Resmi Türk tarihyazımında Ermenilerin tehciri onlara atfedilen ‘isyan’ faaliyetleri çerçevesinde meşrulaştırılır ve böyle resmedilir. Bu tarihyazımının temsilcileri İmparatorluğun doğusunda ve güneydoğusunda mukim Ermenilerin vatana hıyanet içinde oldukları, ayrılıkçı birtakım hareketlere giriştikleri ve cephe gerisi faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle ‘nakledildiklerini’ muhtelif çalışmalarında serdederler.
Bu bakışa göre Ermeniler muhtelif bölgelerde tehcir ve kırıma karşı göstermiş olduğu direniş hareketleri bir ihanet olarak tasvir edilir. Dolayısıyla, Ermenilere atfedilen “Ermeni isyanları” ya da direniş eylemlerinin tarihsel olarak irdelenmesi elzem.
Bu noktada Van, Urfa ve Şebinkarahisar’da vuku bulan Ermeni direniş hareketlerini ele almak mümkün. Söz konusu üç direniş eylemi de Türk sivil ve askeri otoritelerince devlete ve hükümete ihanet eden hareketler olarak değerlendirilmiştir. 1914 sonunda Sarıkamış’ta alınan hezimet Van, Urfa ve Şebinkarahisar’daki olaylar düşünüldüğünde söz konusu otoriteler nezdinde Ermenilere yönelik bu algıyı pekiştirmiştir.
Örneğin, Van valisi Cevdet Bey Urfa’da cereyan eden Ermeni ‘ayaklanmasını’ “Ruslara sırtını dayayan Ermenilerin haince bir eylemi” olarak değerlendirmiştir. Oysaki hem Urfa, hem de Van ve Şebinkarahisar’daki eylemler tamamıyla Ermenilerin kendilerini savunmak adına ortaya koyduğu direnişlerdir.
20 Nisan 1915’te başlayan Van direnişi Erzurum, Bitlis, Diyarbekir ve Harput Ermenilerinin başına gelen tehcir ve katliam olaylarının benzerinin Van’da vuku bulmasının önüne geçmiştir.
Zaten, bahsi geçen şehirlerde siyasi ve sosyal atmosfer oldukça hassastı. Müslümanlar ve Ermeniler arasında gerilimler ve güvensizlikler hat safhadaydı. Bilhassa içinde Kafkas Ermeni gönüllü birliklerini de bulunduran Rus ordusunun Van’a doğru ilerleyişi Müslümanlar arasında büyük bir panik ve öfke yaratmıştı. Benzer şekilde, İngiliz, Fransız ve Rus milliyetçilerinin 1915’in başında Urfa’ya yerleşmesi yine yerel ahalinin Ermenilere yönelik antipatisini koyulaştırmıştı.
Türk askeri güçlerine karşı yapılan her üç direniş eyleminde Ermenileri hareket geçiren itki hayatta kalma mücadelesiydi. Zira, Ermeniler hükümetin genç yaşlı dinlemeden kendilerini imha edeceğine inanıyordu. Hem Şebinkarahisar hem de Urfa Ermenileri Anadolu’nun diğer vilayetlerinde Ermenilerin başına gelen korkunç olaylarla ilgili haberler aldığında, aynı kaderi paylaşmak istemedikleri için Türk askeri kuvvetlerine karşı silahlı direnişe başvurmuşlardır.
Her üç direniş eyleminde gözlemleyebileceğimiz bir diğer örüntü merkezi hükümetin bu şehirleri idare eden ılımlı vali ve mutasarrıfları görevden alarak yerlerine Ermenilere karşı oldukça sert ve radikal tedbirlere başvuran valileri atamasıdır.
Örneğin, Van’ın ılımlı valisi Hasan Tahsin’in yerine atanan Cevdet Bey, Başkale ve İran’da Ermenilere karşı uyguladığı oldukça sert ve aşırı politikalarıyla nam salmış biridir. Yine Urfa’da, Ermenilere yönelik yumuşak politikaları ile tanınan Halep Valisi Celal Bey’in görevinden ayrılmasından sonra Urfa’ya gelen yeni mutasarrıf Ali Haydar daha önce Mardin ve Diyarbekir’de Ermenileri gadre uğratmıştır. Son olarak, fanatik derecede Pantürkçü ideolojiye bağlılığı ve ilaveten Bahaddin Şakir ve Dr. Nazım’a yakınlığı ile bilinen Fazıl Bekri Bey’in Şebinkarahisar’a gönderilmesi Ermenilere karşı halihazırda verili olan düşmanlığı körüklemiştir.
Ayrıca belirtilmesi gereken bir diğer nokta, her üç şehirde de Kürt çetelerden müteşekkil düzensiz birliklerin Ermenilere karşı yapılan saldırılarda aktif olmasıdır. Urfa’da yapılanlar bu açıdan önemlidir. 19 Ağustos 1915’te Türkler ve Kürtlerden müteşekkil Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri Urfa’da sokaklarda buldukları Ermenilere saldırmışlardır.
Son tahlilde Van, Urfa ve Şebinkarahisar’da vuku bulan hadiseler birer silahlı ayaklanma değildir. Ermenilere bu bölgelerde kendilerini savunmaya yönelik direniş hareketleri örgütlemişlerdir.