AK Parti’nin yüzü Avrupa’ya dönükken, en çok vurgu yapılan konulardan biri, basın ve ifade özgürlüğüydü. AK Parti’nin programında yer alan temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümün en dikkat çekici kısımlarını paylaşmak istiyorum:
● “Başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı ve Helsinki Nihai Senedi olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin insan hakları alanında getirdiği standartlar uygulamaya geçirilecektir.
● İnsan hakları alanında faaliyet gösteren gönüllü kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüş ve önerileri dikkate alınacak, devlet organları ile bu kuruluşlar arasında sıkı bir işbirliği oluşturulacaktır.
● Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri özgür medyanın varlığıdır. Başta anayasa olmak üzere medyaya ilişkin tüm yasal çerçeve ele alınarak, medyanın ifade özgürlüğüne getirilen ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ile bağdaşmayan yasak ve cezalar kaldırılacaktır.
● Siyasi Partiler Kanunu değiştirilerek çağdaş demokratik anlayışın gereklerine uyumlu hale getirilecektir.
● Seçim Kanunu değiştirilecektir.
● Parti adaylarının tespiti tüm üyelerin katılımıyla yapılacak ön seçim sistemi esas alınacaktır.” Aradan 16 yıl geçti. Bu programı, bu partiye gönül verenler de hatırlıyorlar.
Şimdi lazım değil mi?
Ancak, devir, ‘Etrafımızdaki ateş çemberi yükseliyor’, ‘ülkemizin beka sorunu önem kazanıyor’ “tahlil”lerinin devri. Çevremizdeki durumun içerdiği tehditleri, kimse küçümsemiyor. Ben de küçümsemiyorum. Bölgenin yeni baştan düzenlenmeye çalışıldığını, bu yeni tablo içinde Türkiye’nin de etkin bir şekilde yer almak istemesini anlıyorum.
Ancak, çevremde, değişik bildirilere imza attıkları için soruşturmaya uğrayan, gözaltına alınan, mahkum edilip tutuklanan, mahkum edilmeden tutuklanan aydınların sayısı artıyor.
Muhaliflerin çıkışları, eleştirileri, bildirileri, yargı ve polis marifetiyle suça dönüştürülüyor. Gözaltılar ve tutuklamalar arttıkça, suskunluk da artıyor.
“Eleştirilemez” bir konum, bir süre rahatlık sağlayabilir. Ancak, suskun toplumların gelişemediğini, gerilerde kaldığını, emeklediğini anlayabilmek için etrafımıza uzun uzun bakmaya bile gerek yok.
……..
Son tren kazasında 9 yurttaşımızı yitirdik. Daha önceki kazalarda gereken duyarlılık gösterildi mi? Sorumlular, hesap verdi mi? İstifa kurumu çalıştı mı? soruları akla geliyor.