Ana SayfaYazarlarGeçim derdiniz olmasaydı ne yapmak isterdiniz...

Geçim derdiniz olmasaydı ne yapmak isterdiniz…

 

İhtiyaç kelimesi masumiyetini yitireli çok oldu. İnsanlığımıza hiçbir katkıda bulunmayacak, aksine en kıymetli hazinemiz olan zamanımızı bizden çalacak tüketim listeleriyle, ana yörüngemizi kaybediyoruz.

 

Bu sene 11’inci yılını kutlayan ‘Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, belgeseller yoluyla bir kez daha yaşamın temel direklerini, hakça paylaşmanın imkanlarını, sürdürülebilir olanın ve olmayanın muhasebesini gözler önüne serdi. Sürdürülebilirlik kavramının soyut ve yoruma açık boyutlarına ayna tuttu. Onurlu ve değerli bir hayatın sürekliliğiyle, çeşitliliğin korunması arasında derin bir ilişki var. Belgesellerdeki hikayeler, neyi sürdürmenin anlamlı olacağına dair ilhamla ve işaretlerle dolu. Keşke bu hikayeleri iş adamları, öğrenciler, endişe içindeki ebeveynler, emekçiler, çiftçiler, şirket çalışanları, akademisyenler izleyebilse. Değişim yaratmak isteyen cesur insanların izledikleri yollar, ‘başka bir dünya’nın sloganın ve istihzanın ötesinde pekala da mümkün olduğunu gözler önüne seriyor.

 

                                                                                 ***

 

İzlediklerimiz kuraklık, sel, orman yangınları, çatışmalar, eşitsizlikler, şiddet, kabul edilemez gıda fiyatları gibi haberlerin yanında kendilerine yer bulamayan hikayeler. İhtiyacımız olan çözümlerin uygulanabilir halde yeryüzünde dağılmış olduklarının mırıltısı. Sadece ‘Süt Sistemi’ filmindeki gerçekler bile düşündürücü. Almanya’daki bir çiftçi toplantısının açılışında sekreter katılımcıları “geçen yıl intihar eden 600 Fransız çiftçi için saygı duruşuna” davet edince bu dünya nasıl alt üst oluyor böyle ve bilmediğimiz ne çok şey var diye düşündüm. Belli ki insanlar tek başına çözümler üretemez ve artık hiç kimse başkasını görmezden gelerek devam edemez.

 

Birbirinden değerli insanlarla çözümlerle farklı yaşamlarla karşılaştığımız filmlerde ne çok deneyim var. Dünyanın ücra yerlerinden Solomon Adaları’nda yaşayan Douglas’ın üzerinden doğaya saygılı sade bir yaşamın mümkün oluşuna tanık olabiliriz. Batı Afrika’daki Burkino Faso’da küresel tarım şirketleri karşısında topraklarını ve geleneklerini kurtarmaya çalışan aktivist çiftçilerin, öğrencilerin, sanatçıların ve yerel örgütlerin mücadelesinden dersler çıkarmak mümkün. Büyükbabamın Bahçesi’nde hazır besine alışmış bir Fransız gencin tohumla, toprakla tanışmasının zenginliği. Bizde de kayıt altına alınacak ne hikayeler belgeseller çıkar son bahçeler bağlar inşaata gitmeden. ‘Kongo Mahkemesi’, ‘Naila ve İntifada’, ‘Etiyopya Yükseliyor’ ve daha birçok film hepsi de çok etkileyici.

 

Fakat en çok ‘Bedava Öğle Yemeği Cemiyeti’ (Free Lunch Society) belgeselindeki ileriye dönük tez etkiledi beni. Yönetmen Christian Tod, 24’üncü yüzyılı kurgulamış bir bakıma. Filmini mülkiyetin olmadığı bir yaşam biçimine doğru gidileceği öngörüsü üzerine inşa etmiş. Buna göre gelecekte ‘Koşulsuz Vatandaşlık Geliri’ kavramı dünyanın her yerinde hayata geçmiş olacak. Yirmibir yaşını doldurmuş olan herkesin hesabına para yatacak. Yerleşik düzene karşı koyabilirsek gerçekleşecek bu. İnsanlar çalışmazsam aç kalacağım düşüncesinden kurtulacağı için bu deneyim, özgürlüğe büyük bir adım olacak ve insan gerçekte yapmak istediklerine yönelebilecek. Petrol gelirlerinin yarısını halka eşit biçimde dağıtan Alaska’da bu sistem işliyorsa mesela, İslami iddiaları olan Suudi Arabistan ve diğer petrol ülkeleri bunu neden gerçekleştiremesin? Fakat paraları despotizmi korumak ve emperyalistleri mutlu etmek için nasıl da çar çur ediyorlar. Halkın ortak serveti bir avuç sömürge derebeyinin elinde toplanıp müptezel hayatlara harcanıyor.

 

                                                              ***

 

Garantili Vatandaşlık Modeli dünyada çok ciddi biçimde tartışılıyor ve birçok kamuoyu araştırmasında da endişe edildiği gibi tembelliğe yol açmadığı kanıtlanmış durumda. Bir ülkeye yeni gelenlere bir miktar hoş geldin parası verilmesi, insanlığımızı yerle bir eden geçim sıkıntısının ilelebet ortadan kalkması kıymetli bir ütopya. Bu sistem her insanın çalışmak isteyeceği, fakat işiyle itibarlı ve huzurlu bir ilişkiye ihtiyaç duyduğu fikri üzerine kurulu. Kapitalizmdeki gelir adaletsizliği zenginler ve zenginler için çalışanlar bölünmesi yarattığından kalpler nefretle doluyor. Sorumlu bilgili vatandaşlık kavramının yerini tüketici aldı ve yurttaş yok oldu zaten. Rant arayışı emeğin itibarını yerle bir etti. Geçim derdiniz olmasaydı ne yapmak isterdiniz sorusu küçük görünse de geleceği kuracak bir soru olduğu çok açık. Tartışmaların takip edilmesi yeni ufuklar açacaktır. Müslüman dünyanın da ırk ve mezheplerle bölünüp çatışmak yerine insanlığa vaat ve teklifimiz neyse onu ortaya koyabilmesi lazım. Sadece günü kurtarmaya çalışan onu da başaramıyor. İnsanın devreden çıkışına, robot ve bilgisayarların insanın yerini almasına misal ATM kutuları. Binlerce ödeme memuru gereksiz oldu. İnsanlık neolitik dönemden sonra en önemli eşiğe geldi deniliyor. Gelirin işgücünden çok tekrar dönüp sermayeye aktığı bir dönemde, her şeyi yeni baştan ele almanın zamanı. Geçim korkusunun asgari manada ortadan kaldırılması insanın ahlaki olarak sahip olduğu hakkın hukuki olarak ta verilmesi. Başka bir dünya mümkün.

 

- Advertisment -