İstanbul’da 8 Ocak 1996’da göz altında işkenceyle öldürülen Evrensel gazetesinin muhabiri Metin Göktepe’yi rahmetle anarak ve o günleri düşünerek bu yazıya başlıyorum. Türkiye maalesef işkence dahil her alanda geriye gidişi yaşıyor. Gündemin baş meselesi ekonomi olduğu için önce ona değinmek adet olmuştur. Ekonomik olarak geriye gidiş artık kriz boyutuna varmıştır. Türkiye’nin hiçbir döneminde görülmeyen oldu ve milli gelir üst üste yedi yıldır azaldı. 2013 yılında 12.582 Amerikan doları olan milli gelir yedi yılda üçte bir oranında azalarak 2020 yılında 8.597’e kadar düşmüştür. 2021 yılı için de dolar bazında düşüşün devam edeceği düşünülüyor. Tabloya gelir dağılımındaki bozulmayı da eklersek, dar gelirlilerin durumunun ne kadar zorlaştığını daha iyi anlayabiliriz. Halk arasında “Allah kimseyi gördüğünden geri düşürmesin” diye bir söz vardır, eski savaş günlerindeki kıtlıkları hatırlayarak veya hatırlatarak bu günlerin aşılabileceğini düşünmek ve meseleyi hafife almak çok tehlikelidir.
Evet geriye gidiş maalesef ekonomi ile de sınırlı değil. Genel hak ihlallerinin yanı sıra, ihlalinin akla dahi gelmemesi gereken ‘işkence’de bile artık pek çok vak’a gündeme gelmektedir. En son işkence iddiası, ağırlaştırılmış müebbet istenen askeri okul öğrencilerinden biri olan Furkan Çetinkaya’nın annesi Melek Çetinkaya tarafından 6 Ocak’ta dile getirilmiştir. Bu öğrencilerin böyle bir ceza istemi ile üstelik tutuklu olarak beş yıldır yargılanmaları aslında “düşünülemez” bir husus olmalıdır. Komuta kademesinden gelen komutlara itiraz etmeleri mümkün olmadığı için bu öğrencilerin ağırlaştırılmış müebbet ile tutuklu olarak yargılanması bir skandaldır. Üstelik bu durum, Birleşmiş Milletler gibi bazı uluslararası mekanizmaların konu ile ilgili bazı kararlarına da aykırılık teşkil etmektedir. Hak İnisiyatifi Derneği’ne göre, askeri öğrenci Ahmet Dinçer Sakaoğlu’nun Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutukluluk Çalışma Grubuna yaptığı başvuru üzerine hükümetten gelen cevaplar da alınarak grubun verdiği hüküm şudur: Başvurucu ile beraber toplam 94 askeri öğrencinin durumunun incelendiği ve keyfi tutukluluk halinin saptandığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, 94 askeri öğrencinin bireysel sorumlulukları ve suçlarının değerlendirilmediği, askeri öğrenci olmaları nedeniyle ayrımcılık temelli cezalandırıldıkları… askeri öğrencilere temel hukuk kurallarına aykırı şekilde yaygın ve sistematik hapis cezaları verilmiştir.
Türkiye’de hem de iki kez askeri darbe teşebbüsü olduğunda bile askeri öğrencilere böyle bir ceza verilmemiştir. Hatırlanacağı gibi albay Talat Aydemir, 1961 ihtilalinin ardından, seçimlerden sonraki düzeni benimsemeyip önce 22 Şubat 1962’de darbeye teşebbüs etmiş, başarılı olmayınca albaylıktan emekliye sevk edilmişti. Sonra 20 Mayıs 1963’te üstelik Kara Harp Okulu’nun da katılması ile ikinci kez darbeye teşebbüs etmiş, başarılı olmayınca bu kez darbeye iştirak eden Binbaşı Fethi Gürcan ile birlikte yargılanıp idama mahkum edilmiş, yanı sıra üst düzey otuz kadar ordu mensubu ceza almıştı. Darbeye katılan 1459 askeri öğrenci okuldan atılmış ve seneler sonra bir nevi iade-i itibar yapılmıştı.
Darbeye katılan askeri öğrencilere verilen “okuldan atma cezası” bile seneler sonra çok bulunmuş iken bugün darbeye katılmaları ispatlanmamış öğrencilere verilen ağırlaştırılmış müebbet cezalarının, BM çalışma grubunun tespit ettiği gibi açık bir hak ihlali olduğu muhakkaktır. Hal böyleyken, askeri öğrencilerin manevi annesi Melek Çetinkaya’yı haklı olarak galeyana sevk eden Silivri’de tutuklu bulunan askeri öğrencilere işkence iddiaları geriye gidişin boyutunu gözler önüne seriyor.
Evet bir zamanlar Türkiye’de işkence, kaba dayak “kabul olunabilir” sayılıyordu. İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, MAZLUMDER gibi insan hakları örgütleri, TBMM’nin İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sema Pişkinsüt gibi kişilerin gayretleri ile kamuoyunda işkencenin artık kabul edilemez olduğu benimsenmişti. Ne var ki basının bu kadar baskı altında olduğu dönemde bile kamuoyuna yansıyan onlarca olay “işkencenin” geri geldiğini gösteriyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 26 Haziran 2021 tarihindeki ayrıntılı raporu durumu çok net bir şekilde gözler önüne sermektedir.