Çıkmaya karar verdiği helalleşme yolculuğunun henüz başında olan Kılıçdaroğlu’nun hararetli bir tartışmaya sebep olduğu muhakkak. Ne var ki destek ya da itirazlarda baş vurulan argümanlar, helalleşme kavramı üzerinde bir mutabakatın olmadığına işaret ediyor ve bu mutabakat sağlanmadan da yersiz tartışmalar sona ermeyecek gibi görünüyor. Aynı masa etrafında, aynı kavram üzerinden konuşurken farklı şeyler tahayyül edince en iyi ihtimalle anlaşmış gibi yapılıyor ancak ötesine geçilemiyor. Bu sebeple öncelikle “helalleşme” kavramını ele alarak başlamakta fayda var.
Helalleşme kelimesi müşareket ifade eden bir fiil; birbiri üzerinde olan şahsi hakları teslim ederek bağışlamak, gönül rızasıyla ve vicdanı tatmin olmuş bir biçimde anlaşmak anlamına geliyor. Sanılanın aksine kuru kuruya “Hakkını helal eder misin? Helal olsun, ettim gitti” şeklindeki bir pratik helalleşme olmuyor. Helalleşme, öncelikle karşılıklı veya tek taraflı işlenen hak ihlallerinin tespit veya itiraf edilmesi, sonrasında bu hakların telafi yollarının aranması ve son olarak hakkı ihlal edilen tarafın-tarafların haklarını alması veya onlardan gönüllü olarak feragat etmesiyle meydana geliyor. Böylelikle helalleşme hesaplaşmayı da içinde barındırdığı için “Helalleşme istemiyoruz, hesaplaşma istiyoruz” şeklindeki itirazları da boşa çıkarıyor.
Kamusal hak ihlalleri ise helalleşmenin konusu değildir. Modern hukukta olduğu gibi İslam hukukunda da şahısların hak ve mağduriyetleri ile sınırlı olmayan hak ihlalleri ancak mahkemede çözülür.
Ancak bazen helalleşme mahkemede aklanmaktan veya hukuken haklı olmaktan çok daha kıymetli ve gereklidir. Örneğin kamuda başörtüsü yasağı sürerken, kadınların en temel haklarından mahrum bırakılmasını savunanlar veya memleketin herkes kadar sahibi olan Ermeni, Yahudi ve Rum vatandaşlardan Varlık Vergisi’ni ödeyemeyenleri yaka paça toplama kamplarına gönderenler… Onlar, “Ne yapalım zamanın koşulları öyle gerektiriyordu” diyerek işin içinden çıkabilir ve bu durum dönemin kanunlarına uygun da olabilir ama helal değildir ve helalleşme gerektirir.
İslam inancında kul hakkı, Allah’ın huzurunda hesabı sorulacak ve affedilmesi, hakkı geçenin hakkını helal etmesine bağlı günahlardan sayılmıştır. Ancak bu helalleşmenin ahirete bırakılmadan dünyada gerçekleşmesi, taraflar arasında af yolunun tutulması ayet ve hadislerde teşvik edilmiştir. Yani daha güncel tabirle “Bu konuda nas ortada, sana bana ne oluyor!” bile denebilir.
Ancak ‘helal’, her ne kadar İslami terminolojiye ait bir kavramsa da her inanç, ideoloji veya toplumda karşılığı olan, insanlığın ortak, evrensel ve kadim bir değeridir. Hal böyleyken helalleşme ille de İslam çerçevesinde değerlendirilmek durumunda değildir.
Meseleyi her şey zıddı ile kaimdir kaidesi uyarınca daha anlaşılır kılmak için ‘helalleşmemek’ üzerinde de durmak gerekir. Helalleşmemek hataları inkâr etmek veya ihlal edilen hakları yok saymaktır. Helalleşmeyi içselleştirmemiş olanlar veya helalleşme karşıtları, hataları ile yüzleşemeyen kibir abidelerinden başkaları değildir çünkü hatasızlık hiç kimse için söz konusu olamaz.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na gelince… Türkiye’nin en eski ve bugün iktidara en yakın partisinin genel başkanı “Helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım” dedi ve ardından yaptığı ikinci açıklamayla da bu helalleşmenin bir tarafını sadece kendi partisi ile sınırlı tutmadığını açıkladı. Kılıçdaroğlu aynı konuşmada verdiği örneklerle yolculuğunu üzerinde hakkı bulunan her kesimi kapsayacak şekilde geniş bir zeminde tuttuğunu, bunun sadece bir helalleşme değil aynı zamanda bir helalleştirme yolculuğu da olacağını gösterdi.
