Ana SayfaYazarlarDarbe olur mu?

Darbe olur mu?

 

AK Parti’de yeni sistem inşası çalışmaları, statükoyu yıkıcı çalışmaları kadar başarılı sonuçlar doğurmadığı için, özgül ağırlıkları kaybolan kimi isimlerin peş peşe açıklama yapmaları, iğne deliğinden Hindistan’ı görmeye sevdalı spekülatörleri heyecanlandırdı.

 

Nereye giderseniz gidin, kiminle oturup konuşursanız konuşun bir süre sonra söz dönüp dolaşıp darbeye geliyor: “Müdür kulağın kesiktir, darbe olur mu?”

 

Spekülasyon üretme konusunda en maharetli kaynak ve referans, tahmin edeceğiniz gibi Cemaat.

 

“Duydun mu? Geçenlerde Cemaat’ten iyi haber alabilen bir arkadaşımla konuştum. Amerika Erdoğan’ın davranışlarını artık çekilmez buluyormuş. Erdoğan’ı devirmeye yönelik bir plan hazırlamış. Eski tüfek AK Partililerin konuşmaları da darbe planının parçalarıymış.”

 

Evet, rahatsız ama!

 

Evet, Amerika Erdoğan’dan rahatsız. Ortada bunu doğrulatacak pek çok işaret var. Ancak Amerika’nın Erdoğan’ı etkisiz hale getirme konusunda Türkiye’de güçlü enstrümanlara sahip olduğu kanaati bir efsaneden ibaret. Bana bu cümleleri, son dört yılda ardışık ve simetrik bir düzen içinde meydana gelen olgulara dair geliştirdiğim analiz söylettiriyor.

 

Önce 14 Temmuz 2011 Lice çatışması. Günlerce arazide faaliyet yürüten yorgun ordu güçleri, nerede oldukları iyi bilinen PKK’li grubun üzerine sürüldü.

 

Sonra 14 Eylül 2011 Oslo görüşmelerinin ses kayıtlarının sızdırılması. Bu hamle ile milliyetçi-muhafazakâr oyların AK Parti’den kopması amaçlandı.

 

Daha sonra 7 Şubat 2012 MİT darbesi. Bununla, Erdoğan’ı hukuken devre dışı bırakacak bir arayış ve Suriye’de tutum değişikliği planlandı.

 

Ardından 17-25 Aralık 2013 operasyonu. Burada “yanlışın doğrusu” yöntemi kullanılarak asıl amaç kamufle edildi.

 

Akabinde Mayıs-Haziran 2013 Gezi olayları… Çok masum başlayan olaylar daha sonra hükümeti düşürmeye yönelik bir siyasi muhteveya büründürüldü.

 

En son MİT tırları operasyonu… Amaç Erdoğan’ı uluslararası yargı konusu yapabilmekti… Ancak girişim kadük kalınca amacına ulaşamadı…

 

Ortak özne, Erdoğan ve Suriye

 

Bu olaylara baktığımızda bir mantık silsilesi ve belirli bir amaç olduğunu görüyoruz.

 

Hepsinin ortak öznesi Erdoğan… Olgular kullanılarak Erdoğan’a ilişkin imaj değiştirilmek isteniyor. Tutmayınca da fiili darbe planlanıyor. MİT darbesi, Gezi olayları, 17-25 Aralık girişimi gibi…

 

Bu kadar üst düzeyde operasyonel faaliyetlerin sadece Cemaat tarafından planlandığını ve harekete geçirildiğini söylemek inandırıcı olamaz.

 

Olguların gerçekleştiği zamana, gündemdeki sıcak gelişmelere baktığımızda, diğer amacın Suriye olduğu görülüyor.

 

Suriye hamlesi öncesi, çözüm süreci sabote ediliyor… Oslo tutanakları yansıtılarak, 11 Temuz’da Silvan’da ağır kayıp içeren bir çatışma yaşatılarak, MİT Müsteşarı hedefe konularak bu amaçlanıyor.

 

Böylece Suriye hamlesi öncesi Türkiye Amerika’ya muhtaç kılınmak isteniyor.

 

Diğer hamleler ise nedense Amerika’nın Suriye’ye ilişkin taleplerine olumlu karşılık  gelmeyince gerçekleşiyor.

 

7 Şubat, Suriye’de görev alacak muhaliflerin örgütlendirilmesi talebi Ankara’da kabul görmeyince gerçekleşiyor. Suriye’de Türk ordusundan istifade etmek talebi reddedilince de, bu kez 17-25 Aralık operasyonu vuku buluyor.

 

Birbirini destekleyen bu kadar çok olgunun (zaman-gündem-aksiyon tutarlılığı) varlığı herhalde bir tesadüfle açıklanamaz.

 

Erdoğan ve ekibi hedeflendi

 

Art arda yazdığım, zamanlama, gündem, meydana gelme tarzı açısından bir bütünselliği içeren olgular arasında bir korelasyon arama incelemelerim, beni şu teze getiriyor:  Amerika Türkiye’de darbe planlamadı değil; planladığı darbe girişimlerinde başarılı olamadı. Planladığı, daha önceki darbelerden farklı bir darbeydi. Kabinenin tamamı değil, sadece kabinenin başındaki Erdoğan ve onu güçlü kılan ekibi hedef alınmıştı.

 

7 Şubat, Gezi olayları, 17-25 Aralık operasyonu fiili darbelerdi. İlkinde, hukuki karşı önlemlerle süreç boşa çıkarıldı. İkincisinde, kitlesel karşı çıkış, kontrollü karşı güç kullanılarak etkisiz kılındı. Üçüncüsü ise, darbe yapan devlet içindeki güçlerin emirleri yerine getirilmeyerek boşa çıkarıldı.

 

Oslo görüşmelerinin kamuoyuna yansıtılması ise, seçmenin tutumunu değiştirmeye yönelik örtülü bir sandık darbesiydi. Ancak amaç gerçekleşmedi. Benzer şekilde, 7 Haziran ve 1 Kasım 2015 seçimleri öncesi de yoğun bir faaliyet yürütüldü; ancak yine başarılı olunamadı.

 

Öcalan’ın darbeye karşı tutumu

 

Türkiye’de planlanan darbe girişiminin amacına ulaşmamasının pek çok nedeni var. Ancak asıl önemli olan nedeni kamuya hakim olan yeni devlet aklının çoğunlukla darbelere geçit vermemesi oldu.

 

Emniyet’in ağırlıklı bölümü, MİT, Jandarma ve Genelkurmay darbe teşebbüsüne destek çıkmadı.

 

Genelkurmay süreci desteklemeyerek, daha doğrusu nötr durarak darbeyi boşa çıkardı.

 

Daha da önemli neden ise, her darbe girişiminin halk tarafında karşı-darbe doğurması oldu. Zira halk her darbe girişiminden sonra Erdoğan’a verdiği desteği daha da arttırdı.

 

Darbelerin gerçekleşememesinde Öcalan’a da ayrıca yer ayırmak gerekecek.

 

İmralı heyet görüşmelerinin tutanakları, Öcalan’ın sıklıkla Türkiye’de darbe mekaniğinin  hayata geçirilmek istendiği uyarılarıyla dolu.

 

Öcalan ayrıca gerek 7 Şubat, gerekse Gezi olayları gibi kitlesel eylemlerdeki duruşu ile AK Parti’nin yıkılmamasında etkili olduğunu belirtiyor.

 

Dolayısıyla çok stratejik olaylar gelişirken Öcalan’ın tutumu, darbelerin hayata geçmemesinde belirleyici bir rol oynadı.  

 

Darbecileri bekleyen zorluklar!

 

Peki, yeni dönemde geçmişteki deneyimlere benzer darbe veya darbe girişimleri olur mu?

 

Zannetmiyorum.

 

Öncelikle Türkiye’nin ulaştığı demokratik olgunluk düzeyi ve sivil demokratik kültür buna izin vermez.

