Ana SayfaYazarlarEndüstri toplumunda kurban ritüeli

Endüstri toplumunda kurban ritüeli

 

Öncelikle bu yazının Ankara’daki menfur saldırıdan önce yazıldığını belirterek başlamak istiyorum. Kurban bayramı izlenimlerimi dile getirmek için yazdığım bir yazıydı. Belki şu sıralar böylesi konular pek ilgimizi çekmiyor, ancak hayat bir şekilde devam ediyor ve belki de böylelikle yaşadığımız acılara katlanabiliyoruz. Ancak bu korkunç saldırı, gerçekten pek çok insanı derinden sarstı. Hepimizin başı sağ olsun. Ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

 

Kurban bayramlarındaki olağan dışı hareketlilik çocukluğumun en heyecanlı zamanlarını oluşturuyordu. Hayvan seçmek için babamın pazara gitmesine eşlik etmek için yalvarmam,  bir arada görmemin pek mümkün olmadığı çeşitliliği gözlemleme merakımdan kaynaklanmakla birlikte, pazarda geçen saatler bende sanki bir “açık hava hayvan müzesindeymişim” gibi bir duygu uyandırıyordu.

 

Apartman sakinleri olarak alınan her kurbanlık hayvan, apartmanın çocukları olarak bizler tarafından bahçede bir kaç gün misafir edilir,  merhamet ve merak içeren ilgimize konu olurdu. Bayram sabahı, hayvanların gözleri en güzel mendille bağlanır, kasap yumuşak bir sesle dua ederek, hayvanı sakinleştirmeye çalışırken en az acıyla kesilmesini sağlar, sonrasında hayvanın yenilmeyen tüm organları itina ile gömülürdü. Bu arada hayvanların birbirlerini görmesi engellenmeye çalışılırdı. Kurban bayramlarında hayvanın kesilme ritüelinde, kesen kişiye ve hayvana dikkatle bakar, içimdeki üzüntüyü -neyse ki sadece yemek amacıyla kesilmiyor- diyerek gidermeye çalışırdım.

 

Bu bayramı Yalova'da geçirdim. Her yerde olduğu gibi kocaman kesimhane çadırları kurulmuştu. Bayram sabahı oradan yükselen ve uzun süre devam eden hayvan böğürmelerine uyanmak hiç de güzel bir başlangıç olmadı. Bu yetmiyormuş gibi, İstanbul'a dönerken yollarda gerektiği şekilde gömülmeyip, sağa sola savrularak atılan organlar ve onların havada oluşturduğu yoğun çürümüşlük kokusunu solumak zorunda kalmak da işkence gibiydi. 

 

Kurban gibi dini bir törenin kitlesel kesimlerle yapılıyor olması anlamlı mıdır diye kafamda soru işaretleri dolaşıyor. Makineleşmiş yiyecek endüstrisinin tatsız tuzsuz gıdaları gibi, çok büyük çiftliklerde, güneşten, iyi gıdadan ve iyi muameleden uzak yetiştirilen hayvanlardan elde edilen ürünlerin tüketiciye şifa olması nasıl imkansızsa, kurbanın da endüstrileşmesinin aslında bu ibadetle arzulanan faydaya erişilmesini engellediği kanaatindeyim. Her iş ve üretimin, bir an önce başlayıp bitirmek üzere planlanmış bir faaliyet olması bize hiç bir şey kazandırmıyor; aksine, her geçen gün hissizleşmemize, fiziksel ve ruhsal sağlığımızdan bir şeyler kaybetmemize neden oluyor. Hiç bir duygunun eşlik etmediği ve düşünmeden tıpkı makinelerin yaptığı gibi – mış gibi işler yapmak, bizi hoyrat, bencil ve ruhsuz yapıyor.

 

Yeryüzü ve diğer canlılarla olan ilişkimiz bu şekilde devam ederse, gelişmiş bir toplumdan daha çok hasta bireyler topluluğu olacağımız kesin gibi gözüküyor. Daha iyi bir dünya kurabilmek için tevazu ve merhamet duygusuyla yapacağımız işlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var…

 

- Advertisment -