“Futbol 90 dakika oynanan ve artık Almanya’nın kazanmadığı basit bir oyundur.” Garry Lineker
Rusya 2018 Dünya Kupası daha şimdiden futbol adına bilenen ezberleri bozacak bir dünya kupası orak tarihe geçecek. Öncelikle İngilizlerin büyük golcüsü, futbolu bıraktıktan sonra söyledikleriyle ‘futbolun felsefecisi’ olarak adlandırılan Lineker’in bir zamanlar söylediği ‘’ “Futbol 90 dakika oynanan ve Almanya’nın kazandığı basit bir oyundur’’ sözü tarihe karıştı. Hatta kendisi tarihi sözünü tersine çevirdiğini ifade eden bir twit attı. Bir önceki kupanın şampiyonu Rusya’nın da olağan favorisi Almanya üç puanla gruptan çıkamayarak evine döndü. Almanya’nın elenmesiyle sadece futbolun ezberi bozulmadı, biz de kendimize düşen payı fazlasıyla aldık. Tarih kitaplarında bize eziklikle öğretilen “1. Dünya Savaşı’nda Almanlar yenilince biz de yenilmiş sayıldık” sözü tarih kitaplarındaki ‘ezber yalanlar’ arasında yerini aldı. Almanlar yenildi, biz yenilmeyi bırak, kazanmış gibi sevindik sevindik. ‘Irkçılığını da al evine dön’ dedik gururla…
Almanya, Rusya’ya son dünya kupasının şampiyonu olarak gelmesinin yanında ırkçılığını da beraber getirdi. 2014’te asla pes etmeyen, galibiyete odaklı sıkıcı futbolunun yanında değişik ırklardan oluşturulan fantastik bir takımla geldi. Bu takım sadece şampiyon olmadı, Almanların sıkıcı futbolunda devrim yarattı. Futbola gönül veren insanların kalbini de kazanarak haklı bir şampiyonluk kazandı. İşte o takımın en önemli oyuncusu Türk asıllı Mesut Özil, atalarının doğduğu toprakların Cumhurbaşkanı ile İngiltere’de fotoğrafçıların önüne çıkınca, Almanya’da kıyamet koptu. Özil ve İlkay Gündoğan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile çektirdiği fotoğrafa verilen abartılı tepki sadece ırkçılıkla açıklanabilir. Yoksa Erdoğan’ın ülkesini nasıl yönettiğinden Almanlara ne? Ayrıca iki genç sporcunun anne ve babasının doğduğu toprakların Cumhurbaşkanı ile görünmesi o topraklara aidiyet hissetmesinden daha doğal ne olabilir? İşte kendi futbolcularının kimlik aidiyetini kaldıramayan Almanlar, ırkçılıklarıyla geldikleri Rusya’dan tarihlerinin en büyük utancını yaşayarak geri döndüler. Al bize futbolu sevmek için bir neden daha…
Rusya’da ezber bozan sadece Almanların elenmesi olmadı, futbola getirilen ve bu kupada ilk kez uygulamaya konulan Video Yardımcı Hakem Sistemi (VAR), futbol adına bütün ezberleri bozacak gibi görünüyor. Birkaç dünya kupası sonrasında hakemsiz bir futbol izleyebiliriz, bu da futbolun sonu demek olur. Oysa futbolu özel kılan, kıymetli kılan onun bilinmezliğidir. Her an her şeyin değişebileceği, umutların söndüğü anda bir anda başka bir şeye dönüştüğü için seviyoruz futbolu. Her şeyin mekanikleştiği, endüstriyel futbol denilerek bilinmezlerin ortadan kaldırıldığı bir oyunu kim niye seyretsin… Futbol, yine olmayan arsalarda, plajlarda, orada burada, her yerde oynanmaya devam edecek ama gelecekte böyle giderse kimse izlemeyecek bu dayatılan ‘endüstriyel’ futbolu…
