Engin Alan, PKK denilince ilk akla gelen isimlerden. Adı sıklıkla PKK’ye havlu attıran “efsane komutan”lar arasında zikredilir. Ama bir özelliği ile diğer komutanlardan ayrılır. Hiçbir zaman bağırarak öne çıkan bir komutan olmadı. Daha çok sessiz kalmayı, iş yapmayı, pratiğinin konuşmasını seven bir komutan oldu. PKK ile mücadelede başarılı bir grafik sergilemesine rağmen ısrarla “asıl kahramanlar sessiz kalanlardır” düsturuna bağlı kaldı. Bugün PKK’ye “askeri yenilgi” yaşatan komutanların bir “top 10” listesi yapılsa, Alan listeye kolaylıkla, üstelik en üst sıradan girer.
Ancak medya, ömrünün büyük kısmını Kıbrıs ve Güneydoğu’daki savaş meydanlarında geçiren; özellikle “bölge”de postallarının izini taşımayan dağ bırakmayan; 1996’da Özel Kuvvetler Komutanı olan, pek çok sınır ötesi operasyonu bizzat planlayan, Şemdin Sakık ve Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi gibi stratejik operasyonlarda bizzat yer alan bu “efsane komutana” ne hak ettiği değeri verdi, ne de objektif bir portresini çıkarabildi. Engin Alan, 2010 yılında (bugün düzmece belgelerle hazırlandığı bilirkişi raporlarıyla kanıtlanan) Balyoz Darbe Planı soruşturmasında tutuklandı ve dört yıla yakın bir süre cezaevinde kaldı. Hiç kuşkusuz “barut ve kan kokan” savaş arenasından başarıyla ayrılması, ona “siviller üzerinde askeri vesayet”i savunma hakkı vermiyordu. Ama bu hatasının karşılığı da haksızlığa maruz kalması, saygınlığına gölge düşürülerek linç edilmesi olmamalıydı.
Başarı getiren faktörler
Engin Alan, yakın bir zaman diliminde Terör – PKK. 40 yıllık ihanet başlıklı bir kitap çıkardı (Bilgi Yayınevi). PKK tarihine projektör tutan kitap, tam bir sessizlikle karşılandı. Oysa kitapta yer alan düşünce ve analizler sessizlikle karşılanacak türden değil. Çünkü PKK ile mücadelede çok önemli görevler ifa eden bir komutanın düşüncelerini, deneyimlerini, mücadele zekâsını ve öngörülerini yansıtıyor. Kitaba gösterilen ilgisizlik, Türkiye’nin fikir ve kültür açısından çoraklığının bir yansıması. Medya Türkiye’nin en önemli sorununu işte bu kadar çorak bir iklimde tartışıyor.
İnsan kitabı okumaya başladığında ilk önce, ömrünün büyük bölümünü PKK ile mücadeleye vermiş bir komutanda, PKK denilince nasıl bir algı oluştuğu sorusunun yanıtını merak ediyor. Alan, bu algıyı kitabın 81. sayfasında seslendiriyor: “Kural yok, kaide yok. Şiddette sınır yok, vicdan yok, insaf yok. Verdiğin sözü tutmak yok, buna karşılık yalanda, kan dökmekte üstüne yok.”
Engin Alan, kitabında altı kalın bir şekilde çizilmesi gereken şu ana tezi seslendiriyor: PKK askeri açıdan yenildi. Bunun en açık kanıtı, örgütün hiçbir zaman stratejik savunmadan stratejik dengeye geçiş yapamaması.
Peki bu nasıl sağlandı? Alan’a göre başarıyı getiren hikaye, 1992 yılından itibaren yazılmaya başladı. Çünkü bu yıl içinde TSK üç önemli adım attı. Alan hakimiyeti konseptine geçti; koruculuk sistemini yaygınlaştırdı; Ekim ayında çok etkili bir sınır ötesi operasyon düzenledi. PKK bu operasyona nizami bir güç gibi mevzi savaşı ile karşılık verince büyük kayıp verdi.
“1998’de örgüt en kötü noktaya getirildi”
1992’yi PKK’nin stratejik denge oluşturma amacının boşa çıkarıldığı, 1995’i PKK’nin en fazla kayıp verdiği yıl olarak tanımlayan Alan, 1996-1997 yıllarını PKK’nin inişe geçtiği yıllar, 1998’i de örgütün en kötü noktaya geldiği yıl olarak tanımlıyor. Engin Alan bunu da şu faktörlere bağlıyor:
* Üs ve karakolların termal kamera, yer belirleme cihazları, gece görüş gözlük ve dürbünleri gibi araçlarla daha etkili ve emniyetli imkanlara kavuşması.
* Askeri birliklerin, geçmişin tam tersine, gece harekatını tercih eder hale gelmesi.
* Korucuların sadece köylerini koruma rolü ve konumundan çıkarılıp, artık askeri operasyonlara katılır olması.
* Sikorsky’ler ve gece görüşlü tanklar gibi yeni teknolojilerle güvenlik güçlerinin hem hareket kabiliyeti kazanması, hem de ateş gücü üstünlüğüne kavuşması.
