Ana SayfaYazarlarİdlib’de adım adım kıyamete (*)

İdlib’de adım adım kıyamete (*)

 

Eylül 2015’te Rusya’nın rejim lehine yaptığı müdahaleden sonra Suriye’de dengeler baştan aşağı değişti. O günlerde Beşşar Esed silâhlı muhalif gruplar tarafından sıkıştırılıyor ve onun iktidarına çok da uzun olmayan bir ömür biçiliyordu. Ancak Rusya’nın güçlü askeri ve siyasi desteğini arkasına aldıktan sonra Esed, muhaliflerin üzerine gitti ve kaybettiği toprakların çok büyük bir kısmında iktidarını yeniden tesis etti.

 

Gelinen aşamada Esed’in savaşı kazandığına dair genel bir kabul var. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, savaşın galibinin Esed olduğunu net bir dille ifade etti. Bakana göre “Savaşı kazanmak barışı kazanmak demek değildi, barış ancak uluslararası toplumun yer alacağı siyasi bir yolla elde edilebilir” idi. ABD Başkanı Trump’ın dili de Esed’e karşı belirgin bir şekilde farklılaştı. Trump daha önce “Hayvan” dediği Esed’i son mesajında “Suriye Cumhurbaşkanı” olarak niteledi.

 

“Muhaliflerin kalesi”

 

Esed’in hedef tahtasında şimdi “muhaliflerin kalesi” olarak görülen İdlib duruyor. İç savaş patlak vermeden önce 2 milyona yakın insanın yaşadığı İdlib’de savaşın etkisi ile nüfus önceleri 1.2 milyona kadar düştü. 2015 yılında muhaliflerin yönetimine geçtikten sonra ülkenin diğer bölgelerindeki rejim muhalifleri İdlib’e yerleşmeye başladı. Bugün İdlib’de başta Heyet Tahrir’uş Şam (HTŞ) olmak üzere çok sayıda örgüt var. Rakamlar kesin olmamakla birlikte bugün İdlib’de 3 milyonu aşkın bir nüfusun ve 70 bin civarında silahlı militanın bulunduğu belirtiliyor.

 

Sekiz yıldır sürmekte olan savaşın kırılma noktasına dönüşen İdlib, Suriye sahasındaki her aktör için büyük bir önem taşıyor. Rejim, kendisine muhalif bütün yapıların İdlib’de toplanmasının — bir nevi — önünü açtı. Şimdi nihai bir operasyonla bütün muhalifleri dağıtmayı ve hâkimiyetini perçinlemeyi düşünüyor. Rusya, Tarsus ve Lazkiye’deki üslerine saldırılar düzenlediklerinden bahisle İdlib’deki silahlı grupları ortadan kaldırılması gereken bir tehdit olarak kodluyor. İran ise olası bir operasyonu “İdlib’in teröristlerden temizlenmesi” gerekçesiyle meşrulaştırıyor.

 

Kördüğüm

 

Buna mukabil Türkiye, Avrupa Birliği ve ABD, İdlib’e Rusya ve İran destekli bir rejim müdahalesinin yapılmasına karşı çıkıyor. Öne sürülen iki temel argüman var. Birincisi, operasyonun büyük bir göç dalgası yaratacak olmasıdır. İdlib, Türkiye sınırında; İdlib’deki bir milyona yakın sivil de Türkiye sınırına sıfır sayılabilecek kamplarda barınıyor. Bir askeri müdahale olduğunda, geçmişte olduğu gibi, yüzbinlerce insanın canlarını kurtarmak için Türkiye sınırına yığılacağına şüphe yok.

 

İkincisi de sivillerin korunmasıdır. İdlib’de hem silâhlı örgütlerin ve militanların sayısı çok fazla hem de nüfus çok yoğun. Bir çatışma halinde silâhlı örgütler sivil halkı bir kalkan veya rehine olarak kullanır. Rejim ise sivil halk-silâhlı militanlar arasında bir ayrım gözetmez,  bu konuda hassasiyet göstermez. Esed’in bütün gücünü kullanıp alana ölüm yağdıracağı muhakkak. Her zaman olduğu gibi en büyük felâket yine sivillerin başına gelir ve İdlib yeni bir insanlık trajedisine sahne olur.

