1915 yılında sürgün edilen Ermenilerin geride bıraktıkları malların idaresi için gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet döneminde, bir dizi kanun ve kararname çıkartılmıştır. 1915’de sürgün ve katliama maruz kalan Osmanlı Ermeni vatandaşlarının sürgün edilmeden önce sahip oldukları taşınır ve taşınmaz malları el değiştirmiştir.
Osmanlı Ermenileri’ne ait olan mal ve mülk önce İttihat ve Terakki iktidarının ve daha sonra Cumhuriyet rejimi kadrolarının çıkardığı bir dizi kanun, tüzük ve diğer hukuki düzenlemeler aracılığıyla kitabına ve “hukukuna” uydurularak Ermenilerin ellerinden alınmıştır.
Dönemin iktidar partisi olan İttihat ve Terakki’den Cumhuriyet yönetimine tevarüs eden Ermeniler’i hem yerinden etme hem de mülksüzleştirme planı devreye sokulurken kullanılan ekonomik şiddetin en temel aracı bu planını gerçekleştirmeye dönük olarak çıkarılmış hukuksal mevzuattır.
Esas itibariyle, burada ekonomik şiddetten kasıt tehcir edilen ve zorla yerlerinden çıkartılan Ermenilerin geri bırakmak zorunda kaldıkları taşınır ve taşınmaz mallara mevcut hukuk sisteminin bütün enstrümanlarından yararlanılarak el konulması suretiyle bu topluluğun varlık statüsünden yokluk statüsüne düşürmektir.
Aynı süreç Nazi Almanya’sında ve Hitler ordularının işgal ettiği Avrupa’daki birçok ülkede yaşayan Yahudilerin mallarının ve ellerinde bulunan bütün servetin ve gelirin yine ‘kanun’ ve ‘hukuk’ yoluyla Nazi Almanya’sının kasasına aktarılması; bu sayede savaşın finanse edilmesi ve bu rejime destek veren merkezi ve yerel aktörlere ve Aryan ırkına mensup toplumsal kesimlere dağıtılması şeklinde meydana gelmiştir.
Yahudiler, Alman vatandaşlığından çıkarılmak suretiyle “sivil ölü” [civilian death] statüsüne indirgenmiş yani hukuken yok sayılmışlardır.
Resmi Türk tarih yazımının Emval-i Metruke [Terk Edilmiş Mallar] olarak kodifiye ettiği Ermeni mallarına ilişkin çıkartılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve diğer hukuki düzenlemeler Cumhuriyet dönemine de tevarüs etmiştir.
Emval-i Metruke kanunları, “normal ve sıradan” görülen ve öyle algılanan kanunlardır. Bu nitelikleri itibarıyla varlıkları hiç bir zaman sorgulanmamıştır. Onların “doğal sayılması” tüm bir Cumhuriyet tarihi boyunca Ermeni soykırımının niçin yok sayıldığının da cevabıdır. Çünkü bu “normallik”, yok sayma ile eş anlamlıdır. Türkiye, bir varlığın –genel olarak Hristiyan özel olarak Ermeni varlığının– bir yokluk haline çevrilmesi üzerine kurulmuştur.
Ermeni soykırımı ve Ermenilere karşı uygulanan politik, ideolojik ve ekonomik şiddet, sadece Ermenilere karşı işlenmiş barbarlık gösterilerinde değil, aynı zamanda Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde çıkarılmış bir dizi normal ve sıradan hukuk metinlerinde gizlidir.
1913–1918 dönemi boyunca, merkezi bir politikaya bağlı olarak bulundukları yerlerden çıkartılan ve haklarında çıkartılan özel kanunlarla mallarına el konulan iki büyük topluluk vardır; Rumlar ve Ermeniler. Bunlara karşı uygulanan politikalar farklılıklar göstermiştir. Fakat bu farklılık, etnik ve din farklılıkları ekseninde şekillenmemiştir. Aradaki farkı belirleyen İttihat ve Terakki hükümetinin farklı dönem ve durumlarda izlediği değişik politikalardır.
İzlenen politika farklılıklarına göre kanun ve kararnamelerde, sadece Rum veya Ermeni ayırımı değil, bu grupların kendi içlerinde de dikkatli ayırımlar yapılmıştır. Önemli olan, hangi grubun, hangi politikanın sonucu olarak yerinden çıkartıldığıdır ve uygulama buna göre farklı olmaktadır.
Bir sonraki yazımda Ermeni mallarına el konulması ile ilgili, Ermeni soykırımına özgü bir kaç unsurdan söz edeceğim.