarım varmış” diye ferahlanan ashabına salattan sonra, sizi en kalbi duygularım ve hürmetle selamlıyorum.

Son günlerde yeni ekonomi politikanızı savunurken kullandığınız “Nas ortada” şeklindeki ifadenizle ve tam da Türkiye’de ekonomik zorluklar yaşanırken Müslümanların içerisinde bulunduğu hale işaret ederek “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” mealindeki ayeti kerimeyi okumanızla oluşan algıyla din-i mübin-i İslam’ın töhmet altında kalmasından duyduğum rahatsızlık ve üzüntü dolayısıyla arzuhal etmek istiyorum.

Her türlü faizli işlem sürerken Merkez Bankası’nın politika faizini bir miktar düşürmenizi “Nas ortada” şeklinde savunmanız, yeni ekonomi modelinizin sebep olduğu ekonomik krize İslam’ın sebep olduğu algısını oluşturmuştur.

İslam hukukunun ve iktisat sisteminin işletilmediği, işletilmesi için yeterli birikim ve hukuki imkânın da olmadığı bir ortamda, ekonomik zorlukların sorumluluğunu İslam’a bırakmak doğru olmayacaktır.

Ülkemizde son yılların en derin krizi yaşanırken, vatandaşlarımızın yarısının açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşadığı gerçeğini de göz önünde bulundurarak, İslam’ı yüceltmek üzere her türlü zenginlik ve itibarı terk edip Mekke’den Medine’ye hicret eden Hazreti Peygamber ve ashabının yaşadığı açlık üzerine nazil olmuş Bakara suresinin 155. ayetini okumak da bahsettiğim yanlış algıyı pekiştirmiştir.

İslam ümmetinin ve Türkiye’nin içerisinde bulunduğu zorlukların sebep ve sorumluluğu, sizin de takdir edeceğiniz üzere İslam’da değil, bilakis “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir” ayetinde buyurulduğu üzere bizlerdedir.

Dünya hayatı elbette bir imtihandan ibarettir. Kimi Müslümanlar yoklukla imtihan edilirken kimileri de varlık ve yetki ile imtihan edilecektir. Bu imtihan sürecinde tevfik Allah’tan, hata, noksanlık, başarısızlık ve iflas ise kulların kendi noksanlıklarındadır. Kendi sebep olduğumuz zorlukları İslam’a ihale etmek ve böylelikle kalplerin İslam’dan soğumasına sebep olmak da bu büyük imtihandan kalmaya sebep olabilir.

“Açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır” ifadesini defalarca tekrarlamış ve ‘‘Bugüne kadar ülkemizde de maalesef dinin istismarına açık yöntemlerle siyaset yapıldı. Ve bunlara maalesef göz yumuldu. Hatta biz de zaman zaman belki bunun hatasına düştük. Bu hatayı belki biz de yapmış olduk. Ama şu anda olay böyle değil. Burada bir gerçeği görmek durumundayız. Bunlardan bir tanesi, bir defa siyasete asla dini istismar etmek suretiyle, kırmızı çizgilerimiz diyoruz ya, bir tanesi budur, bunu yapamayız” sözlerinin sahibi olan biri olarak zat-ı devletlerinizden, bahsettiğim yanlış algıyı tashih etmenizi, İslam’ın izzetini korumanızı ve ülkedeki tüm yetkiyi şahsınızda topladığınız gibi sorumluluğu da üstlenmenizi sizden İslam’ın hatırına istirham ederim. Zaten siz de hata, noksanlık ve kötü gidişatın İslam’a ihale edilmesine razı olmazsınız, değil mi?


Eğer bu ifadeleri kullanmanızı telkin edenler veya konuşma metinlerinizde bu ifadelere yer verenler başkaları ise, o kişilerin sizin hakiki dostlarınız olmadığını, sizin dünya ve ahiret saadetinizi düşünmediklerini üzülerek ifade etmek isterim. Sizin hakiki dostlarınız ise, en zor günlerinizde yanınızda olmuş, iyi günün nimetlerini elinin tersiyle iterek hata ve yanlışlarınızı size arz eden ve bundan doğan zorlukları göze almış kimselerden başkası değildir.

“Peki sen kimsin ya” diyecek olursanız bendeniz başta din kardeşiniz, vatandaşınız ve seçmeninizim. Alimlerden, abidlerden ve zahitlerden olmadığım halde, onların birçoğu sizden elde ettikleri geçici menfaatleri kaybetmemek üzere veya duydukları muhtelif korkularla sustuklarından, min gayri haddin bu satırlara cüret etmek zorunda kalan hakirden başka bir şey değilim.

Zaten Mevla teâlânın dinini kuvvetlendirmek için zatınıza, alimlere, abidlere, zahitlere de ihtiyacı yoktur. Efendimiz aleyhisselamın buyurduğu üzere “Allah teâlâ bu dîni, fâcir kimselerle de elbette kuvvetlendirir.”

- Advertisment -