Ana SayfaYazarlarHDP’nin tarihî sorumluluğu

HDP’nin tarihî sorumluluğu

Çözüm sürecinin nasıl başladığını biliyoruz.

 

Artık bu sorunun silahla çözülemeyeceğinin hem ordu hem iktidar tarafından kabul edildiği bir noktada başladı.

 

Nasıl bittiğini biliyor muyuz?

 

Bildiğimiz, Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur, masa yoktur” demesi ve HDP’nin de “Çözüm süreci bitmiştir” açıklaması.

 

Bu süreçte neler olduğunu ne AKP ne de HDP yeterli açıklıkla anlattı.

 

Duyduğumuz, Öcalan’ın İzleme Heyetinin gelmemesi durumunda görüşmelerin bir anlamı olmayacağına dair vurgusu.

 

Sonrasında, Kobani’de yaşananlar, seçim atmosferi derken HDP ve AKP arasındaki diyalog gittikçe sertleşti.

 

Çözüm süreci neredeyse gündem maddesi olmaktan çıktı.

 

Seçim öncesinde “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganıyla oy isteyen Demirtaş, seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz “AKP ile koalisyon yapmayacağız” diyerek kapıları kapattı ve HDP’nin tavrını net bir şekilde ortaya koydu.

 

KCK Eş Başkanı Cemil Bayık da HDP’nin AKP dışında her parti ile koalisyon yapabileceğini söyledi.

 

MHP, seçim sonrası yaptığı açıklamada “HDP’yi yok farzediyoruz” dedi. MHP Meclis Başkan Adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, HDP ile görüşmeyerek aynı çizgiyi korudu.

 

CHP, parti programını andıran 14 maddelik koalisyon şartlarını açıkladı. Çözüm sürecine değinmedi.

 

AKP ise, paralel yapıyla mücadele, çözüm süreci iradesinin devamı ve Cumhurbaşkanı’nın meşruiyetinin tartışma konusu olmaması dışında koalisyon için herhangi bir şartı olmadığını söyledi.

 

MHP, bugüne kadar izlediği çizgiden hiç sapmadı. Çözüm sürecini reddetmeye, HDP’yi yok saymaya devam ediyor. Ayrıca, Erdoğan’ın Çankaya’ya çekilmesi, çözüm sürecinin sonladırılması ve 17-25 Aralık dosyalarının Mecliste yeniden açılması şartları var. MHP oylarını artırmış olmanın rahatlığı içinde. İktidar olmak istemiyor. Çok sayıda kırmızı çizgisi ve olumsuz duruşu olan bir parti ile koalisyon çok zor.

 

Oylarını artıramayan CHP, “yüzde 26 ve altında oy alırsam istifa ederim” dediği halde verdiği sözü tutmayan ve bu konuda sorulan soruları pişkinlikle geçiştiren Kılıçdaroğlu’yla  yola devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun iktidar hırsıyla Devlet Bahçeli’ye götürdüğü başbakanlık teklifi, Bahçeli tarafından “Halkın vermediği yetkiyi sen kim oluyorsun da vermeye kalkıyorsun” diye reddedildi.

 

CHP hükümet olmak istiyor. İktidarda olmak CHP’nin son şansı. Olası bir erken seçimde oylarını artırma ihtimali çok düşük. Kılıçdaroğlu’nun başkanlıkta kalma şansı da.

 

CHP, HDP ile birlikte “salladıkları” AKP ile koalisyon yapmaya hazır. Bu, bazı çevreler tarafından istenen bir tercih olabilir. Türkiye’yi ileriye götürür mü? CHP koalisyon ortağı olarak değil de, AKP’yi yıpratmak amacıyla iktidardaki bir muhalefet partisi gibi mi davranır? Sözünde durmayan bir başkanın yönetimi altındaki bir partiye ne kadar güvenilebilir? Seçimden önce verdikleri asgari ücret, ikramiye gibi sözlerini tutabilirler mi? CHP gibi ilkeli bir parti adına fikir yürütmek zor.

 

Başkanlık seçimi sonrasında, MHP’nin tavrını AKP ile koalisyon ortaklığı olarak yorumlayanlar oldu. MHP, çok fazla ilkesi ve duruşu olan bir parti olarak kırmızı çizgilerini silmezse AKP ile koalisyon yapması mümkün değil. AKP hiç bir zaman Erdoğan’ın meşruiyetini tartışmaya açmaz, açamaz. Açması da anlamlı değildir. Bu iki partinin sosyolojik tabanlarının yakın olduğu tezi ise sadece sosyoloji dersleri için anlamlı olabilir.

 

Gelelim HDP’ye.

 

AKP-MHP koalisyonun bir savaş hükümeti olacağını HDP’li Hasip Kaplan söyledi.

 

HDP, bir kaç defa ihtiyaç halinde MHP ile görüşebileceğini vurguladı. Kendilerini yok sayan bir partiyle görüşebileceğini söyleyen HDP, birkaç ay önce birlikte Dolmabahçe mutabakatını açıkladıkları AKP ile koalisyonu kesin bir şekilde reddetmeye devam ediyor.

 

AKP’nin şartlarından olan çözüm süreci iradesinin devamı, paralel yapıyla mücadele, Erdoğan’ın meşruiyetinin tartışılmaması maddelerinden hangisi HDP’yi rahatsız ediyor?

 

Dolmabahçe’de masanın nasıl devrildiğini çok dinledik. Masanın tekrar nasıl kurulacağına dair HDP’nin hiç bir önerisi yok mu?

 

Yoksa HDP için çözüm süreci artık bir öncelik değil mi?

 

Seçim kampanyasında HDP’nin hiç bahsetmediği “faili meçhul cinayetlerin bulunması” öncelik sıralamasından çıktı mı?

 

AKP ile görüşme için hiç bir açık kapı bırakmayan HDP, kendi tabiriyle bir Savaş Hükümeti mi istiyor?

 

Geldiğimiz noktada HDP’nin tarihi bir sorumluluğu var. Bu sorumluluğu HDP’ye kendi ifadelerinden hatırlatalım.

 

Sırrı Süreyya Önder, hem gerçek demokrasinin hem de büyük barışımızın temel omurgasını teşkil edecek olgusal başlıklar şunlardır diyerek okuduğu “Dolmabahçe Deklarasyonu”nun ardından şu ifadelerde bulunmuştu: “Tüm bu hususlarda beklenen tarihi gelişmelerin hayata geçebilmesi için, tahkim edilmiş bir çatışmasızlığın elzem olduğuna şüphe yoktur. Biz de HDP heyeti olarak, tüm demokratik çevreleri ve barıştan yana olan kesimleri, gelinen bu demokratik müzakere ve çözüm aşamasına güç katmaya davet ediyoruz.”

 

Eğer öncelik Barış, Yeni Anayasa, Ekonomik Refah ve Güneydoğu sınırında yaşanan gelişmeler ise, Türkiye’nin önünü açacak çözüm AKP-HDP koalisyonudur.

 

Bu konuda çektiği kırmızı çizgiyle AKP ile koalisyona kapıları kapatan HDP olduğu için, tarihi sorumluluk HDP’ye düşüyor.

 

Masanın nasıl devrildiğini açıkça anlatmak ise hem AKP’nin hem de HDP’nin sorumluluğu.

 

Fikirler değişir.

 

Devrilen masalar kaldırılır.

 

Pişman olmakta hiç bir zaman geç kalınmaz.

- Advertisment -