Ana SayfaYazarlarDoğru… ama yanlış

Doğru… ama yanlış

 

Seçimle gelen, yine seçimle mi gitmeli? Sual, genel çağrışımı dahilinde ele alınırsa “böyle saçma soru olur mu” sonucu ortaya çıkar.

Çünkü esas ve doğal olan, bir birimi, ilçeyi, ili, ülkeyi yönetecek olanların o birim ve alanda yaşayanlarca belirlenmesidir.

Aksi halde, seçimle gelen iktidarları deviren askeri müdahaleler meşruluk kazanır.

Ama salt seçim de yetmez. Çünkü seçime endeksli bir görevlendirme ve yetkilendirme, seçenle seçilen arasındaki akit bağını güncel ve meşru kılmaya yetmeyebilir.  

 

Eğer nitelikli bir demokrasi inşa etmek istiyorsak, seçecek yurttaşları iki özellikle donatmamız gerekir. İlk özellik, çok sayıda seçenek olmasını, seçenlere de bu çeşitlilik arasında özgür tercih yapma hakkının tanınmasını gerektirir.

 

İkinci özellik, çok sayıda seçeneğin olmasını da yeterli bulmaz. Seçenekleri seçecek kişilerin “hangi seçeneğin yararlarına olacağı konusunda donanımlı ve eğitimli olmalarını” ister.

 

İkinci özellik şu açıdan önemli: Demokrasinin derinleştirilmesi ve nitelikli seçime dayanarak kaliteli kılınmasına imkân tanır.

 

                                                                *          *          *

 

Ancak demokrasinin derinleştirilmesi ve nitelikli kılınması sadece seçimler, seçenekler ve seçmen donanımları ile de sınırlandırılamaz. Daha farklı prosedürler ve süreçler gerektirir.

Meselâ radikal demokrasi gibi.

 

Şu demek radikal demokrasi: Yönetenlerin sadece seçimle belirlenmesinin yeterli görülmemesi, seçilenlerin seçenlerle hukukunun dört yıllık seçimlere endekslenmemesi, seçmenlere seçtikleri kişileri denetleyecek veya siyasal süreçlere iradelerini yansıtacak siyasal katılım mekanizmaları verilmesi, seçenlerin seçtiklerini geri çağırma, kararlar üzerinde etkili olma haklarına sahip olması.

 

Farz edelim ki Ankara Büyükşehir Belediyesi için birini oylarımızla dört yıllığına seçtik. O kişi üçüncü yılına girdi.

Başarılı değil. Hizmetleriyle memnuniyet yaratmıyor. O zaman seçenlerin onu geri çağırma hakkı olmalı.

 

Bu hak, yurttaş insiyatifleri öncülüğünde ve il genelinde kurulacak yerel sandıklarla da hayata geçirilebilir. Veya il, ilçe, belde düzeylerinde kurulacak yurttaş meclislerinin vereceği kararlarla da.

 

Ama bizde bu türden demokrasiyi derinleştirecek ara süreçler, katılım prosedürleri yok. O yüzden seçilenleri test edemiyoruz. Seçilenleri başarısız görsek dahi geri çağıramıyoruz.

 

                                                                    *          *          *

 

Ama “iyi ki Erdoğan var” demekten de kendimi alamıyorum.

Çünkü Erdoğan, yaptığı istişareler, tabi tuttuğu sınavlarla, seçilenleri verdikleri vaatleri yerine getirip getirmedikleri üzerinden seçmenler adına denetliyor. Bir tür seçmen hassasiyetinin sürmesini, seçilenlerin seçenlerle meşruiyet bağının güncel kalmasını sağlıyor.  

 

Keşke bu görevi yurttaşlar yapsaydı. Ama dediğim gibi, bizde bu altyapı yok maalesef.

 

Seçilenlerin görev sürelerini seçim takvimlerine göre sabitleştirmek, eğer siyasal katılım mekanizmaları yoksa, seçenlerle seçilenler arasındaki temsiliyet meşruiyetini zedeleyebiliyor.

 

O zaman da “seçilenler ancak seçimle gider” sloganı, halk iradesinin yanında görünüyor olsa da, paradoksal bir şekilde halk iradesinin gaspından başka bir şey ifade etmemiş oluyor.

 

- Advertisment -