 

Gerek göç ve gerek insani dram, sorunu kördüğüm haline getirebilir. Operasyonun gerçekleşme biçimi, çatışmaları alevlendirebilir. Meselâ rejim tarafından kimyasal silahların kullanılması, AB ülkelerinin ve ABD’nin de rejimi vurmasına yol açabilir. Ya da SDG’nin rejimle birlikte hareket etmesi Türkiye’yi sahaya çekebilir. Dolayısıyla iş daha karmaşık bir hal alabilir.

 

Astana’nın sınanması

 

Bu nedenle AB ve ABD bir operasyona girişmeden önce diplomasiye daha fazla şans tanınmasını talep ediyorlar. BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan de Mistura da, muhtemel bir çatışmanın önüne geçilmesi için Astana Süreci’nin garantörleri olan Türkiye, Rusya ve İran’a daha çok zaman verilmesi çağrısında bulunuyor.  

 

İdlib, Suriye’deki “gerginliği azaltma bölgeleri”nden biri. Astana Süreci kapsamında ilan edilen bu bölgelerin üç amacı var:

* Suriye’de ateşkesi tesis edip gözetimini ve devamını sağlamak;

* insani yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak;

* yerlerinden edilenlerin evlerine dönmesi için uygun şartları temin etmek.

 

Türkiye, Astana’daki anlaşmaya uygun olarak hâlihazırda İdlib’de 12 gözlem noktası kurdu. Öte yandan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla da Suriye’de asker konuşlandırdı. Bundan ötürü İdlib operasyonu Türkiye için çok daha kritik ve Ankara askeri harekât içermeyen bir çözümü üretmeye çalışıyor.

 

7 Eylül’de Astana Süreci’nin ortaklarının Tahran’da yapacakları zirve — bu bağlamda — büyük bir önemi haiz. Ne var ki İdlib, çok zor bir dosya. Muhaliflerin son mevzii; muhalifler orayı korumak, rejim de orayı almak için son derece kararlı. İşe karışan aktör sayısı fazla. Müdahillerin menfaatleri farklı; bazı yerlerde örtüşürken bazı yerlerde çatışıyorlar. Seçenekler de çok fazla değil. İki senaryodan bahsedilebilir.  

 

İyi senaryo, HTŞ ve diğer silâhlı grupların silâh bırakmaya ikna edilmesi ve İdlib’den tahliye edilmeleridir. Türkiye’nin HTŞ’yi terör listesine almasının altında yatan da bu olsa gerektir. Türkiye’nin bu hamlesi, HTŞ üzerinde baskı oluşturmak ve onu çatışmaya girme düşüncesinden uzaklaştırmak gayesi olarak okunabilir. Eğer bu senaryo gerçekleşirse, hem İdlib sorunu olabilecek en az hasarla atlatılır, hem de Astana Süreci önemli bir sınamadan geçmiş olur.

 

Kıyamet senaryosu

 

Kötü senaryo ise, HTŞ ve diğer silâhlı örgütlerin — birlikte veya ayrı ayrı — çatışma yönünde bir tercihte bulunmalarıdır. Bu takdirde rejim güçleri İdlib’e yoğun bir askeri hareket başlatır. Rusya medyası operasyonun tarihinin bile beli olduğunu ifade ediyor ve operasyon için Eylül ortasını işaret ediyor. Dahası, sahada bu kötü senaryoyu güçlendiren gelişmeler de yaşanıyor. Zira bir taraftan rejim güçleri İdlib etrafında yoğun yığınak yaparken diğer taraftan da muhalifler savunma mevzilerini güçlendiriyorlar.

 

Maalesef, İdlib adım adım kıyamete yaklaşıyor. Zayıf bir umut, son diplomatik girişimlerden müsbet bir netice alınması. Kuvvetli ihtimal ise, birbirlerini yoklamaya başlayan rejim güçleri ve muhaliflerin kısa bir sürede çok kanlı bir savaşın içine girmelerdir. Bunun anlamı, elleri yüreklerinde korku içinde bekleyen İdlibliler için kıyametin kopması ve Astana’nın da derin bir yara almasıdır. Çünkü böylesine hayati bir operasyon karşısında zıt konumlar almak, üç ülkenin birlikte garantör olarak yürümelerini çok güçleştirir.

 

———————————–

 

(*) 05.09.2018 tarihli Kürdistan 24’ten alınmıştır; bkz

http://www.kurdistan24.net/tr/opinion/ae81b570-40ba-4e1a-8ea1-f473729ab1b4

 

- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik