F
ETÖ ile mücadelenin ahlâkî haklılığını ve gerekliliğini tartışmaya açmanın mümkün olduğunu düşünmüyorum. Tam da tersine bunu yapmanın büyük bir ahlâksızlık ve akılsızlık olduğu kanaatindeyim.
FETÖ ile mücadelenin demokrasi, hukuk devleti, insan hakları açısından taşıdığı önem ortada. Ancak, mücadele, hiç dile getirilmeyen veya nadiren işaret edilen bir konu açısından da mühim: Gülen örgütünün bazı üyelerinin –bunu istiyor ve hak ediyorlarsa- örgütün tahakkümünden kurtarılması ve normal bir hayata kavuşturulması.
Gülen örgütünün iç tarihini tam olarak bilmiyoruz. Cemaat olmaktan örgüt olmaya ne zaman yöneldi? Örgüte bağlananlar hangi zaman diliminde olağan bir cemaate katılma duygu ve düşüncesiyle, hangi zaman diliminde güçlü bir örgütün parçası ve emrinde olma amacıyla örgüte yöneldi? Cemaatin kriminal bir örgüte dönüştürülmesinin içten görülebilecek işaretleri var mıydı? Bu işaretleri görüp cemaatten kaçanlar oldu mu? Olduysa sayıları ne kadar? Bunlar kimler? Yoksa ayrılmalar örgüt amaçlarına muhalefetin değil örgüt içi hiyerarşi ve menfaat anlaşmazlıklarının sonucu muydu? Bu konularda fazla bilgimiz yok. Örgüt bu bakımdan hâlâ bir sır küpü.
Kendi tercihlerimden ve okumalarımdan biliyorum ki, bu tür örgütlerin içyüzünü kavramak da içine düştüyseniz onlardan kaçıp kurtulmak da zor. Örgüte duyulan sadakat-bağlılık kör, ışığa kapalı. Bu tür örgütleri, işleyişlerini ve içindekilerin durumunu normal insan kafasıyla ve bakışıyla anlayamayız. Onların epistemolojisi, inançları, psikolojileri hakkında etraflı bilgiye ihtiyacımız var. Bu bilgiye sahip olmadıkça, karanlıkta iğne aramak gibi meşakkatli bir işle karşı karşıyayız.
Bir örnek vereyim. FETÖ daha 2010’da hükümete açtığı savaşı 17/25 Aralık 2013’te tüm dünyaya ilân etti. Hem polis-yargı darbe teşebbüsünde hem de sonraki dönüm noktalarında “hükümetin/Erdoğan’ın biteceği” mesajını verdi. Her hamlesinde kaybetti. Normal bir insan bunları yenilgi olarak görür ve hem yapılanları hem konumunu sorgulardı. Ama Gülenistler öyle yapmıyor. İslâm kültüründe “beda” denilen bir tutumla mutlak zafer tarihini devamlı erteliyor. Her mağlubiyeti zafere yaklaşmayı sağlayan bir adım olarak görmeye ve göstermeye çalışıyor. Bu tavır örgütün çözülmesini yavaşlatıyor ve -varsa- somut suçlara bulaşmamış insanların kurtulma -yani hukukî soruşturmaya uğramama ve normal hayata dönme/hayatını normalleştirme- imkânını azaltıyor.
Ne yapmalı?
Elimde, kafamda sihirli bir formül yok. Olsaydı açıklamaktan çekinmezdim. Herkes gibi ben de düşünüyorum. Ama düşünürken FETÖ problemi artık kökten çözülmüş, FETÖ bir aktör olmaktan çıkmış gibi akıl yürütmekten kaçınıyorum, her unsuru ve ihtimâli hesaba katmaya çalışıyorum.
Meseleye bir de şöyle bakmaya çalışalım. FETÖ’yü –biraz iyimser, hatta gerçeğe göz kapayıcı bir tavırla ve yazının hatırına- kabaca taban ve tavan olarak ikiye ayıralım. Tavanda bütün kriminal faaliyetleri –soru çalma, insanlara kumpas düzenleme, düzmece davalar açma, sahte delil üretme, yasa dışı dinleme, MİT müsteşarına ve MİT tırlarına operasyon, 17/25 Aralık, 15 Temmuz gibi- planlayan, aşağıya emir gönderen ve bir ölçüde planların icrasına bizzat katılanlar var. Tabanda ise cemaat zannettikleri yapıya spesifik bir suça yönelik değil genel bir destek sağlayan, hatta Allah rızası için çalışan bir cemaate bağlı olduğunu zanneden, açığa çıkan suçları hiçbir şekilde yapıyla ve Gülen’le ilişkilendirmeyen kimseler yer alıyor.
