Ermenilerin büyük umutlarla, Türklerin ise tedirginlik içinde bekledikleri 24 Nisan epeyce yumuşak bir atmosferde yaşandı. Oysa yüzüncü yılın sembolik anlamı çok daha radikal bir atmosferi davet edecek sanılıyordu. Türkiye devlet yetkililerinin Papa’ya, Putin’e ya da Almanya Cumhurbaşkanı Gauck’a sert yanıtlar vermesi kimseyi yanıltmasın. Muhtemelen bu kişilerin beyanlarını nasıl dengeli hale getirmeye çalıştıkları not edilmiştir. Ayrıca Türkiye’nin resmi itirazı birkaç yıldan bu yana 1915’in tarihsel içeriğine değil, üçüncü tarafların işe karışmasına… Çünkü Türkiye’den bakıldığında ‘Ermeni soykırımı’ ile ilgili açıklamalar esas olarak yüz yıl önce Ermenilerin yaşamış oldukları ile ilgili gibi gözükmüyor. Aksine bu söylemin bugün Batı ülkelerindeki Türkiye ve AKP aleyhtarı popüler yaklaşımın parçası olarak kullanıldığı düşünülüyor.
Diğer taraftan 1915’de yaşananlara yönelik olarak Türkiye’de hala ‘Ermeniler de rahat durmamıştı’ anlamına gelen gerekçeler öne sürülebiliyor. Ama bunlar devletin yaptıklarını ortadan kaldırmaktan ziyade, yapılanların kabulünü ima etmekte. Türkiye’de artık bir inkâr söylemi geçerli değil… Yapılanlar geniş bir çoğunluk tarafından açık yüreklilikle ve olduğu gibi kabul edilmek isteniyor ama hiçbir Türk kendisini bir tür Nazi olarak göstermeye kalkan değerlendirmeleri de kabul etmiyor. Nitekim Başbakan Davutoğlu’nun ‘adil hafıza’ sözü aslında her iki tarafa da bir mesaj. Ermenilere ve dünyaya Türkleri kategorik olarak mahkûm etmemeyi hatırlatırken, Türklere de kategorik olarak masum olmadığımızı söylüyor.
AKP hükümeti bu iki yönlü söylemini somut adımlarla desteklemeye hazır. Türkiye’nin son iki yılda seslendirdiği taziye mesajları bu stratejinin parçası ve temelde bir diyalog çağrısı içeriyor. Görüldüğü kadarıyla hükümetin isteği Ermeni meselesinin tümüyle Ermenilerle Türkler ve Kürtler arasında bir ‘konuşma’ modalitesine evrilmesi. Bu sayede Ermenilerin bakışının genişleyeceği ama aynı anda Türkiye halkının daha fazla bilgileneceği, geçmişle ve diğer kimliklerle ilgili önyargılarından kurtulacağı, psikolojik ortamın rahatlayacağı öngörülüyor.
Ama tartışmanın ve normalleşmenin yararı bu kadarla kalmayacak… Ermeni meselesinin konuşulması asıl İttihat ve Terakki döneminin yeniden bütün yönleriyle ele alınmasını ima ediyor. Bu sayede muhafazakâr ve milliyetçi kitle geçmişi yeniden değerlendirme ve bugünle ilişkilendirme şansına sahip olacak. Örneğin İttihatçıların hem kişi hem de zihniyet olarak cumhuriyet yönetiminde yer aldıkları, dindarlar üzerindeki baskıların bu kadrolar tarafından sahiplenildiğini öğrenecekler. Ayrıca Ermeni mallarının kimlerin eline geçmiş olduğu da anlaşılacak ve bunların hemen hepsinin laik kesimden olması pek de şaşırtıcı gelmeyecek…
AKP iktidarı Ermeni meselesinin bir dünya gündemi olmasından ve Türkiye aleyhine kullanılmasından rahatsız… Ama bu meselenin bir Türkiye gündemi haline gelmesinden ve İttihatçılık aleyhine kullanılmasından hiç de rahatsız olmayacaktır. Tam da ‘yeni Türkiye’ arayışının bir hedef haline getirildiği ve yeni bir anayasanın hazırlanacağı dönemde, böyle bir tartışmanın yaratacağı arka planın iktidarın işine geleceği açık… Çünkü AKP cumhuriyeti daha çoğulcu ve meşruiyetçi bir yapı üzerinde yeniden kurmayı isterken, parçalı cemaatçi yapıdan yeni bir toplumsal bütünlük üretmeyi ve bunu milliyetçilik öncesi Osmanlı dönemi ile ilişkilendirmeyi de hayal ediyor. Ermeni meselesi ‘yerlileşirse’ bu yol çok daha hızlı geçilebilir…