Ana SayfaYazarlarDemokrasinin menemenle imtihanı

Demokrasinin menemenle imtihanı

 

Dün sabah mahalledeki bir kafede kahvaltı için ‘az pişmiş menemen’ söyledim. Ki, az pişmiş kıvamda severim menemeni. Garson içeriye “bir menemen, az pişmiş” olsun diye seslendi, duydum. Bir süre sonra menemenim geldi. Az pişmiş değil kıvamında hatta biraz fazla pişmişti. Daha önce pek çok deneme yapıp, başarısız olduğum için çoktan pes etmiştim. Oturdum, sevdiğimi değil bana ‘dayatılanı’ afiyetle yedim. Bu, bir yerde çay içmek istediğinizde de sık sık karşınıza çıkar. Garsondan açık ya da demli çay istemenizin hiçbir önemi yoktur. O, size normal çay getirecektir…

 

Memleketteki demokrasiyi ‘az pişmiş menemene' benzetirim. Bir şey önüne getirilip dayatılır, senden onaylanman beklenir. Neyi isteyip istemediğinin aslında hiçbir önemi yoktur. Zaten fazla seçeneği olamayan ahali de önüne getirilen menüye onay verir. Bu onay verme sürecinde büyük gürültüler, yaygaralar kopar. Her şey birbirine karışır; sapla samanı, pirinçteki taşları ayıklamak mümkün olmaz. Bir anda kendini sandıkta bulursun ve demokrasi oyunun en önemli bir parçası olduğun hissini birkaç dakika da olsa yaşarsın; bir dahaki oyun kurgusuna kadar…

 

Bu son referandumda da böyle oldu. Demokrasi oyunun birkaç dakikalığına da olsa en önemli oyuncusu olan halkın önüne 18 maddelik bir anayasa paketi konulup, bunu oyla, dendi. Paket öyle bir gürültülü ortaya kondu ki kimse içine bakmadı, bakamadı. Bunun yerine yüksek perdeden parmak sallamalar, ‘hainlikler’, ‘iç ve dış mihraklar’, ‘denize dökmeler’, denizden çıkarmalar konuşuldu…

 

Bu paket iyidir,  ‘evet’ verin diyenler; paketin içeriğinden çok, yapılan köprüleri, duble yolları, havaalanlarını şimdiye kadar yaptıkları hizmetleri anlatıp durdular halka. “İyi de onaya sunulan anayasa paketiyle yapılan hizmetlerin ne alakası var” diyenlerin sesleri, kopan gürültü arasında kaynadı gitti. Bir de “16 Nisan’dan sonra memleket uçacak” mottosu var ki ben ona takıldım. Sanki bir gezegen bulduk, 17 Nisan’da oraya uçacağız gibi algıladım nedense. Hala bekliyorum…

 

‘Hayır’ cephesinin en önemli silahı ise her zamanki gibi Atatürk’tü. İzmir Marşıyla daldılar alana… Aslında olanaklar ölçüsünde fena sayılmayacak bir propaganda dönemi geçirdiler. Konvansiyonel  medyayı önemli oranda ‘evet’  cephesine kaptıran ‘hayırcılar’ sosyal medyayı etkin bir şekilde kullandı. Başarılı da oldular. Bu başarıda yeni kuşağın cin gibi ‘ kaos zamanı gençlerinin’ etkisi büyüktü.  Onların yaptığı videolar, espriler, karşı duruşlar ‘hayır’ cephesini bir yere taşıdı…

 

CHP’nin başına geldiğinden beri seçim kazanmayı bir türlü beceremeyen Kılıçdaroğlu, bu kez de kaybeden oldu. Kıl payı kaybedilen yenilgiyi, CHP’li olmayan unsurların katkılarını yok sayıp kazanç hanesine yazarak koltuğuna oturmaya devam edecek gibi görünüyor. Nitekim; “Bu seçim yok hükmündedir” demesi beni şaşırtmadı. Ki, kendisi o koltuğa özgür iradeyle yapılan bir seçimle değil, ‘kaset komplosuyla’ getirildi. Nedense bu CHP içinde hiç konuşulmadı, tartışılmadı. Seçimle gelmeyen birinin her seçim sonrası “Ben oynamayacağım” demesinden daha doğal ne olabilir.   

 

Sonuç olarak son 15 yılın demokrasi oyununa damgasını vuran ve her koşulda zaferle ayrılmayı bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine kazandı. Kazanmasına kazandı da, bu kazanımın bir zafer olup olmadığı tartışılır. Menemeni istediği gibi getirilmediği halde yemeyi kabul eden bizler gibi ‘uysal’ kuşak yerine her şeye itiraz eden, sorgulayan, dünyayı gören, algılayan yeni bir kuşak geliyor. Bu kuşağı köprülerle, barajlarla, havaalanlarıyla yanınıza çekemezsiniz. Parmak sallayarak azarlayarak hiç yola getiremezsiniz. Başka bir dil, başka bir söylem bulunmalı;  ayrıştırmadan, ötekileştirmeden…

 

Dün gece çok sevdiğim bir arkadaşımla sohbet ediyordum. Dertliydi; az farkla referandumdan ‘evet’ çıkmasına öfkeliydi. “Bu kadar az farkla benim kabul etmediğim yasalar nasıl yürürlüğe konur” diyerek öfkeleniyordu. Kabul etmek istemiyordu sonucu, birçokları gibi… Güldüm; “Demokrasi dediğimiz, insan yönetme oyununun ana kuralı bu” dedim.  Yüzde elliden bir fazlasını alan, oyunun kurallarını belirler…

 

Önemli olan burada kazanıp kaybetmek değil aslında. İnsanların sadece sandıktan sandığa onay makamı olmaktan çıkıp sürekli oyunun içinde kalmasını, yönetenleri bir şekilde denetlemesini sağlamak lazım. Bu seçim de bize bunu gösterdi. Seçim sonuçlarının ülkeyi ortadan ikiye böldüğü söylemine katılmıyorum. Kötücül bir söylem bu. Yüzde 51 ile yüzde 49 birbirini ötekileştirmeden eşit vatandaşlık temelinde, yüzyıllardır yaşadığı gibi yaşamaya devam edecek. Yeter ki dilimize, söylemimize biraz dikkat edelim. Biraz sükunet lütfen. Hatta mümkünse yüksek perdeden bağırışları bırakıp, biraz sessizlik lütfen. Bak, bahar kışın koynundan biraz nazlanarak çıktı. Erguvanlar çiçek açtı, doğa bütün heybetiyle gürül gürül geliyor. Kaçırmayın bunu, başka bahar olamayabilir çünkü…       

- Advertisment -