Bağımsız Kürdistan’a doğru yol alırken karşımıza iki önemli konu çıkmakta. Birinci konu, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile KCK arasındaki ilişki. Bağımsız bir Kürdistan, Türkiye’ye şiddet ihraç eden KCK’ya kendi topraklarında barınma hakkı tanımaya devam edecek mi? Yoksa bu konuda Türkiye ile ortak girişimlerde mi bulunacak? İkinci konu, bağımsız bir Kürdistan’ın Türkiye Kürtlerini ne şekilde etkileyeceği hususudur.
Şunu az çok öngörebiliyoruz: Bağımsızlığın Türkiye’yi etkileme şekli iki alternatife göre farklılık arz edecek. Kerküklü bir bağımsız Kürdistan ile Kerküksüz bir bağımsız Kürdistan’ın Türkiye’ye etkisi aynı olmayacak.
Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanması, bağımsız Kürdistan devletini ileride Ortadoğu’nun Kuveyt’i yapar. O zaman da insanın aklına şu soru geliyor: Ortadoğu’nun Kuveyt’ine dönüşmüş bir Kürdistan, Türkiye Kürtlerini, özellikle de PKK-HDP-PYD çizgisini nasıl etkiler? Türkiye için iyi mi olur, kötü mü olur?
“Bağlansın”ın rasyonelliği
Kerkük tartışmasında şu yöntemle yol almak en doğru tercih: Önce bağımsız Kürdistan ile ne tür bir ilişki geliştireceğimizi netleştirmeli, kurgulamalı; ardından da Kerkük’ü bu ilişki içine yerleştirmeliyiz. Biz bağımsız Kürdistan’la gelecekte mesafeli bir ilişki içinde mi olacağız, yoksa ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve güvenliğe ilişkin iç içelikleri öngören konfederal bir entegrasyona mı yöneleceğiz? Konfederal entegrasyon modeline ilişkin daha fazla bilgi edinmek isteyenler, Serbestiyet’te 19 Mart’ta yayınlanan yazıma bakabilirler (https://serbestiyet.com/yazarlar/cengiz-kapmaz/konfederal-entegrasyon-773076).
Eğer konfederal entegrasyon bazında bir ilişki kuracaksak, Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanmasını savunmak daha rasyonel bir pozisyon olacak. Çünkü Kerkük’ün Kürdistan’a sağlayacağı katma değerin Türkiye’ye de faydası olur. Kerkük’ün Kürdistan’a bağlanması ile, Barzani'nin kontrolündeki topraklarda 6 trilyon dolarlık doğal gaz, 3 trilyon dolarlık da petrol gibi muazzam bir zenginlik birikecek. Bağımsız Kürdistan ile iyi ilişkiler kurmak, bu zenginliğin hinterlandına sunacağı ekonomik sinerjiden yararlanmak anlamına gelir.
Örneğin Kerkük ve Erbil’de birikecek finans, Türkiye’ye akacak. Kürdistan bölgesi ile ticaret gelişecek, bu da Türkiye Kürtlerinde orta sınıfın gelişmesi ve büyümesi anlamına gelecek. Orta sınıf da en çok şiddet üzerinde etkili olacak. Çünkü orta sınıf şiddeti kendi çıkarları için bir tehdit olarak görecek.
Daha çarpıcı gelişme şu olacak: Türk tüketiciler de Kürdistan’da serbest piyasada işlem gören fiyatlardan petrol ve benzin satın alabilecek. Kürt Bölgesel Yönetimi’nde benzinin litre fiyatı 2.1 lira iken, Türkiye’de bu fiyat 5.2 lira civarında. 2.1 liradan benzin satın aldığımızı düşünebiliyor musunuz? Bunun inşattan turizme, sanayiden tarıma inanılmaz bir katkısı olur. Türkiye rahat bir nefes alır, ekonomik açıdan uçar.
Türkiye Kürtlerini nasıl etkiler?
Şimdi, Kerkük’ün bağımsız Kürdistan’a bağlanması tezinin bir de “olumsuz etki” üzerinden sağlamasını yapalım. Mevcut durumda Kerkük’ün statüsü henüz net değil. Üç olasılık var. (1) Kerkük Bağdat’a bağlı kalmaya devam eder. (2) Kerkük bağımsız Kürdistan’ın ilânından sonra Erbil’e bağlanır. (3) Kerkük özel statülü bir özerk bölge olur.
Kerkük halkı önümüzdeki günlerde sandık başına gidecek; bu üç olasılıktan hangisini çözüm olarak gördüğü yönünde bir irade beyanında bulunacak. Ancak ondan sonra da zorlu, hayli karmaşık bir hukuki ve siyasal süreç bizleri bekliyor olacak.
Eğer Kerkük Kürdistan’a bağlanır ve — zor bir ihtimal ama — bu durum Bağdat ve uluslararası kamuoyu tarafından da onay görürse, daha önce de belirttiğim gibi, Kürdistan Ortadoğu’nun Kuveyt’ine dönüşecek. En kötü hesaplamalara göre bile Kerkük’lü bir Kürdistan’da kişi başına milli gelir 40 bin dolar seviyesine çıkacak.