Futbolun geleceği ile ilgili kişisel ahkam kestikten sonra gruplar sonrası Rusya’ya bir genel bakış sunalım. Belki de yıldızı en bol, yıldız adaylarının gökteki yıldızlar kadar çok olduğu bir dünya kupasının grup aşamalarının birkaç istisna dışında sıkıcı geçtiğini söylemek için futbol bilgini olmaya gerek yok. Gruplarda futbol adına içimizi favoriler değil, Hırvatistan, Uruguay, Meksika, İran ve Peru gibi takımlar ısıttı. Peru, 37 yıl sonra katıldığı turnuvada oynadığı üç maçı da kazanmaya aday futbol oynadı. Tutkuyla oynadılar bu oyunu, izleyenlerin kalplerini kazanırcasına… Elendiler elenmesine de gökten onlar için bir yıldız kaydı, gönülleri ısıttı…
Dünya Kupası denince aklıma ilk önce Arjantin gelir… Onlar bu kupada ne yapacak, şampiyon olacaklar mı diye düşünürüm. Messi ve arkadaşları grup maçlarına sıkıntılı başladı. O sıkıntılı hal bana göre şu anda dünyanın en iyisi olan Messi’nin yüzüne de yansıdı. İte kalka gruptan çıkmayı başaran Arjantin’in sahadaki oyunundan çok Maradona’nın tribündeki halleri dünyanın ilgisini çekti. O Maradona ki, adının geçtiği yerde tek bir cümleyle bitirmek olmaz. Bizim kuşağa futbolu sevdiren adamla ilgili birkaç kelam da ben edeyim haddimi aşarak…
Maradona, genç bir dünya yıldızı olarak katıldığı ilk dünya kupasında İngiliz işgali altındaki Falkland Adalarını Arjantin'in geri alma girişim İngilizler tarafından püskürtüldüğünde yıl 1982 idi… Bütün Arjantinlilerin kalbinin kırıldığı gibi döneminin en iyi orta saha oyuncularından olan küçük dev adam Ardiles, oynadığı İngiliz Tottenham kulübünden ayrılarak evinin yolunu tutuyordu. 1982 Dünya Kupası Maradona’nın en az beş kişiyle tutulduğu acımasızca tekme atıldığı bir dünya kupası olarak tarihe geçti. Maradona da kendisine atılan tekmelere tepki olarak mı bilinmez, bu dünya kupasını tekme atıp kırmızı kart görerek hayal kırıklığı ile kapadı…
1986 yılında ise bambaşka bir Maradona vardı Arjantin’in başında. Geçen dört yıl futbolunu olgunlaştırmış, 60 yıl sonra Napoli’yi şampiyonluğa ulaştıran bir futbol efsanesi olmuştu. İşte o Maradona çeyrek finalde, İngiltere’ye elle gol atmıştı. Bütün dünya o eli görmedi. Falkland Adaları işgalinin intikamıydı o görünmeyen el… Maradona bununla yetinmedi, bütün İngilizleri çalımlayarak dünya kupalarının şu ana kadar atılan en güzel golünü İngiliz ağlarına bıraktı. 1982’de adalarının işgaliyle kalpleri kırılan bütün Arjantinlilerin yüreği bu golle soğuyordu. Ve sonra Maradona ve arkadaşları Meksika’da ki şu ana kadar izlediğim en iyi dünya kupasını havaya kaldırdı… Maradona'nın 1986 yılında yaptıkları, ne yaparsa yapsın asla çıkmayacak şekilde gönlümüze kazındı.
Bugün zor da olsa gruptan çıkmayı başaran Arjantin’in Fransa ile maçı var. Fransa bu kupaya gelen en iyi oyunculardan kurulu bir takım. Kupanın favorisi. Onlar da iyi maçlar oynamadılar. Messi, bir Maradona olmasa bile şu anda dünyanın en iyisi. Maradona gibi takımına liderlik eder, Messi gibi oynarsa Arjantin bu turu geçer.
Bugün aynı zamanda benim doğum günüm. Messi ve arkadaşlarından bir doğum günü hediyesi bekliyorum. Ki, hayatımda alacağım, alabileceğim en özel doğum günü hediyesi olur bu… O zaman ne diyoruz hep bir ağızdan Viva Arjantin!