Vakit daraldı. Artık seçim erken veya zamanında yapılmış yahut öne alınmış, fazla anlamı kalmadı.
İktidarın partileri, bakanlıkları, bürokrasisi, vakıfları, STK’ları, belediyeleri basbayağı alarm vaziyetindeler. Toplantılar toplantıları izliyor. Kadrolar seferber ve hatta DİB Başkanı Ali Erbaş bile kanaat önderleriyle konuşmak üzere yollara revan oldu.
1 Ekim’de TBMM açılınca işler daha hız kazanacak. İktidarın, Seçim Yasası değişikliği, Sosyal Medya Yasası ve niyeti tartışmalı “Yeni Anayasa” teklifi gün sayıyor.
AK Parti, iktidarı vermemek uğruna her şeyi mubah gören bir yola girmiş durumda.
İktidar, düştüğü yerden kalkmaya çalışıyor
Cumhurbaşkanı, bakanlar ve AK Parti’li belediye temsilcilerinin izledikleri politikalar, muhalefeti belediyeler üzerinden alt etme stratejisi izleyeceklerini gösteriyor.
Yani, iktidar ‘düştüğü yerden kalkmayı’ planlıyor.
Bu stratejinin “milli ve yerli” etiketli, abartılı milliyetçilik ambalajı içinde “beka” söylemine de bağlanacağını düşünebiliriz. Derin iktidar yozlaşması, yolsuzluk, bozulma ve dağılma nedeniyle inandırıcılığı kalmamış, dindar seçmen indinde kredisi tükenmiş AK Parti’nin seçmeni kutuplaştırmaktan başka çaresi kalmamış görünüyor. Çaresizlik içinde bulabildiği tek çare İslamcı propaganda.
Peki, bu “hesap” tutar mı; seçmen buna kanar mı? Çok zor. Fakat iktidar kendini bu hesaba bağlamış gibi. Paraya sıkışmış ya da partisinden bir daha seçilemeyeceği belli olan birkaç muhalif belediye başkanına parti rozeti takmaya can simidi gibi sarılıyor.
Erdoğan: Bir beceriksizlikle muhatabız
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aksi yöndeki söylemine rağmen, AK Parti iktidarının şehirlere oy rengine göre davrandığı ve partizanlık yaptığı bariz şekilde görülüyor. Türk tipi başkanlık rejiminin bütün mekanizmaları kullanılarak, muhalefet belediyeleri hizmet veremez hale getirilmeye çalışılıyor.
Nitekim, Erdoğan, AK Parti Mersin İl Danışma Meclisi’nde konuya doğrudan girdi: “Bunların bırakın ülkeyi, ellerinin altındaki belediyeleri dahi yönetme becerilerinin olmadığına yine bu süreçte hep birlikte şahit olduk. Seçim öncesinde bol keseden dağıttıkları ne kadar vaat varsa hepsinin altında ezildiler. Seçim meydanlarında millete verdikleri sözlerin, taahhütlerin hiçbirini hayata geçiremediler. Çöp toplamadan şehir içi ulaşımına, kültür-sanattan çevreye kadar hiçbir işi doğru düzgün yapamıyorlar. Artık illerde sular akmıyor sular. En temel belediye hizmetlerini dahi yerine getiremeyen bir beceriksizlikle muhatabız. Çok daha vahimi, muhalefetin bu acı gerçeklerle yüzleşmek, kendilerini sigaya çekmek yerine sağa sola saldırarak, suçlarını örtme çabasındalar.”
Parlamento zaten işlevsiz hale geldiği için, muhalefetin oradaki etkinliği söz konusu edilmiyor. Sıra muhalefetin seçmene kendini gösterebildiği en etkili alan olan belediyelere gelince, en ağır değerlendirmeler art arda sıralanıyor.
Bütün suçlama ve iddialara rağmen, muhalefetin yerel seçimlerde elde ettiği başarının önümüzdeki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine sirayet etmesinden ciddi endişe duyulduğu hissediliyor.
Mesele de bu.
Sanki bu ülkenin belediyeleri değilmiş gibi…
İktidar, seçmenlerle arasındaki köprü olarak gördüğü, arka bahçesi belediyelerin çoğunu kaybetmiş olmayı bir türlü içine sindiremedi. Sonun başlangıcı gibi gördü. Bu nedenle başından beri, gerekçeli ve gerekçesiz, bu belediyeleri olmadık yollarla engelledi.
AK Parti Genel Başkanı olarak Cumhurbaşkanı, bakanlıklar, belediye meclislerindeki AK Parti ve MHP çoğunluğu proje ve hizmetleri bloke etmek için çok planlı davrandılar ve çoğu zaman başarılı da oldular.
Basına yansıyanlara göre, yerel yönetimlerle ilgili bazı yetkiler cumhurbaşkanlığına kaydırıldı ve bakanlıkların sorumluluk alanları genişletildi. Muhalif belediyelerin kredi alma girişimleri uzun süre imzada bekletildi ve çoğu zaman reddedildi. Kaynak yaratmak ve borç ödemek için mülk satma girişimleri önlendi. Hizmet alanlarını genişletmek ve kalitesini artırmak için şubeler ve müdürlükler oluşturulmasına imkân verilmeyerek kurumlaşmanın önüne geçildi. Afet hallerinde yardım, dayanışma ve bağış toplama yasaklandı ve belediyeler koordinasyon dışında bırakıldı. Bünye içindeki bazı kurumlara yapılması gereken atamalar savsaklandı.