Böyle bir Kürdistan Türkiye üzerinde negatif bir etki yaratmaz mı? Türkiye Kürtlerini ayrılma yönünde teşvik etmez mi? Kürt milliyetçiliğinde bir ayrılma dalgası yaratmaz mı? Daha da önemlisi, PKK-HDP-PYD çizgisi bundan nasıl etkilenir? Barzani bu çizgiyi kendisine mi bağlar?
Zenginleşen, kişi başına düşen milli geliri Türkiye’yi aşan bir Kürdistan, muhakkak ki Türkiye Kürtleri üzerinde bir etki bırakır. Türkiye Kürtleri için bir çekim merkezine dönüşür. Türkiye Kürtleri iş yapmak, çalışmak, zenginlikten yararlanmak için yönlerini Erbil’e döner. Türkiye Kürtleri ile Erbil Kürtleri arasında daha fazla bir bütünleşme ve entegrasyon doğar.
Ancak ben bu kültürel, siyasi ve ekonomik bütünleşmenin Türkiye Kürtlerinde bir ayrılma dalgası yaratacağı kanaatinde değilim. İki nedenden dolayı bu kanaati seslendiriyorum.
Kürtler Türkiye’ye sırtını dönmez
Bir, Türkiye Kürtleri, sosyal, siyasal ve kültürel planda Türkiye perspektifi olmadan zenginleşen bir Kürdistan’ın, yaşamı ve gündelik hayatı çoraklaştıracağını düşünür. Bağımsız Kürdistan ile maddi zenginliğe ulaşan bir Kürt, Kürdistan’da zenginleşmeyi esas alır ama o zenginliği Türkiye’de harcayarak farklı yaşam tarzlarından zevk almayı tercih eder. Şunu iyi biliyoruz ki şimdi de zenginleşen bir Kürt, mutlaka Türkiye’nin batısında yatırım yapıyor. Ya işyeri açıyor ya da gayrimenkul ediniyor. Türkiye’nin sahillerinden de mutlaka yazlık satın alıyor.
İki, Türkiye Kürtleri ile Türkler arasında entegrasyon söz konusu. Hem demografik açıdan hem kültürel açıdan bu entegrasyon tamamlanmıştır. Bu entegrasyon, zenginleşecek Kürtlerle daha da derinleşecektir.
Eğer Türkiye bu iki nedenin getireceği avantajları arkasına alarak bağımsız Kürdistan’a giden süreci iyi yönetir, bu süreci aşamalı olarak konfederal bir entegrasyona çevirir, Kürt milliyetçi dalgasını karşısına almak yerine ehlileştirerek Türkiye’ye davet eder, Kürt kitle psikolojisini iyi yönetir, içerde Kürt sorununu kaliteli bir demokrasi ve hukuk düzeni kurarak çözer, katı ulus devlet paradigmasını esnetirse, Kürtlerin Türkiye’ye sırtlarını dönmeleri için bir neden kalmaz.
PKK-HDP-PYD nasıl etkilenir?
Geriye, Ortadoğu’nun Kuveyt’ine dönüşen bağımsız Kürdistan olgusunun, PKK-HDP-PYD çizgisi üzerinde nasıl bir etki bırakacağı sorusu kalıyor. Üç farklı etkileşim yaşanacağını düşünüyorum. (1) Türkiye Kürtleri içinde Barzani çizgisi gelişebilir. Hendek-barikat siyaseti ile PKK-HDP çizgisinde siyasi bir temsil boşluğu doğdu. Bu boşluğu Barzani çizgisi doldurabilir. (2) Ekonomik fırsatların ve zenginliğin yaratacağı geniş bir Kürt orta sınıfı, PKK çizgisinin ısrarla terk etmediği şiddet çizgisine yönelik itirazını daha da yükseltebilir. (3) Türkiye Kürtleri ile Erbil arasında gelişecek ve büyüyecek bir entegrasyon, Rojava’nın Türkiye Kürtleri üzerindeki etkisini marjinalleştirebilir.
Kerkük ile birlikte muazzam bir zenginliğe erişen bağımsız Kürdistan, Mesut Barzani’yi ve partisi KDP’yi hiç tartışmasız tüm Kürtlerin en çok rağbet ettiği “yükselen değer” haline getirir. PKK-KCK çizgisi de bu zenginlik ve popülerliğe itiraz eden sol muhalif çizgi olarak kalır.
Ama ben yine de Kerkük’ün statüsüne ilişkin bir tutum takınırken “herkes benim gibi düşünürse yanılıyor olmaktan çekinirim” noktasında olduğumu, konuyu hamasetle ele almak yerine çoklu bakış açısından sonra bir sonuca gitmenin daha sağlıklı bir tutum olacağını özellikle ve özellikle vurgulamak isterim.
* * *
Bitirirken, tüm Serbestiyet ailesinin bayramını kutlar, bayramın ülkemize huzur ve mutluluk getirmesini niyaz ederim.