* Uzman erbaş uygulaması ile daha profesyonel bir güvenlik konseptine geçiş yapılması.
* Emir komuta birliğinin sağlanması.
* Alan hakimiyeti konseptinin oturtulması, süreklileştirilmesi.
* Sınır ötesi operasyonlarla Türkiye’yi etkileme yeteneği bulunan karargâh ve benzeri yerlerde zafiyet yaratılması.
Hiç mi hata yapılmadı?
Engin Alan, PKK ile mücadelede başarılı pratiklerin yanı sıra başarısız pratik ve uygulamalara da yer veriyor. Alan, başlıca hataları şu şekilde özetliyor:
* 1987’de Sıkıyönetimden OHAL’e geçişte organizasyon, koordinasyon, uyum, emir-komuta sorunları yaşandı.
* PKK ile mücadelenin sadece asker ve polis ile verileceği düşünüldü; milli gücün diğer unsurları etkili şekilde kullanılmadı.
* PKK’nin askeri kanadıyla başarılı mücadele edilirken, siyasi kanadına karşı başarılı bir mücadele yürütülemedi.
* Dış destek PKK’nin can suyuydu (suyudur). Bu destek bir türlü kesilemedi.
* PKK silah bırakmadan kendisiyle masaya oturuldu.
* Stratejik istihbaratta Suriye konusu sağlıklı değerlendirilemedi.
* MİT ile polis arasında anlamsız ve gereksiz çekişme ve kavgalar yaşandı.
* Dağa baktık, ovayı unuttuk.
* 1999’dan sonra Kuzey Irak’a hiç sınır ötesi operasyon yapılmadı. Bu da PKK’ye hem lojistik, hem askeri hem moral açıdan büyük imkanlar sundu.
Nasıl toparlanabildi?
1999 yılında askeri açıdan yenilgiye uğratılan PKK, nasıl oldu da yeniden toparlanabildi? Engin Alan, bunun 2002 ve 2009 yıllarında yapılan temel iki hatadan kaynaklandığını söylüyor. İlkinde, kara kuvvetleri birliklerinin mücadeleden çekildiğini, mücadeleyi jandarma asayiş komutanlığına devrettiğini, bunun da alan hakimiyeti boşluğu yarattığını, bunun üzerine PKK’nin 2005’de askeri hamle tazeleme olanağına kavuştuğunu belirtiyor. Alan, 2009 yılında ise devlet paradigmasının değişmesini önemli bir neden olarak gösteriyor.
Engin Alan’a göre, 2009’da devletin otuz yıllık PKK ile mücadele paradigması hem askeri hem siyasi açıdan değişti. Askeri mücadele ile PKK’yi bitirme yerine, müzakere ile şiddeti bitirme stratejisi benimsendi. Ancak Alan, bu paradigmanın amacına hizmet etmediğini, çünkü 2009 yılında “Demokratik Açılım”a gidilirken PKK’nin eylemlerini sürdürdüğünü, 2010 Oslo görüşmeleri sırasında da eylemlerin hızından bir şey kaybetmediğini, görüşmelere rağmen PKK’nin 2012’yi topyekün direniş yılı ilan ettiğini belirtiyor. Alan, daha sonra direk müzakerelere dönüşen PKK ile görüşme stratejisinin 2013 yılında çözülmeye başladığını, çünkü bu tarihten itibaren PKK’nin yerleşim yerlerine iyice yerleştiğini, 2014 yılında ise alan hakimiyetinin yeniden PKK’ye geçtiğini söylüyor. Hattâ Alan, 2014 yılı için oldukça ilginç şu tespiti yapıyor: Örgüt 2014 yılında devleti savaş meydanına davet etti; devlet meydana çıkmaya çekindi. Alan, devletin PKK’nin savaş davetine ancak 2015 yılında karşılık verebildiğini vurguluyor.
“PKK asla silah bırakmaz”
Engin Alan, güncel PKK analizini üç ayak üzerine oturtuyor. Bu ayaklar şöyle:
(1) PKK asla silah bırakmayacak. Çünkü silah PKK’nin devletten almak istediklerinin bir numaralı aracıdır.
(2) PKK’nin temel amacı devleti şiddet kullanarak siyasal amacına razı etmektir. Bu amaç Demokratik Özerklik, Öcalan’a özgürlük, üniter devleti federe devlete dönüştürmektir.
(3) PKK amacına ulaşmak için halkı mutlaka yanına almak isteyecektir. Bunun için PKK şiddet de dahil her türlü yöntemi deneyecektir.
Engin Alan, “Öcalan’ı serbest de bıraksanız, İzleme Heyeti de kursanız PKK asla ama asla silah bırakmaz” diyor ve devam ediyor: “PKK’nin mutlak amacı bağımsızlıktır.”
Engin Alan’ı ve tespitlerini önemseyelim. Çünkü Alan, Türkiye’nin gerilla mücadelesine karşı geliştirdiği askeri taktik ve zekayı temsil ediyor.