 

Ayrıca, ordunun yönetim kademesi de kim olursa olsun, herhangi bir darbe girişimi içinde yer almaz. Çünkü olası bir darbe girişiminden birkaç yıl sonra çok ağır şekilde cezalandırılacağını iyi bilir. Kimse Kenan Evren’in düştüğü duruma düşmek istemez.

 

Zira herkes içinden geçilen türbülanslı yılların birkaç yıl sonra sona ereceğini, ardından da demokrasi rüzgarlarının eseceğini, bunun da geçmişle ve militarizmle hesaplaşma yaratacağını çok iyi bilmektedir.

 

Diğer taraftan, olası bir darbe de Kürt illerinde süren kanlı çatışmaları durduramaz. O zaman da halk “darbe de oldu, neden örgüt bitirilemiyor” sorgulamasını başlatır.

 

Ayrıca, Kürtlere askeri bir darbe ile özerklik verilerek sorunun çözülmesi yoluna gidilmesini ise darbe misyonu alan generaller kabul etmez.

 

Böyle bir çözüme giden ordu, “batıda milli ordu hüviyetimi kaybedebilirim” diye düşünebilir.

 

Dolayısıyla askeri bir darbe planı askerlerde karşılık bulmaz.

 

Geriye Emniyet ve yargı kalıyor. Emniyet’te Cemaat unsurlarının büyük oranda deşifre olması, elebaşlarının tespit edilerek yargılama konusu yapılması, Emniyet eliyle bir darbe olasılığını  imkansızlaştırmaktadır.

 

Yargı eliyle bir darbe ise başarılı olamaz. Çünkü olası bir AK Parti’nin kapatılması davası, Erdoğan’ı hukuki statüsü gereği kapsam dışı bırakır. Bu da yeni bir seçimde Erdoğan’ın kuracağı partinin daha fazla oy alarak iktidara gelmesinden başka bir sonuç doğurmaz.

 

Halk desteği ve siyasi istikrar, darbenin panzehiri

 

Mevcut koşullar şu veya bu şekilde bir askeri darbe olasılığını imkansızlaştırmaktadır.

 

Darbe planlansa dahi, darbe yapacak aparatlar bulunmadığından, bu aparatlara yeni devlet aklı imkan ve kabiliyet tanımadığından, hayata geçemez.

 

Geriye psikolojik operasyonlariç istikrarsızlık ile Türkiye’yi yönetilemez hale getirmek kalmaktadır.

 

Çözüm sürecinin bozulması, DAEŞ’in peş peşe kanlı eylemler düzenlemesi, kıraathanelere yönelik eylemler bu ihtimali gerçekleştirmeye yönelik olabilir.

 

Ancak bunun da ters teptiğini, zira karşısında daha da bilenen ve olayların maskesini düşürmeyi amaç edinen bir devlet aklını bulduğunu görüyoruz.

 

Amerika, Erdoğan’ın arkasında güçlü halk desteği var olduğu sürece Türkiye’de darbe yapamaz. Aksi tutum, uluslar arası arenada kendisine yönelik güveni ciddi şekilde ortadan kaldıracağı gibi, küresel vicdanda da onarılması güç yaralar açar. Amerika’nın elini kolunu bağlayan bir diğer faktör de Türkiye’de siyasi merkezileşme ve temsiliyet krizi yaratmayan güçlü siyasi istikrarın olması… Zaten Türkiye’yi bu kadar problemlere rağmen ayakta tutan da bu.

 

Ancak bu demek değildir ki Amerika, Erdoğan’ı ve Türkiye’yi etkileme gücüne sahip değil.

 

Darbe yapamayan Amerika’nın ne tür bir etkileme gücüne sahip olduğunun ipuçlarını ise, Amerika dış politika yapıcıları arasında ismi hep top 10’da zikredilen David Phillips 9 Şubat tarihinde Amerika’nın Sesi Radyosu’na verdiği demeçte verdi.

 

Röportaja bir göz atın, ne demek istediğimi rahatlıkla bulursunuz. 

 

(http://www.amerikaninsesi.com/content/abd-ile-turkiye-arasinda-sorunlar-derinlesiyor/3182124.html)

 

- Advertisment -