Şehir savaşları sona erdikten sonra ordu dikkatini kırsal alanlara kaydırdı. PKK’nin hazırlık ve geçiş üssü olarak kullandığı alanlarda büyük bir operasyon başlattı. Hükümet ve ordu kaynakları, gayenin PKK’nin ikmal yollarını kesmek ve kentlerde eylem yapmayı mümkün kılan kaynakları kurutmak olarak açıklıyorlar.
Şehirde ve kırsalda alınan yoğun güvenlik tedbirleri ve yapılan operasyonlar PKK’nin eylem biçimlerine doğrudan tesir ediyor. Kentlerde kitlesel eylemler yapamayan ve kırsalda da –eskiden olduğu gibi- karakol baskınları gerçekleştiremeyen PKK, bombalı eylemlere hız veriyor. PKK, şehir merkezlerinde güvenlik güçlerine dönük bombalar patlatıyor. Bombaların hedefi bazen bir servis aracı, bazen de bir karakol veya emniyet müdürlüğü oluyor.
Bombalı saldırıların mantığı belli: PKK, kendisi açısından az bir zayiatla (!) çok ses çıkarıyor. Varlığını ve mücadele gücünün yüksek olduğunu gösteriyor. Destekçilerinin motivasyonunu diri ve ayakta tutmaya çabalıyor. Her yöresinde bombaların patladığı ve insanların kendini güvende hissetmediği bir ülke algısını derinleştirerek Türkiye’yi ekonomik bakımdan da sekteye uğratıyor. Eylemleri sürekli ve yaygın kılarak hükümete karşı öfke ve hoşnutsuzluğu büyütmeyi istiyor, vs.
Ölüm-kalım meselesi
Bombalar, Türkiye’ye zarar veriyor. Toplumun moralini bozuyor. Zaten yükseklerde seyreden siyasi tansiyonu daha da yükseltiyor. Hak ve özgürlük alanlarını daraltıyor. Turizmi torpilliyor, ekonomiye darbe vuruyor. Fakat zarar gören sadece Türkiye değil. Bizatihi kendi bombalarının PKK’yi vurduğu üç önemli alan var:
1. PKK yöneticileri temel hedeflerinin Erdoğan’ı yıkmak ve AKP’yi iktidardan düşürmek olduğunu defalarca açıkladılar. Sokağa taşınan savaş da, art arda patlatılan bombalar da bu amaca matuftu. Ancak ortaya PKK’nin öngördüğünden farklı bir sonuç çıktı. Zira Erdoğan’ın ve AKP’nin iktidarı daha da sağlamlaştı. Neden?
Siyasetin revaçta olduğu dönemde HDP’nin gücü daha önce hayal dahi edilmeyen bir noktaya taşındı. AKP ise kuvvet kaybetti ve 2002’den beri ilk defa tek başına iktidar olmaya yetecek bir çoğunluğa erişemedi. Çatışmaların yaşanmaması ve siyasi hayatın görece normal bir hatta ilerlemesi, AKP seçmeni de etkiliyordu. Seçmen AKP’ye daha sorgulayıcı ve eleştirel yaklaşıyor, yanlışlarını gördüğü noktada destek vermekten imtina ediyordu.
Lakin 7 Haziran’dan sonra tablo değişti. PKK, çatışmaya geri döndü. IŞİD saldırılarını artırdı. Dış dünyadan Türkiye’ye dönük eleştirilerin tonu sertleşti. AKP seçmeninde ülkenin içten ve dıştan sıkıştırıldığı düşüncesi güçlendi, varlık ve gelecek kaygısı baş gösterdi. İş bir ölüm-kalım meselesine dönüştüğünde Erdoğan’a ve AKP’ye ilişkin eleştiriler askıya alındı ve AKP seçmeni varlığı muhafaza etmek adına partisinin etrafında kenetlendi.
Hâlihazırda bu psikoloji hâkimiyetini devam ettiriyor. PKK’nin sıktığı her kurşun, patlattığı her bomba insanların beka endişelerini azdırıyor. Muhalefet partileri, toplumun yarısını oluşturan AKP tabanına değecek, onlara güven telkin edecek, onların korkularını dindirecek bir söylem üretemiyor. Ufukta AKP harici bir iktidar alternatifi de görünmüyor. Mevcut halde AKP tabanı kendisini çıkmazdan çıkaracak tek güç olarak partisini görüyor ve ona daha çok sarılıyor. Bu da Erdoğan’ın iktidarını tahkim ediyor.