Kılıçdaroğlu’nun çağrısının hızla gündeme oturmasının ardından itirazlar peşi sıra geldi. Bir yandan “Aman efendim biz ne yaptık, asıl onlar” diye başlayan cümleler duymaya başladık. Oysa biraz düşününce çok iyi biliyoruz ki masum değiliz, hiçbirimiz. Öte yandan “Ne helal edeceğim; hesabını verecekler, hesaplaşacağız” çıkışmaları gördük ki helalleşme bunların hiçbirine engel değil ve helalleşmeme de elbette bir tercihtir. Boğazına kadar kul hakkına batmışların “Helalleşecekse önce şöyle yapsın” şeklindeki telkinleri ise bahse bile değmez; ki zaten ilaçları olsa başlarına sürerlerdi değil mi?
Bir yanda uzun yıllar muhalefet tarafında olmanın verdiği yüksüzlüğün konforuna alışmış ve birden omuzlarına helalleşme sorumluluğu yüklenen bir seçmen grubu… Öbür yanda kendilerine bütün kötülüklerin anası olarak telkin edilen CHP’nin beklenmedik müspet adımıyla karşılaşan başka seçmen grubu… Alışagelmediğimiz bu iki durum, tarafları epistemik bir krizin içine yuvarlamış olabilir ancak aşılacaktır. Kemal Kılıçdaroğlu kavga kutbundan uzlaşma kutbuna, uçlardan merkeze, ifrat ve tefritten makule olan yolculuğunda sebat ederse bu tepki ve itirazları azaltacak ama bitiremeyecektir çünkü uçlarda dolaşan azgın azınlık hep var olur.
Türkiye’de iktidarların gadrine uğramamış bir toplumsal grup veya kimsenin hakkına girmemiş bir iktidar var mı? Pek zannetmiyorum. Kemal Kılıçdaroğlu da zannetmiyor olsa ki işe hepsinin yükünü sırtına alarak başlıyor. Ancak yalnız kalacağını sanmıyorum. Her kesimden geçmişe takılmak yerine helalleşerek geleceğe bakmayı tercih eden ve ölüleri savaştırmak yerine yaşayanları barıştırmak isteyen herkes bu yükü paylaşacak veya kavgadan daha fazla ekmek çıkaramayacağını görenler paylaşmak zorunda kalacaktır. Umudum ise Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu adımının bir kelebek etkisine sebep olması ve bu iklimin Türk siyaseti başta olmak üzere topluma hâkim olması yönünde.
Peki ya kandırılırsak? Öncelikle, millet olarak böyle durumlara neyse ki idmanlıyız, bizim için yaşanmamış bir deneyim olmayacaktır. İkincisi, kaybedecek hiçbir şeyimiz yok, karşımızda sadece “Helalleşelim” diyen bir lider var. Bir genel başkan olarak bu adımı siyasi fayda sağlamak üzere atmış olsa bile yadırganmayacak bir insandan söz ediyoruz; fakat o bunu bir strateji olarak veya saraylarda oturmak için yapmadığını da söylüyor. Kaldı ki ona sonuna kadar güvendiğimizi veya ölümüne inandığımızı kim söyledi ki? Türk siyaseti bize kimsenin peşine takılıp sorgulamadan gitmemek gerektiğini, kimseye “sevdalıyız sevdalı, aşığız be” seviyesinde tâbi olmamayı çoktan öğretmedi mi?
Son olarak, annemin 2014’te oy pusulasında mührü yanlışlıkla CHP’ye bastığını ve yeni bir pusula alma imkânı olmadığı için oyunu geçersiz sayılacak hale getirerek verdiğini hatırlatarak ilave edeyim: Annemi Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek üzere, kendi jenerasyon ve sosyal çevresinden bir örneklem kabul ederek aradım. Helalleşme çağrısını ilk defa benden duyduğunu ve çok şaşırdığını söyledikten sonra “Sıraladığı bütün bu hak ihlallerini yok saymasındansa böyle bir adım atması çok daha iyi” dedi ve “İnşallah rozet takmaktan öteye geçer” diye de sitemkâr bir temennide bulundu.
Başta Kemal Bey olmak üzere helalleşme yolunu seçen herkese başarı ve kolaylıklar dilerim.