Fenerbahçe kongresinde katılımın iki misli olacağını ve Koç’un oyların yüzde 80’ini alacağını tahmin etmek herhalde kolay değildi. Bir ‘dip dalganın’ oluştuğu fark ediliyor olsa da boyutunu anlamak zordu. ‘Dip dalgalar’ birbirinden habersiz birçok kişinin birlikte ve aynı anda bir tercih eşiğini geçmeleri ile ortaya çıkıyor. Daha önce farklı nedenlerle desteklenen ya da alternatif görünmediği için razı olunan örneğin Aziz Yıldırım gibi biri, seçmeni bir bütün olarak o denli yoruyor ve tutumu ya da yanlışları ile o denli kendisinden uzaklaştırıyor ki, gerçekçi bir alternatifin belirmesi ile birlikte seçmen bir büyük kayma yaşayabiliyor.
Böyle bir olgunun ortaya çıkmasının en önemli göstergelerinden biri seçime katılım isteğinin yükselmesi… Geçmişte ‘nasıl olsa’ belirli birinin seçileceğinden emin olan seçmen boşu boşuna sandığa gitmezken, değişim ihtimalinin belirmesi ile birlikte bu yönde irade gösterebiliyor.
***
Yaklaşan parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin olarak da kamuoyu firmaları daha yüksek bir katılım öngörmekte… Çok farklı anket sonuçları görsek de bu noktada bir uzlaşma var. Acaba bu bir ‘dip dalganın’ belirtisi olabilir mi? Vurgulamak gerek ki siyasi seçimlerdeki ilave katılım Fenerbahçe kongresinde yaşananla mukayese edilebilir değil. Orada katılım yüzde yüz artmıştı… Oysa seçimlerde muhtemelen 5 puanlık bir artıştan, yani katılımın 85’den 90’a çıkmasından söz ediyoruz. Dolayısıyla belirleyici soru şu: Daha önce sandığa gitmemiş seçmenin bu seçimlerde sandığa gitmesini teşvik eden ruh hali ve alternatife sahip olma duygusu, acaba geri kalan seçmende de az veya çok bir karşılığa sahip mi?
Cevabı ancak seçimlerde alacağız. Şunu da unutmamak gerek ki, her seçimde kendisini alternatifsiz hisseden seçmen de birbirinden farklı olabilir. Ancak eğer geçmişte sandığa gitmeyen seçmenleri apayrı bir kategori olarak telakki etmeyeceksek, örneğin Kasım 2015 seçimlerinde oy vermediği halde şimdi vermeyi düşünenlerin siyaseten nasıl dağıldığı, muhtemel ‘dip dalga’ açısından bize anlamlı bir ipucu verebilir.
Varyans’ın mayıs ikinci yarısında gerçekleştirdiği saha çalışmasında, parlamento seçimlerine ilişkin soruda kasımda oy kullanmayanların yüzde 10’unun yine kullanmayı düşünmediği, kabaca yüzde 50’sinin ise kararsız olduğu görülüyor. Geriye kalan ise şöyle dağılıyor: Cumhur İttifakı 16, Millet İttifakı 18.5, HDP 6… Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin dağılım ise şu şekilde: Erdoğan 16, İnce 8, Akşener 6, Karamollaoğlu 1.5 ve Demirtaş 6.5…
Görünen o ki iktidar/muhalefet diye bir ayrım yapsaydık üçte bire üçte iki muhalefet lehine bir dağılım var. Öte yandan geçen seçimde oy vermeyip şimdi sandığa gitmeyi düşünen ama ‘kararsızım’ diyen yüzde 50 gerçekten de kararsız mı, yoksa tercihini mi gizlemekte? Anlamlı bir bölümü tercihini gizlemekte ise bunun ağırlığı hangi tarafta?
İçinden geçilen ortamı dikkate aldığımızda muhalefete oy vermeyi düşünenlerin tercihlerini gizleme ihtimalleri çok daha yüksek. Dolayısıyla kasımda oy vermeyip şimdi verecek ilave 5 puanın dağılımının 1’e 3 muhalefet lehine olması şaşırtıcı olmaz.
Bu noktada karşımızda iki kritik soru var. Bir, acaba bu 1’e 3 dağılımının kasım seçimlerinde oy vermiş seçmen nezdinde de bir karşılığı var mı? Diğer deyişle acaba o seçmen kitlesinin şu an için ölçülemeyen bir bölümünde de benzer bir arayıştan söz edilebilir mi? İki, bu tür bir kayma olmasa bile, acaba iktidar ilave 5 puanlık seçmen nezdinde 2.5 puan geri düşerken, bunu genel seçmenin oyları sayesinde kapatabilecek mi?
***
Sandığa olan bu ilave ilginin anlamı, iktidarın kasım seçiminde sandığa gidenlerin en az yüzde 51.5’inin oyunu alması gerektiğidir. Ancak eğer benzer bir arayış kasım seçimlerinde AK Parti’ye oy vermiş olanların da örneğin yüzde beşinde söz konusu ise, iktidarın kasımda oy kullanan geri kalan seçmenden yüzde 54 alması gerekir.
İktidar için zor bir seçim olacak. Çünkü seçim sisteminin özelliği sayesinde muhalefetin büyük bir ‘dip dalgaya’ ihtiyacı yok. Seçmenin küçük bir kısmında bile böyle bir duygu oluşmuşsa, ibre yeni alternatiflere kayabilir