Hülasa, PKK ve HDP’nin Erdoğan’ı güçten düşürmek için niyetlendikleri hamle, Erdoğan’ın daha fazla güçlenmesi sonucunu doğurdu. “Seni başkan yaptırmayacağız” diye çıkılan yolun vardığı durak, şimdilik, Erdoğan’ın fiili başkanlığı oldu.
Kazanımları yitirmek
2. Çözüm süreci bütün topluma kazanımlar sağladı. PKK de bu süreçten en fazla istifade eden yapıların başında geliyordu. Silahların sustuğu ortamda PKK çok büyük kitlelere ulaştı. Toplum üzerindeki nüfuzu arttı. Yalnızca Doğu’da değil Batı’da da etki alanını büyüttü. Siyasi söylemi belirleyen güçlerden birine dönüştü. Psikolojide üstün bir konuma oturdu. Dış dünyada da PKK’ye güçlü bir destek vardı. Türkiye’de silahlı mücadeleyi bitirme yönündeki tercihi destekleniyor, PKK’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması için kampanyalara düzenleniyordu.
Bombalar, bu siyasi manzarada önemli değişimler yarattı. PKK, kitlesini büyütme olanağını kaybetti. Bölgedeki fiili egemenliği törpülendi. “Türkiyelileşme”, “demokratikleşme”, “özerklik”, vb. söylemlerinin üzerindeki yaldızlar döküldü, bunlara inanmaya talip olanların sayısı azaldı. Psikolojik üstünlüğünü yitirdi. Dış dünyada elde ettiği sempati de düşüş trendine girdi. Suriye’deki iç savaş nedeniyle PKK’nin bağlantıları hala güçlü. Ama doğrudan destek verenler bile PKK ile PYD arasında bir ayrım yapma ihtiyacını hissediyorlar. Keza artık kimse PKK’nin terör örgütleri listesinden çıkarılması için lobi yapmıyor, yapamıyor.
Gri alanı yitirmek
3. 2002’den beri iki partili (AKP ve HDP) bir siyasi yapının hüküm sürdüğü bölgede üç tür tabandan söz edilebilir: AKP tabanı, HDP tabanı ve gri alan. Hendekler, barikatlar ve bombalar, bu üç tabanın siyasi tasavvur ve kararların şekillenmesinde önemli bir rol oynadı/oynuyor. Şöyle ki: AKP tabanı, PKK’nin yapıp ettiklerini kendisi için büyük bir tehdit olarak algılıyor. Tehdit karşısında partisine daha fazla kenetleniyor, yanlışlarını daha az gündeme taşıyor ve bazı konularda eksik ya da hatalı bulsa da partisine daha fazla destek vermek mecburiyetinde hissediyor.
HDP tabanı, 7 Haziran sonrasında olan-bitenden rahatsız. Aslında bir bütün olarak otuz yıldan fazla bir süredir sürmekte olan çatışmalı halden duyulan bir rahatsızlık, bir bezginlik var. Partisinin bu süreçte üzerine düşeni gereği gibi yerine getirmediği kanısında. Beklediğini bulamamaktan veya aldatılmaktan kaynaklanan bir serzeniş, partisiyle arasına bir mesafe koyma hali söz konusu. Ama bu, partisinden tamamen elini kestiği veya partisine sırt çevirip AKP’ye kaydığı anlamına gelmiyor. Zira bu taban AKP’nin siyasetinden memnun değil. Dolayısıyla oluşan mesafenin ne kadar açılıp, ne kadar kapanacağını her iki partinin bundan sonra izleyeceği siyaset tayin edecek.
Gri alan ise, kemik AKP ve HDP taraftarı olmayan, partilerin tavır ve diline bakarak oyunun rengini tayin ediyor. Hatırı sayılır bir orana tekabül eden bu kitle, PKK’nin barikat, hendek ve bombalarından sonra ciddi bir korkuya kapıldı. PKK’nin korkutmaya ve sindirmeye dayalı siyasetinin kendisine bir hayat hakkı tanımayacağını, PKK’nin tamamen egemen olması halinde kendi topraklarında yaşama imkânının ortadan kalkacağını düşündü.
PKK’nin yüreklerine korku saldığı bu kesimin yeniden HDP’ye sıcak bakar hale gelmesi güç. Dolayısıyla hendekler, barikatlar ve bombalar, PKK’nin potansiyel desteğini eriten bir işlev gördü.
Devam edeceğim…