Gülen örgütünün tavanı –en azından beyin takımı- yurt dışında. Bazıları ABD ve AB’nin –bilhassa Almanya’nın- güçlü koruması altında rahat yaşıyor. Kriminal faaliyetlerine devam ediyor. Örgütün kırılan cephelerini onarmaya, Türkiye’yi tüm dünyadan muhasara altına almaya çalışıyor. Taban ise şaşkınlık ve korku içinde Türkiye’de yaşıyor. Devletin durup dururken üzerlerine geldiğini, Allah’ın bu “musibet” ile onları sınadığını zannediyor. Cemaat zannettiği örgütle bağlarını korumaya ve söylenenleri yapmaya çalışıyor.
Olağan şartlarda böyle bir örgütle mücadelede ilk hedefin beyin takımı olması gerekir. Beynin etkisiz hâle getirilmesi için harekete geçilir. Bu, ilgili şahısların yakalanıp tecrit edilmesini, aralarındaki iletişimin kesilmesini, tavan ile taban arasındaki haberleşmenin durdurulmasını şart kılar.
Türkiye bunu yapamadı. Erdoğan zamanında anlaşılamadığı için yeterince hızlı hareket edemedi ve içerdeki birçok kimse kaçtı. Bazı çete önderleri ise zaten başka memleketlerdeydi. Şimdi hepsi yurt dışında ciddî bir himaye altında yoluna devam etmekte. Bu durumda geriye yapılabilecek tek bir şey kalıyor: Örgütün beyin takımının ülkede kalan unsurlarını cezalandırmak ve tabanını tamamen dağıtmak.
Yanlışların olması, mağduriyetlerin doğması ihtimâli tabanı tasfiye sürecinde ortaya çıkıyor. FETÖ’nün beyin takımı tabandaki insanların hayatının zorlaşmasına ve mağdur olmasına üzülmüyor, hatta muhtemelen seviniyor. Bunun örgüte sadakati artıracağını, dayanışmayı ve itaati güçlendireceğini ve eline Türkiye aleyhtarı propaganda için malzeme vereceğini düşünüyor. Bazen umduğunu buluyor.
Türkiye FETÖ ile mücadele etmek zorunda. Demokrasisini bir yana bırakın, bekası bile bu mücadeleye bağlı. Bunu tavan seviyesinde yapamaması taban seviyesinde mücadeleyi daha önemli hâle getiriyor. Mantık – tanımı ve tarifi yapılmamış olabilirse de- muhtemelen şöyle işliyor: Tabanı tasfiye edersek tavanın elinde ülkede operasyon yapma gücü, aracı kalmaz. Bu bakışın tamamen yanlış olduğu söylenemez. FETÖ olağanüstü bir kriminal beceriye sahip. Benim gözlemleyebildiğim kadarıyla hâlâ örgütte olması gereken çapta bir çözülme yok. Koptu sanılanların önemli bir bölümü aslında FETÖ’cü olmayan ama etrafı onlar tarafından sarılarak “kullanılan” kimseler –bazı Zaman yazarları gibi-. Onların FETÖ’ye karşı tavır alması FETÖ için büyük bir kayıp teşkil etmez. Beyin takımı yurt dışında ve örgüt ezoterik yapılanmaların epistemolojisini ve iletişim yöntemlerini kullanarak tabanını ayakta tutmaya çalışıyor.
Bence, FETÖ ile haklı mücadelede haksız mağduriyetler yaşanmamasını isabetle talep edenlerin, yuvarlak lafları bırakıp işe yarar öneriler geliştirmeye çalışması lâzım. Belki çok daha etkili ve yanlışları sıfırlayacak önerileri vardır. Bunu yapmayıp havanda su dövmeye devam edelerse, korkarım, yukarda işaret ettiğim kişiler gibi, FETÖ’cü olmadığı hâlde FETÖ’ye hizmet edenlerin-ettirilenlerin hatalarını tekrarlamaları uzak bir ihtimâl olmaz. FETÖ tabanındaki –varsa- suça bulaşmamış kimselere bir çıkış kapısının aralık bulunması FETÖ’nün tavanının dağıtılmasına bağlı. Bu ne kadar çabuk başarılabilirse o kadar iyi.