MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin ilginç yönlerinden birisi, siyasi hayatımızda son dönemde çok sık rastlanmayan esprili üslup oluşturuyor.
MHP lideri Devlet Bahçeli'yle, siyasi ve fikri tercihlerimiz çok uzaktır. Uzun boylu anlatmama gerek yok. Bir iki noktayı vurgulayayım: Bahçeli, Türkiye'de bir “Kürt sorunu” olduğunu kabul etmez, “bölücülük” ve “terör sorunu” der. Çözüm için atılan adımlar, onun dünyasında, "ihanet süreci"dir. Bahçeli, meseleleri milliyetçilik penceresinden yorumlar. "Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur" anlayışını öne çıkarır. “Kimliklerin, farklı toplumsal talepleri ve farklı aidiyetleri olduğu gerçeği”ne; hiçbir zaman sempatiyle bakmamıştır.
Devlet Bahçeli'yi, 7 Haziran seçimleri için hazırlanan “MHP Seçim Beyannamesi”ni anlatırken dinledim. Yeni ve beklenmedik vaatlerle seçmenin önüne çıktığını veya kuramsal açıdan dikkat çekici ifadeler kullandığını söylemem zor. Kendisi de, “bir fikir tutarlılığı içinde bulunduklarını, milliyetçi hareketin geçmiş geleneklerine ve çizgisine bağlı olduklarını, değişmediklerini”, konuşmasında özellikle vurguladı.
Ülkücü hareket
Onca siyasi farklılığımıza rağmen, Devlet Bahçeli'nin takdir ettiğim (ve kamuoyu tarafından da büyük oranda fark edilen) özelliklerini paylaşmak istiyorum: MHP lideri olarak, ülkücü hareketi, sokağın ve şiddetin içinden büyük ölçüde çekmeyi başardı. Kritik iç gerilimlerin ve çatışmaların yaşandığı dönemlerde, ateşe benzin dökmedi. İç savaşa yol açabilecek anlarda, sağduyu çağrılarıyla, sorumlu bir tutum aldı. “Dayandığı siyasi güçleri, kontrol etmek ve yönlendirmek” bağlamında, başarılı olduğu da, inkar edilemez.
Bahçeli'nin ilginç yönlerinden birisini de, siyasi hayatımızda son dönemde çok sık rastlanmayan esprili üslup oluşturuyor. MHP'nin kuruluşunun 40.yılı konusunda yaptığı rakam oyunlarına dayalı hesaplama, hala hafızalarda. Bunun çok sofistike bir mizah olmadığını düşünebilirsiniz, ama siyasetin gerginliğini hafifleten bir etki yarattığını herhalde reddedemezsiniz.
Diyet esprisi
Dünkü konuşmasında da, espriyi elde bırakmayan Bahçeli’nin; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı eleştirirken kullandığı benzetmeler, ilgi çekiciydi. Erdoğan'ın zaman zaman yaptığı "bu gömlek Türkiye'ye dar geliyor" değerlendirmesine; Bahçeli, dünkü (yani 3 Mayıs’taki) konuşmasında şöyle yaklaştı: "Erdoğan’ın gömlek değiştirme konusunda maharet ve becerisi dillere destandır. Tavsiyemiz, gömleği dar geliyorsa ya diyet yapmalı ya da kaderine razı olmalıdır. Biz Erdoğan’ın nasıl bir gömlek düşlediğini biliyoruz. Elinin altında bulunan gömleğin, arka yüzünde ABD, ön yüzünde AB, iki yanında PKK ve İmralı canisinin yazılı olduğunun farkındayız."
Buradaki “siyasi içerik”, bildiğimiz klasik MHP anlayışı. Ancak, "gömlek dar geliyorsa diyet yapın" cümlesinin, Devlet Bahçeli’nin kendine özgü konuşma üslubu içinde, kulağa ilginç geldiği bir gerçek.
Masa, minder meselesi
Devlet Bahçeli, çözüm sürecine, başından beri uzlaşmaz bir şekilde karşı. Sürece destek vermek için oluşturulan, benim de içinde bulunduğum Akil İnsanlar Heyetini, bu nedenle "63 Akılsız" diye tanımlayabilmiş olan Bahçeli; Hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'la, HDP/PKK çizgisi arasında son dönemde ortaya çıkan "masaya oturma" polemiğine de, ilginç bir benzetmeyle yaklaştı:
"Terör örgütüyle aynı masaya oturmak devletin çöktüğü anlamına gelir sözleri, Erdoğan’a aittir. Oslo’da İmralı’da nerede oturuyordunuz? Minder mi bulunuyordu?"
Bahçeli, "masa değil minderde mi oturuyordunuz?" ifadesiyle, gene kendine özgü üslubunu konuşturuyor. Sonuç olarak, "çözüm süreci", tarafların belli bir amaçla masa başında oturarak, karşılıklı konuşarak bir netice elde etmesini amaçlıyor. Ortada bir masa olduğu, etrafında insanlar bulunduğu gerçeğine dikkat çekilmiş oluyor…
Umarız, seçim kampanyaları, renkli esprilerle, mizahi yönü güçlü konuşmalarla geçmeye devam eder… Devlet Bahçeli’den daha dinamik bir lidere, daha yeni bir üsluba özlem duyan genç kuşak milliyetçilerin ruh halini ise, 7 Haziran’dan sonra daha derinlemesine analiz edebiliriz.