Çatışmalar tırmandıkça, gözler her zaman olduğu gibi HDP'ye dönüyor. HDP'nin PKK ile bağları yeniden masaya yatırılıyor.
Diyarbakır Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Vahap Coşkun, hafta sonu Ankara'da Demokratik Gelişim Enstitüsü(DPI)'nün düzenlediği "Süreci yeniden rayına oturtmak" konulu toplantıdaki konuşmasında HDP-PKK ilişkisine yönelik ilginç değerlendirmelerde bulundu.
Coşkun, HDP'nin en yüksek oyları aldığı kentlerde PKK'nın öncülüğünde ilan edilen "özyönetim" uygulamalarının yol açtığı sonuçları ele aldı. Yapılanların bölgeyi, bölge halkını perişan ettiğini, Kürtlerin ağır mağduriyetler yaşamakta olduğunu vurguladı. Silahlarla ve hendek kazarak yürütülen "özyönetim" uygulamalarının son bulmasını istedi.
“Kürtlerin kendi kendilerini yönetme hakkı” dahil her türlü meselenin Meclis zemininde, yasal demokratik platformlarda savunulabileceğini, bunun için şiddet yolunun seçilmesini kabul etmenin mümkün olmadığını vurguladı.
Coşkun “barışın yeniden tesis edilebilmesinde tayin edici aktörlerin başında HDP'nin olduğuna inandığını” belirtti. HDP'ye yönelik "ezeriz", "yok ederiz" tarzı yaklaşımların yanlış olduğunu ve bu yaklaşımların çözümü daha da içinden çıkılmaz hale getirebileceğini ifade etti.
Terör-siyaset denklemi
Bu değerlendirmelerin her durumda gelip dayandığı nokta, HDP-PKK ilişkisi. Hatırlarsak: Seçim kampanyası boyunca AK Parti yöneticileri HDP'yi “PKK'nın bir parçası olmakla” suçladılar. "Terör örgütünün yasal alandaki temsilcisi" değerlendirmeleriyle, HDP'ye oy verilmemesini istediler. Bu propagandanın seçmenleri HDP'ye oy vermekten geri çevirmediğini gördük. 7 Haziran seçimlerinde, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde HDP'ye yönelik oyların büyük artışına tanıklık ettik.
Aynı kitleye dayanıyorlar
HDP ile PKK aynı kitleye sesleniyor, aynı toplumsal tabandan güç alıyorlar. Kürt yasal partileri (özellikle geçmiş dönemlerde sürekli kapatılıp, yöneticileri baskı altına alındığı için) her seferinde yeniden başlangıç yapmak zorunda kaldılar. Kurulan yasal paritler üzerinde her seferinde daha fazla “PKK ağırlığı” hissedilir oldu.
PKK ile HDP aynı siyasi kaygı/hedeflerden yola çıkmış olsalar da, mücadele yöntemleri ve özellikle de yöneldikleri yollar farklı. HDP, yasal alanda mücadeleyi seçmiş, barışçı yöntemlerle siyaset yapmayı bu tercihiyle ortaya koymuş bir siyasi örgütlenme. TBMM'de etkili olabilmesi, yerel yönetimlerde ağırlığını hissettirebilmesi, seçmenleri ikna edebildiği ölçüde mümkün. Kürt sorununun bir demokrasi sorunu olarak ele alınabilmesiyse, başta Anayasa ve yasaların değiştirilmesiyle mümkün. Bunların tamamı, “toplumun Kürt olmayan kesimlerinin iknası”yla da doğru orantılı. HDP, doğal olarak, Türkiye'nin batısıyla da uyum sağlayabilecek bir çizgide kalmaya çalışıyor, çalışmak zorunda.
Kandil'in konumu HDP'nin geleceği
PKK silahlı bir örgüt. Bugüne kadar varlığını silahlı eylemlerle ve şiddet yöntemiyle kabul ettirmiş. Kandil gibi üç ülkenin kesiştiği bir coğrafyada merkezinin bulunması, Suriye'de son dönemde etkisinin genişlemesi; bölgenin karmaşık yapısı ve siyasi denklemleri içinde, “olaylara kendisini Türkiye ile sınırlı hissetmeyen bir yerden bakmasını” beraberinde getiriyor.
HDP'de ise farklı doğrultuda bir gerçeklik var: HDP, gelişip daha geniş bir seçmen kitlesine ulaşabildiği ölçüde, “daha Türkiyeli” bir hale evriliyor. PKK ise, belirttiğimiz gibi, silahlı eylemlerini tırmandırdıkça “daha fazla Türkiye'nin dışına doğru” yöneliyor. Hesaplarının içine örneğin Irak, İran ve Suriye gibi ülkeler doğrudan doğruya dahil olabiliyor.
Halkın duruşu
HDP'nin yüzde 90'lara varan oylar aldığı kentlerde PKK, kendisini çok güçlü hissedebiliyor. “Oralarda Türkiye'ye rağmen özerk yönetimler kurulabileceği” yönünde bir değerlendirme var. Ancak son uygulamalar sırasında görüldü ki, o kentlerdeki halkın önemli bir kesimi, PKK'nın eylemleriyle aynı yönde harekete pek istekli değil. HDP'yi destekliyor, PKK'ya da muhtemelen sempati besliyor, ama bir kopuş anlamına gelebilecek çıkışları, kendi gelecekleri açısından sempatiyle karşılamıyorlar.
Bu şehirlerde zaten yönetimi kazanmış, bir anlamda iktidar olmuş HDP, PKK'nın başvurduğu şiddet eylemleri nedeniyle tamamen inisiyatifi kaybediyor, dayandığı kitlelerin yaşadığı ağır mağduriyetten yoğun bir şekilde etkileniyor.
Vahap Coşkun, konuşması sırasında HDP'lilere özetle şöyle bir çağrı yaptı: “Bu son olanlara açık ve net bir şekilde karşı duruş sergilemeniz gerekir. Çünkü halk mağdur oluyor. Bundan Kürtlerin bir çıkarı olmadığı belli. Sizin daha net ve kararlı bir tavır almanız, PKK'nın bu tür eylemlere son verebilmesi üzerinde etkili sonuçlar doğurabilir. Silahların artık bu sorunun çözümünde hiçbir haklı gerekçesi yok. Şimdi yapın, sonra çok geç olacak.”
Baştaki çıkış noktasına dönersek: “HDP'nin PKK ile bağlarını koparmasını” istemek gerçekçi değil. Ancak, bu bağın, HDP kendine güvendikçe ve siyasi pozisyonunu sağlamlaştırdıkça, barıştan ve çözümden yana etkisini hissettirmesini mümkün görüyorum.
Şu da bir gerçek: HDP'nin varlığı, siyasetin güçlenmesine bağlı. Siyaset yok oldukça, şiddet öne çıktıkça, HDP'nin etki alanı daralıyor.
HDP'nin çözümün meşru zeminde yürütülebilmesi için önemli bir imkan olduğunu unutmamakta yarar var.