Ahmet Altan, yargılandığı mahkemede hâkimin kendisine ‘sen’ diye hitap etmesine tepki gösterirken sonuna kadar haklıydı. Altan’ın talebi bazılarına ‘şekilsel ve detay’ gibi gelebilir; gelmemeli….
Bir insan başka bir insana kural olarak ‘sen’ diye hitap ediyorsa, buna karşılık öbürünün ona ‘sen’ diye hitap etmesi hiçbir aklın köşesinden dahi geçemiyorsa, orada çok güçlü bir otoriter ilişki, bir iktidar ilişkisi var demektir. Nedeni basit: Hâkim, mahkemedeki ‘devlet’ çünkü…
Ergenekon davaları sırasında, sanıklar Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu’nun da bu konuda ısrarcı olduklarını (ve onlara hak veren bir yazı kaleme aldığımı) hatırlıyorum.
Birinci kişisel tecrübe
Bazı şeyler ancak insanın başına gelince bütün ağırlığıyla hissedilir hale geliyor; bundan tam çeyrek asır önce, 1993’te yaşadığım kişisel tecrübe olmasaydı, belki bir hâkimin sanığa ‘sen’ diye hitap etmesinin verdiği psikolojik tahribatı şimdi hissettiğim derinlikte hissetmeyecektim…
Aktüel dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüttüğüm 1993’te, dergide yer verdiğimiz bir söyleşi nedeniyle savcılık tarafından ifade vermek üzere adliyeye çağrılmıştım. Konu Kürt meselesiydi ve Terörle Mücadele Kanunu’nun ünlü 8. Maddesini ihlal etmekle suçlanıyordum: Terör örgütünün propagandasını yapmak…
Aktüel, Sabah yayın grubuna bağlı bir haber dergisiydi; dolayısıyla grubun avukatlarından birinin eşliğinde gittim ifade vermeye. Soruşturmayı açan savcı (ben yaşlarda biriydi) konuşmaya başladı, bana ‘sen’ diye hitap ediyordu.
Hayatımda ilk defa adliyeye düşmüştüm, savcıların ve hâkimlerin şüphelilere ya da sanıklara öyle hitap ettiğini bilmiyordum. Tamamen refleksif bir tepkiyle sözlerini kestim ve mealen, “Sayın savcı” dedim, “birbirimizle ilk defa karşılaşıyoruz ama bana sen diye hitap ettiniz, oysa ben size ‘siz’ diyorum, lütfen benim size gösterdiğim nezaketi siz de bana gösterin.”
Savcının sinirden kıpkırmızı olduğunu hatırlıyorum. Bana uzun uzun baktı, hiçbir şey söylemedi ve tutuklama talebiyle nöbetçi hâkime gönderdi.
Avukatım çok şaşırmıştı. Yan taraftaki mahkeme salonuna giderken, tutuklama ihtimalinin olmadığını, savcının hitap tartışması nedeniyle bana çok kızdığını, sırf can sıkmak için mahkemeye sevk ettiğini söyledi. Tabii arada zılgıtı da yedim: “Alper Bey, nereden çıktı şimdi bu sen, siz işi Allah aşkına!”
İkinci kişisel tecrübe
Aradan 14 yıl geçti, 2007’ye geldik. Bu defa da Nokta dergisinde yayımladığımız Darbe Günlükleri’yle ilgili olarak hâkim karşısına çıkmaya hazırlanıyordum.
Duruşma sabahı, avukatlarım Ümit Kardaş ve Filiz Kerestecioğlu’yla duruşma için son hazırlıkları yaparken, ‘sen’ meselesindeki hassasiyetimi onlara açtım ve hazırlıklı olmalarını istedim: Mahkemede şâyet duruşma hâkimi bana ‘sen’ diye hitap ederse itiraz edecek, diretirse ben de ona aynı şekilde hitap edecektim.
Ümit Kardaş pek sevimli bulmadı bu hazırlığımı, “haklısın ama, gereksiz yere sinirlendirmeyelim hâkimi şimdi” gibi bir şeyler söyledi. Buna karşılık Filiz Kerestecioğlu’nun bana hak vermekle yetinmeyip teşvik de ettiğini hatırlıyorum.
Neyse ki duruşma hâkimi (belki de kadın olduğu için) duruşma boyunca bana ‘siz’ diye hitap etti de, hiçbir sorun çıkmadan o duruşmayı ve sonrasındaki iki duruşmayı salimen atlattık!
Mevzu tam kampanyalık ama nerede o basın?
Ara ara değindiğim bu meseleyle ilgili olarak bir defasında da basının bir kampanya açma ihtimalinden söz etmiştim. Yine Ergenekon davaları sırasındaydı:
“Talep basitçe şudur: Hâkimler yargıladıkları insanlara ‘sen’ diye değil ‘siz’ diye hitap etsin… Biliyoruz, hiç kimse iktidarından ‘rica’yla vazgeçmez… O nedenle basın eğer yukarıdaki talep doğrultusunda bir kampanya yürütecekse, bu kampanyayı hâkimlere-devlete yönelik olarak değil, yargılananlara yönelik olarak yürütmelidir. Yani onlardan, hâkimlerin kendilerine ‘sen’ diye hitap etmelerine karşı çıkmalarını istemelidir…
“Ergenekon davası, bütünüyle kamuoyunun gözü önünde cereyan ediyor. Bunu bir fırsat olarak değerlendiremez miyiz? Hiç değilse meslektaşlarımız (haberlerini yazarlarken) hâkimlerin ve savcıların ‘sen’ hitaplarını bir ‘beyaz sansür’le ‘siz’e çeviremezler mi?”
Şimdi düşünüyorum da, pek naif bir çağrıymış benimkisi… Fakat hakikaten: ‘Temiz ve tehlikesiz’ bir yol olarak basın hiç değilse beyaz sansür uygulayabilir ‘sen’ hitaplarına ve gerçek öyle olmasa bile haberlerde hâkimlerin ve savcıların şüphelilere ya da sanıklara hep ‘siz’ diye hitap ettiğini okuruz.
Hâkimler ve savcılar da belki o haberleri okuya okuya işin doğrusunu öğrenirler ve düzeltirler hitaplarını.