Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIFaiz haram da bizim bu hibe nasıl helal hocam?

Faiz haram da bizim bu hibe nasıl helal hocam?

Milli para biriminin alım gücünü ve değerini korumanın devletin görevleri arasında olduğu tartışılmaz ve ihmal edilmiş bir gerçek ancak bunun tek yolu faize teşvik ve dar gelirli vatandaşlardan da toplanan vergilerden sadece zengine yapılacak hibeler midir? Fatih Kalender ve Hayrettin Karaman’a sormak istiyorum: Faiz haram da bizim bu hibe nasıl helal hocam?

19 Aralık’ta “Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bir gün sonra ilan ettiği kur korumalı TL vadeli mevduat hesabının dinen caiz olup olmadığı, son günlerin en popüler konusu.

Bu konuda hocalar tarafından yapılan açıklamaların hemen hemen hepsi, mevcut sistem faiz üzerinden işlediği için sisteme katılmanın caiz olmadığı yönünde. Evet, Hayrettin Karaman’ın yazısı da buna dahil. Karaman’ın yazısı her ne kadar kasıtlı veya kasıtsız olarak caiz olduğu yönünde bir hava yaratmışsa da yazı incelendiğinde mevcut sisteme kırmızı ışık yaktığı tartışmaya kapalı olacak netlikte.

Bu açıklamaların bir diğer ortak özelliği de, vade sonunda faizi alan kişiye, parası döviz karşısında değer kaybettiyse devlet tarafından hazineden ödenecek olan miktarın faiz yerine hibe olarak değerlendirilip bu fark ödemesinin helal sayılıyor olması.

Oysa tam da bu hibe üzerinde sorulması gereken bazı sorular var.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın resmi sitesinde yer alan bilgilere göre, hazine gelirlerinin %89,9’u vatandaşın ödediği vergilerden elde ediliyor. Vergi, harç, fon, devlet hakkı, katkı payı, ceza, gecikme faizi ve benzeri isimler altında devlet hazinesinin tamamına yakınını hep birlikte oluşturuyoruz. Toplam vergi gelirlerinin yarısından fazlası ise dolaylı vergiler; yani harcamalar üzerinden alınan, zengin veya dar gelirli ayrımı yapılmaksızın herkesin sırtına binmiş olan vergiler.

Bu hibenin, kabaca devletin elektrik, su, yol, kanalizasyon ve benzeri hizmetler sunabilmesi; eğitim, sağlık, güvenlik, adalet gibi temel hizmetleri layıkıyla yerine getirebilmesi için ödediğimiz vergilerin doldurduğu havuzdan yapılacağı çok açık. Ödemeyi karşılayacak olan havuzd,a hayatı boyunca kredi kartı bile kullanmamış, faizden bazıları gibi sözde değil özde de sakınan dindarlardan veya mevduat hesabına yatıracak en ufak bir birikimi olmayan dar gelirli kesimlerden toplanan paralar da var.

Ödeme ise, servetini bankaya yatırıp oradan faiz elde edenlere, kur artışının faizi geçmesi halinde oluşacak zarara karşı yapılacak. Ödemenin miktarı ise belirsiz. Şöyle ki, verilen ucu açık bir garanti; yani döviz kuru ne kadar yükselirse o kadar büyük rakamlara karşılık gelebilir.

Milli para biriminin alım gücünü ve değerini korumanın devletin görevleri arasında olduğu tartışılmaz ve ihmal edilmiş bir gerçek; ancak bunun tek yolu faize teşvik ve dar gelirli vatandaşlardan da toplanan vergilerden sadece zengine yapılacak hibeler midir?

Servet sahibinin parası korunurken, mesela asgari ücretlinin, emeklinin veya üç kuruş bursla geçinen öğrencinin parası neden korunmaz? Bu nasıl bir hibedir ki, zengin fakir herkesten toplanan paradan sadece zengine verilir?

Sistemdeki bu ödemeyi hibe olarak değerlendiren hoca efendiler, bunu Hazreti Peygamber ve dört büyük halife dönemindeki ganimet paylaşımı ve atiyye uygulamalarına nispet ederek meşruiyet sağlama çabasına giriyor. Oysa en basitinden, o dönemde yapılan ödemelerin kaynağı, fakirden de toplanan vergilerden ibaret değil. Böyle olunca da bu savunmalar, usulü fıkıhtaki kıyas-ı maal fârık veya tarih disiplinindeki anakronizm durumuna düşüyor.

Hoca efendilerin birçoğu da bu hibeyi maslahat, yani iyi olan, iyiliğe yol açan, hayır getiren ve fayda sağlayan şey olarak değerlendiriyor, ancak neyi referans aldıkları belirsiz. Bu sistemin, Türk lirasının alım gücünü ve değerini yitirmesini önlemek yerine tam tersi sonuçlar doğuracağı yönünde uzman görüşleri var. Ayrıca yakın tarihimizde aynı yöntemle zararı katbekat artırmaya ve ekonomik krizi derinleştirmeye sebep olmuş Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) örneği de mevcut. Bu durumda burada milletin maslahatı olduğunu söylemek nasıl mümkün olabilir? Evet belki bir maslahat var, ancak bu belli ki milletin değil.

Sistemde hibe diye meşru sayılan şeyin faize sevk ve teşvik etmesi kuvvetle muhtemel. Bu noktada, sedd-i zerâi yani sakıncalı sonuçlara götürmesi kesin veya kuvvetle muhtemel şeylerin yasaklanmasının devreye girmesi gerekmez mi? Sebep olan şey, yapan şey gibi değil midir?

Bütün bunlar etrafında düşününce, başta Fatih Kalender ve Hayrettin Karaman’a sormak istiyorum: Faiz haram da bizim bu hibe nasıl helal hocam?

- Advertisment -