Bir süredir medyada 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu haberleri yer alıyor. Komisyonun huzuruna çıkan isimlerin verdiği bilgiler, yaptığı tanıklıklar haliyle basında, sosyal paylaşım ağlarında geniş yankı buluyor. Alper Görmüş, 17 Ekim günü Serbestiyet’te çıkan 15 Temmuz Darbe Komisyonu: Yaşasın Siyaset başlıklı yazısında, komisyonun gerçeğin farklı yönlerinin ortaya çıkmasına imkân sağlayacağını dile getirdi.
Önyargılı olmak istemem. Ancak ben komisyona çağrılan kişilere, komisyonun önüne koyduğu hedeflere baktığımda, Görmüş’ün “bilme ihtiyacımızın farklı yönlerinin karşılanacağı” temennisinin hayata geçeceği konusunda ciddi kuşkular barındırıyorum.
Dört yıl önce hayal kırıklığı doğmuştu
Hatırlarsanız, bundan dört yıl önce de bir darbeleri araştırma komisyonu kurmuştuk. 2 Mayıs 2012’de çalışmalara başlayan TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu, çalışmalarını 28 Kasım 2012 tarihinde tamamlamıştı. Altı aylık çalışma süresinde, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan’ı araştırmak amacıyla Hilmi Özkök’ten Bülent Ulusu’ya, Aydın Doğan’dan Dinç Bilgin’e, Mehmet Ağar’dan Yaşar Büyükanıt’a kadar 152 tanık dinlenmişti. Ortaya toplam 1323 sayfalık bir rapor çıkmıştı. Peki, o gün kurulan komisyon, bizim bilme ihtiyacımızın farklı yönlerini karşılayabilmiş miydi?
Maalesef hayır! Çünkü rapor, başarısız bir referans metiniydi. Kronolojik bir hatırlatma olmanın ötesine geçememişti. Komisyon darbelerin tüm boyutlarını ciddiyetle araştıramamış, darbeye giden süreçlerin ulusal ve uluslararası bağlamlarını ortaya çıkaramamıştı. Gladio’ya sadece bir sayfa ayırmış; Taksim 1 Mayıs, Çorum, Sivas, Maraş olaylarında Gladyo’nun rolünü kurcalamamıştı. Yabancı dinamiklerin darbe içinde rol ve sorumluluklarını belirleyememiş, Gladio’nun Türkiye uzantısı olduğu iddia edilen Seferberlik Tetkik Kurulu ve/ya Özel Harp Dairesi’nin rolüne hiç değinmemişti.
Komisyon raporunda, sol yapıların darbelerdeki rolleri derinliğine araştırılmamış, milliyetçi yapıların darbelerde üstlendiği rol ve sorumluluklara ise hiç değinilmemişti. 27 Nisan internet muhtırası da tüm yönleriyle açığa çıkarılmamıştı.
Büyükelçi Bass, komisyona çağrılmalı
15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, 2012 yılında kurulan komisyonun ilerisine geçecek neler yapabilir? Örneğin “her deliğe elini sokma, ya yılan çıkar ya çiyan” anlayışını aşabilecek mi?
18 Temmuz günü twitter’da bir yorum yazan Kamu Güvenliği eski müsteşarı Ulvi Saran, 15 Temmuz’un ve daha önceki darbelerin, yerel siyasi şartların eseri olmaktan ziyade küresel güç hesaplarının ve stratejilerinin uygulama aracı olarak işlev gördüğünü öne sürdü. Meclis komisyonu, küresel güçleri ve stratejilerini aydınlatabilecek mi? Sokakta, evde, işyerinde, dostlar arasında herkesin seslendirdiği “Azizim darbede Amerika’nın parmağı var” tesbiti araştırma konusu yapılacak mı? Örneğin ABD Türkiye Büyükelçisi John Bass’a komisyona gelmesi için bir dâvet mektubu gönderilecek mi? Bu konuya ilişkin güvenlik bürokrasisine “kardeşim elinizde ne tür tesbitler var?” yazısı gidecek mi?
Darbe mekaniği ve Kürt sorunu
15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu, Kürt sorununun darbe mekaniği içinde taşıdığı işlevselliği de araştırma konusu yapacak mı? Kürt sorunu açısından çok kritik tarihler var: 2001, 2003, 2004, 2011, 2015. Bu tarihler stratejik önem taşıyan yıllar. Bu yıllardadır ki, ciddi tahrikler nedeniyle çatışmalı ortam gelişti. Bu tarihlere paralel olaraktır ki, devlet içinde bazı odakların siyasileri vesayete alacak girişimlere başladığını iyi biliyoruz. Yani birileri, Kürt sorununda çatışmalı bir ortamı başlatmayı, askeri vesayetin aracı olarak kullanmak istemiş gibi gözüküyor. Bir de ne zaman herhangi bir devlet heyeti İmralı’ya gitse, Öcalan’la bir uzlaşmaya varsa, o gün mutlaka bir olay, bir eylem meydana gelmiş; bir belâ patlak vermiş. Bunu bizzat Abdullah Öcalan’ın kendisi söylüyor. Öcalan ayrıca, 6-7 Ekim ve Yasin Börü olaylarının da bir darbe ortamı yaratmayı amaçlayan olaylar olduğunu ifade ediyor. Komisyon, Cemaat-Kürt sorunu etkileşimini ortaya çıkarmak, darbe dinamiğinin Kürt sorununu nasıl kullandığını anlamak için Öcalan’ı dinleyecek mi? Bu konularda pek çok değerlendirmesi olan Öcalan’ın söyleyecekleri, inanıyorum ki Kürt sorunu ile darbe mekaniğinin ilişkisini anlamak açısından büyük bir perspektif sunacak.
Biri duvardaki tuğlayı çekmeli
Alper Görmüş’e katılıyorum. 15 Temmuz Darbe Komisyonu, bizim bilme ihtiyacımızın farklı yönlerini ortaya çıkarmalı. 2012 yılında kurduğumuz komisyon, sadece konukları dinleme komisyonu oldu. Darbelere dair bilinmeyen hususları, karanlıkta olan yönleri aydınlatamadı. 15 Temmuz Darbe Komisyonu da, inşallah 15 Temmuz darbesini AK Parti’nin resmi tarih çalışmasına dönüştürmez. Birinin duvardaki tuğlayı çekmesine ihtiyacımız var. Duvar yıkılacak diye bizi korkutanlara inat, biri duvardaki o tuğlayı çekmeli. Duvar yıkılmadıkça ötesini göremeyeceğiz. Öcalan, İmralı’da her kendisiyle görüşmeye gidene “Türkiye’de darbe mekaniği var” diyecek. Ama biz onu dinlemeyeceğiz. Herkes “darbede Amerika var” diyecek ama biz kuracağımız darbe komisyonunda ABD’nin rolünü “bilme ihtiyacı”mızın dışında tutacağız. Olacak iş mi?