Ana SayfaYazarlar'Halkın örgütü'nden, 'örgütün halkı'na

‘Halkın örgütü’nden, ‘örgütün halkı’na

 

“PKK soylu bir neden bulduğuna inandığı için savaşmaya can atıyor; harabeye dönüşmüş kentler, kıyımlar, harap olmuş ruhlar karşısında ise acı çekiyor.”

Bunu “soyut bir zaferin alevinde yok olup gitmeye can atan bir portre” olarak da okuyabilirsiniz.

Şu şekilde de değerlendirebilirsiniz: “Gecenin sonunda bizi bir gelin olarak bekleyen ölümün kucağı dışında gidecek yerimiz gerçekten yok.”

O zaman da mazlumların müziği, kadınların üstüne basarak kendisini yükselten rock ve blues müziğine dönüşmez mi?

*          *          *

Şu sıralar Kürt kesiminde yorum gücüne, sağduyusuna güvendiğim herkeste şu sorgulamayı görüyorum: PKK, giderek ölçü ve ölçüt tanımayan bir eylemin kaygı uyandırıcı anlamsızlığına mı dönüşüyor?

Özellikle de iki hususta…

Edimleri ile geniş kitleleri etkileyebilen PKK, kendi açısından “toplumsal yarar”ın ne olduğuna, karar alma süreçlerine farklı tercihleri seslendiren çokluğu koyarak mı, yoksa tekli düşünce tarzını yerleştirerek mi ulaşıyor?

PKK toplumun ve sokağın nabzına neden kulak vermiyor? Neden belirli bir toplumsal sorumluluk hissettiğini halka hissettirmiyor?

Bu sorgulamalar dikkate alınmazsa, çok da uzak olmayan bir gelecekte Kürt toplumunda “bağlanma”dan çok “bağlarını koparma” duygusu gelişecek.

Bu sorgulamayı, sistemin ideolojik aygıtlarının psikolojik propaganda amacıyla gündeme getirdiği manipülasyonla karıştırmamak gerekir.
 

Kürtlerdeki bu tartışmayı birlikte yürüyen “yoldaş”ların tartışması olarak görmek, en doğru olanı sanırım.

*          *          *
 

PKK ile ilgili “kaygı uyandırıcı anlamsızlık” ilk kez hendek siyasetinde ortaya çıktı. Binlerce tonluk patlayıcı ve yarı-konvansiyonel silahlarla kentlerde yapılacak çatışmanın şehirleri harabeye dönüştüreceği öngörülemedi. Halkta korkunç bir travma ve mağduriyet oluştu.

Diğer taraftan hendek deneyimi Kürt kitlesini büyük bir arzu etrafında seferber etmekte de başarılı olamadı. Halk çatışma bölgesinde “çatışan hareket”in yanında durup savaşmayı değil, çatışma sahasını terk etmeyi tercih etti.

“Kaygı uyandırıcı anlamsızlık,” iki Ankara saldırısı sonrası tedirginlikten sorgulamaya dönüştü. Kuruluş mayasında Türk enternasyonalistlerinin emeği bulunan, bu yüzden halkların kardeşliğine sık sık vurgu yapan bir siyasi hareketin, sivillerin katledildiği, halkların karşı karşıya gelmesi sonucu doğuracak olaylarla ilişkilendirilmesi, bugüne kadar tanık olmadığımız bir durumdu.

*          *          *

PKK’de iki çizgi – Dionysos’çuluk (kontrolsüz güç, yıkıcı taşkınlık) ve Apollo’culuk (ölçülülük) — hep mücadele halinde oldu. Bunu iki grup olarak düşünmek yerine, yapının ürettiği düşünce eğilimleri olarak okumak gerekir. Öcalan, iki çizginin ortasında yer alır; çizgilerin aşırı uçlarını törpülerdi. Dionysosçu çizgiyi törpüleyerek, örgütünün politik şiddet yerine kriminal şiddet uygulamasının önüne geçerdi. Apollocu çizgiyi törpüleyerek de örgütünün pasifize olmasını engellerdi. Bunu da halkı dinleyerek, daha doğrusu gözleyerek yapardı.

Şimdi Öcalan’sız PKK’nin “halkla diyalog” sorunu yaşayabileceğinin işaretleriyle karşılaşıyoruz. Hendek siyaseti ve Ankara’daki bombalama eylemleri, Dionysosçu çizginin örgüt içinde hakim çizgi haline geldiğinin S.O.S. işareti olarak yorumlanabilir.

Bunun sonuçları olur. PKK bugüne kadar kendini halkın kendisi olma faaliyeti olarak tanımladı. Artık halkın sesi ya da itirazının duyulmadığı bir durumda, PKK toplum için “kendisi olma hakkı”na dönüşür. Eskiden toplumsal merkezin arayış çağrısı PKK’yi şekillendirirken, şimdi PKK merkezi, toplumu formatlar hale gelir. Bunu şöyle de okuyabiliriz: Halkı için yaşayan “parti”nin yerine “parti” için yaşayan (yaşaması gereken) halk geçer. Halkın fiziksel ve demografik zararlara uğramasına rağmen hendek siyasetinde ısrar etmenin başka bir izahı olabilir mi?

*          *          *

Umut edelim ki PKK ile halk arasındaki iletişim ve ilişki rayına otursun. Bu hepimizin lehine olur. PKK’yi rasyonaliteye çağırır. PKK merkezinin halkın arzusu dahilinde şekillenmesini sağlar.

Taraflar barış masasına “şiddet kullanmanın iki tarafın da yararına olmadığı” düşüncesinde buluştukları için oturdular. Şimdi yeniden şiddet kullanarak “çözüm için irade kırmak”tan söz etmek, objektif koşulların sübjektif değerlendirmesi olur. Samimiyetimden şüphe edilmemesi, en büyük arzum.

PKK bilmelidir ki…

Tarihin yasalarını bilme iddiasındaki bir aklın iradesine bizleri boyun eğmeye çağırma hakkının yeterince rasyonel olup olmadığı, artık aklın ışığında yıkanıyor.

 

- Advertisment -