Muhalif belediyelerin yöneticileri, anayasal kurumlar olmalarına rağmen, kendilerini kriminalize eden, yasadışı gösteren söylemlere başvurulduğunu belirtiyorlar. İktidarın, belediyeleri uygulamalarla kıskaca alarak, büyük bir vatandaş kitlesine giden hizmetin aksamasına, yetersiz kalmasına ve gecikmesine yol açtığını ileri sürülüyorlar.
Ağır pandemi şartlarında da bu belediyelerin deneyim, imkân, ilişki ve kadro gücünün, dar siyasal rekabet uğruna devreye sokulmadığı ve dayanışma girişimlerinin her durumda bloke edildiği belirtiliyor.
İmar uygulamalarını, hukuki işlemleri ve finansman sorunlarını imzada bekletme, geciktirme, reddetme usulleriyle sürecin tıkanması çok sık görülüyor.
Bu belediyelerin bazı mülk ve tesislerinin uzun yıllar için AK Parti belediyelerine bedelsiz devrinin de sık rastlanan bir hukuk ihlali olduğu vurgulanıyor.
Vahim uygulamalardan bir demet
Genel çerçevesini verdiğim uygulamalardan birkaç örnek konunun daha iyi görülmesini sağlayacak:
* İBB’nin AK Parti döneminden devreden önemli bir borcu olduğu açıklandı. İBB’nin borcu ödemesi ve yeni hizmet yatırımlarını yapılabilmesi için borç bulma veya bazı mülklerini satarak kaynak yaratma girişimleri iktidar blokajıyla karşılaşıyor. Muğla, İzmir, İstanbul, Adana belediyelerinin bu yolla eli kolu bağlanıyor. Buna karşılık iktidar belediyelerinin borçlanabilmesi için bütün imkânlar sunuluyor.
* Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın yetkisine alınan “Belediyelere Yardım Ödeneği”nin kullanılmasının muhalefet belediyelerini sıkıştırma amacı taşıdığı belirtiliyor.
* 39 yıllık Kamu Çalışanları Disiplin Yönetmeliği’nin değiştirilip, 5 milyon memurun (büyükşehir belediyelerinde çalışanlar dahil) birinci dereceden sicil amirinin cumhurbaşkanı olması belediyelerin özgürlüğüne indirilmiş bir darbe sayılıyor.
* Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aldığı devlet yardımlarının çok büyük bölümünü iktidar belediyelerine aktarıyor.
* İktidara yakın vakıflara belediyelerin imkânları verilerek devlet kesesinden vakıf faaliyeti meşrulaştırılıyor.
* Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ciddi bir gelir elde edeceği kapalı otobüs duraklarına ilan panosu yerleştirme projesi, Cumhur İttifakı’nın ortaklarınca engelleniyor.
* Başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, bazı muhalefet belediyelerinin Bağımlılıkla Mücadele Şube Müdürlüğü, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Müdürlüğü, Çocuk ve Aile Hizmetleri Şube Müdürlüğü, Kültür Varlıkları Restorasyon ve Uygulama Şube Müdürlüğü, Bilgi İşlem Yönetişim Şube Müdürlüğü gibi hizmeti yaygınlaştıracak kurumsallaşma girişimleri kabul edilmiyor ya da geciktiriliyor.
* İstanbul’un 150 mahalleye 150 kreş projesi olmadık engellemelerle karşılaştı ve çok azı yapılabildi. 0-4 yaş grubu çocuk sahibi anneye ücretsiz ulaşım kartı verilmesine ise fırsat tanınmadığı belirtiliyor.
* Alevi inancında önemli bir yeri olan cemevlerinin ibadethanelere tanınan bazı haklardan faydalanmasına AK Parti ve MHP engel oluyor.
* İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Çekmeköy’deki 35 dönümlük arazisine okul yapma projesi kabul edilmedi.
* Deprem riski nedeniyle ilgili bakanlık, belediye ve meslek kuruluşlarının yer aldığı Deprem Konseyi teklifi ve kentsel dönüşümün önünü açacak ve yaygınlaşmasını sağlayacak çatı katlarıyla ilgili teklif AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi.
Zor iş
Daha fazlası var ama uzatmanın anlamı yok. Üstelik seçmen gündelik hayatında bizzat yaşayarak görüyor. AK Parti bu engelleme yoluyla siyasal iktidarının ömrünü bir dönem daha uzatmayı umuyor. Göstergeler bunun ters tepmekte olduğunu, toplumsal desteğinin kemik seçmenine doğru daraldığını gösteriyor.
Yazıyı bitirirken, konunun HDP ile bağına da işaret etmek gerekiyor.
Seçimin kilit partisi olduğunun iktidar da farkında. Belediyelerine çoktan el koydu. Yetinmedi kapatma davası açtı. Tamamen devreden çıkarmak istiyor. HDP direniyor. CHP’nin onu Kürt Sorunu’nun çözümünde parlamentodaki demokratik ve meşru muhataplardan biri olarak görmesi iktidarın hesabını bozuyor. Bu şartlarda iktidarın, Kürt seçmenin aklını çelecek maharet göstermesi zor iş.
Sonuç olarak, AK Parti’nin bir yandan muhalif belediyeleri hedef alırken, öte yandan HDP ile Millet İttifakı’nın meşru ve demokratik ilişkisini, cılkı çıkmış “terörün siyasi ayağıyla işbirliği” diyerek suçlaması, seçimde onu kaçınılmaz akıbetinden kurtaracak gibi görünmüyor.