Ana SayfaYazarlarDin eğitimini yeniden düşünmek

Din eğitimini yeniden düşünmek

 

Cumhuriyetin temel ilkelerinden biri olan laiklikle beraber, din ile araya çok keskin mesafe konuldu. Mesafenin de ötesinde din, rafa kaldırılmak istendi… Oysa halkın din ile derinden bağı vardı ve hâlihazırda da var. Modern Türkiye`nin sekürlerleşmeye yönelik radikal operasyonları, illegal dini gruplara veya cemaatlere hem zemin hazırladı hem de besledi. Devletin resmi kurumları dinden uzaklaştıkça, dini isteyen tabaka da cemaatlere koştu. Tabi burada gizli düşman dinin sömürülmesi ve çıkar için kullanılmaya çok müsait olması idi. İste Gülen cemaati başlangıçtan beri bunu çok iyi kavrayıp kendi emellerine kanalize etmişti. Takiyye, tolerans,  şefkat tokadı bu gizli emellerin sadece bir kaç ninnisiydi. Öte yandan ekonomik düzeyi vasat ve vasatin altında olan ailelerin çocukları için oldukça iyi öğrenci evleri, yurtlar ve burslar düzenlenmişti cemaat tarafından. En tuhaf durum ise, bu evlere himmet adında yardımları halkın/destekçilerin vermesiydi. Dahası öğrencilerin gelecekleri de garanti idi, hizmet, (!) havuzunda. Bu kadar karanlık olmasa da, diğer illegal dini yapıların/cemaatlerin de irdelenmesi gerekir; en azından daha gerçekçi din eğitimi adına…

 

Simdi sular durulunca ortalıktaki toz toprak yatışında ilk düşünülecek sorunlardan biri şu olmalı: `Gerçek, doğru din eğitimini nasıl vermeliyiz`? Bu vesileyle imam hatip ve ilahiyat fakültelerinin de gözden geçirilmesi gerekecek. Çünkü onlar sekürlerizm silindirinden özgür kalmadığı için, sisteme uyan, içi boş ancak esgali hallice bir din anlatmaya/ anlata-yazmaya mecbur kalmışlardı.

 

Bir kurum olarak din işlerinin bağlı olduğu diyanet de sorgulanmalı. Şekilci dindarlıktan sahici dindarlığa geçisin imkânları araştırılmalı. Din görevlisi olmanın gerçek dindarlık olmayıp vazife olduğu itiraf edilmeli.

 

Asıl sorun ailelerde belki de…Bir kısmı despotik at gözlüğü giyen solun etkisiyle dinden fersah fersah kaçıyordu. Bunlar rotayı ya yolda bulacaklar, ya da pusula hep kaçmayı gösterip, uzak kalacaklar dinden, manevi dünyadan… Ancak dini isteyen fakat gerçek din hattına, yoluna giremeyenler için sahici yardım zamanı şimdi başlayacak.

 

Kreşlerden başlayan robotlaştıran eğitim sisteminin önüne kim bilir, din eğitimin normalleştirilmesiyle geçilecek. Zira çocukların sevme kanalını beslemek, onları daha canlı kılacak ve doğallıklarını muhafaza edecek… Güçlü ve donanımlı bireyler için, çocukları mümkün olduğunca çeliklemek, kavileştirmek gerekecek…Aksi halde yaşadığımız dram tekrarlanmaya mecburdur. Zira eğitimsiz ve zayıf bireyleri hoşlandıkları av ile avlamak kolaydır.

 

Dahası fabrikasyon eğitimle çok şey kaybediliyoruz. Farklılıklara açık olmayı, dinin çeşitliliği desteklemesinden adamakıllı öğreneceğiz dahası anlayacağız. Eğer sağlam ve sağlıklı din eğitimi verilir ve sahici din, arz-i endam etmeye baslarsa…, özgürlük kelimesinin içi de dolacak. Dinin ideolojinin arkadaşı olmadığı bütün çıplaklığıyla ilan edince,  belki de din adına yapılan yanlışların ve haksızlıkların da önüne geçilmiş olacak. Bir kere ideolojik, yüzeysel ve şekilci yaşamlara neşter atılmalı. Bu sayede sanatın ve dinin ana damarları genişlemeye başlayacaktır. Bunlarla birlikte kişilerin başkası değil kendi olmalarının imkanı ufuktan belirmeye başlayacak kim bilir…. Kişilerin kendileriyle buluşması böylece başlayacak belki de. Hayattaki her şey, kendine ulaşmanın parkesi olacaktır ki, bunun formel haline din eğitimi diyeceğiz. Şu halde gerçek sorun, bariyerleri kaldırma, suyu akışına bırakma ve özgürlüklerin önünü açma meselesiyle ilgilidir. Ve bunlarla birlikte güçlü bireyler, eğitilmiş kimlikler, aydınlık yarınlar…

 

Bir başka önemli adım ise çocukluk dönemindeki eğitimi yeniden yapılandırma sorunudur. İster din ister diğer alanlarda olsun, sevgi, güven ve inanma arasındaki kopmaz bağın çocuklara verilmesi gerekir. Kuskusuz bu, daha çok hayatin tam da göbeğinde inşa edilir: Evde, kreşte ve anaokulunda çocukların yaratıcı kanallarının açılmasına ebelik edilmeli ve onlar, bu sayede sevgiyi hissettikçe güvene rapt olup inanma ile bağlantı kuracaklardır. Bu üçgen hem çocukların hem de bireylerin damarlarında dolaşıma girince eğitim sorunu çözüldüğü gibi daha da önemlisi, hayatin şartlarına göre kendiliğinden büyüyerek gelişir.

 

Bizim eğitim sistemimiz sadece aklı ve zihni sözde geliştirmeye odaklanmıştır. Hatta din eğitimi bile –seküler- akılsallık ve düşünsellik üzerine kuruludur.  Belki de kafa kadar gönül boyutunun da canlandırılması önemli bir kazanım olacaktır. Nasıl ki sanatçı doğayı taklit eder, öğretmenler de çocuğun gelişimini tam olarak anlayarak her çocuğa has yetenekleri tırpanlamadan öğretmeyi onlardan öğrenmeli. Bu durumda mutsuz robotlar yerine, yaratıcı, canlı ve dinamik bireylerin gönülleri ve beyinlerine sınır tanımak istesek de mümkün olmayacaktır. Dahası bu bireyleri basit piyonlarla yemek imkânsız olacaktır…

- Advertisment -