Hınç

 

 

Sade ben iki yazı yazdım ama sonu yok. Bir ay olmuş bile.

 

https://www.serbestiyet.com/yazarlar/ihsan-bilgin/osman-kavala-825383

 

Ne yazılsa az: Herhangi bir hayırsever değil, maddi ve manevi olanca varlığını içinde yaşadığı sosyal dünyanın zaaflarını telafi etmenin hizmetine sunmuş varlıklı bir iş-insanı. Varlıklı deyince de herhangi bir zengin değil, İstanbul’un köklü sermaye gruplarından birinin yöneticisi. Hatta soyadı o grupla aynı olduğuna göre o grubun da sahiplerinden. Soros’un yaşadığımız kapitalist dünyanın temel bileşenlerinden mali sermayenin kendisi problem edilmeden onunla meşgul iş-insanlarından biri olarak şeytanlaştırılma saçmalığını ayrıca konu etmiştim. Olsa olsa Shakespeare’in zamanında karakteri Shylock’un zekasıyla ağızlarının payını verdiğini zannettiği bir softalığın günümüz koşullarında yeniden-üretilmesinden başka şey olmadığı kanısındayım.

 

 

https://www.serbestiyet.com/yazarlar/ihsan-bilgin/soros-kimdir-vebali-midir-826169

Yönettiği sermaye grubunun başlıca faaliyet alanları arasında finans yokken Türkiye’nin Soros’u diye anılması katmerli bir saçmalık. Soros’la paylaştığı yegane kamusal değer demokrat bir aydın olarak sosyal felsefeci Karl Popper’in “açık toplum” ideali. Grubun varlığının hem yöneticisi hem de sahibi olduğunu söyledim. Sermaye zaten sabit olmayıp kendini yatırımlarla çoğaltan varlık olmasıyla herhangi servetten ayrışıyor. Sermaye olarak kendini sürekli çoğaltarak yenileyen kurumsal yapı babası Mehmet Kavala tarafından kurulup 80’lerin başındaki kaybıyla Robert Kolej ertesi İngiltere’deki tahsili sırasında Marksizme meyletmiş oğlu Osman Kavala’nın yönetimine geçmiş. Dolayısıyla Osman, servetini başka ihtiyaç sahipleriyle de paylaşan bir hayırseverden fazlası. Önce aydın bir demokrat olarak ulaşılabilir çevresindeki ihtiyaçları gözleyip, sınıflandırıp sorunsallaştırarak noktasal müdahalelerle eşik atlatılabilir görünenlere imkanları ölçüsünde destek oluyor. Pek de az olmayan imkanlarını ve inisiyatifini devlet insanlarının taşıması gereken rasyonel değerlendirme ölçütleriyle projelendirerek engellerin bertaraf edilmesiyle sorunların giderilip, kurumsal işleyişin akıcılaştırılması yani kurumsal sürdürülebilirlik teşvik ediliyor. Dolayısıyla kızıl yakıştırması Soros gibi bir saçmalık değil, çünkü ait olduğu sosyal sınıfla çelişse de angaje ve şuurlu bir sosyalist.

 

 

Özetle sahibi olup yönettiği maddi manevi varlığa bir tür kamusal kapasite gibi bakıp yönetmeye alıştırmış kendini. Yaşam çevresine giren sorun alanlarıyla ilgili şöylesi üç kademeli bir davranış kalıbı benimsemiş olarak reaksiyon veriyor: 1. Bu konuda neler yapılabilir? 2. Bu çerçevede yönettiğim maddi/manevi kapasiteyle benim yapabileceğim nedir? 3. Bu kapasiteyi burada kullanmasam yerine neler yapabilirdim?

Siyasetçi, bürokrat veya teknokrat: Bir devlet insanının inisiyatifi altındaki kamu kaynaklarına davranması gerektiği gibi davranıyor kendi öz varlığına. 90 küsur yıldır 20 milyonlardan 80’lere çıkmış taze bir toplumun ortak kaynaklarının sahibi devlet böyle yönetilse hayal etmeye muhayyilemiz yetmeyecek yerlerde olurduk. Sanırım ona duyulan hayranlık kadar hınç da farklı bakımlardan özlenen ideallerin maddeleşmiş yaşayan örneği olmasıyla ilgili. Yeşilçam filminde hali vakti yerinde, genç, yakışıklı, akıllı ve iyiyi oynamıyor. Kanlı-canlı yaşayan, basbayağı ulaşılabilir mesafede bir adam… Sadece çelişik iki kimlik iş-insanlığıyla sosyalistliği birleştirmiyor kişiliğinde, sevap hanesi şişkin bir hayırsever zengin de değil sadece… O kimliklere hiç aday olmamış ve olmasına gerek duymayan bir hayat sürdürdüğü besbelli, ideal bir kamu yöneticisi, herkesin önce aday sonra rol sahibi olarak içini dolduramadığı politikacı, bürokrat, teknokrat kimliklerinin içini adayı da aktörü de olmadan durduğu yerden doldurmuş, neredeyse bir asil. Üstelik öyle doğmamış, olmuş. Kont, dük, ağa değil, adeta yaşayan ideal. Politikacısından, bürokratına, gazetecisine, iş-insanına hararetle ve elbirliğiyle şeytanlaştırıcı sıfat arayışı boşuna değil. Bulamadıkça eski manasız köhne yakıştırmalarını sandıklardan çıkarıp çıkarıp sürüyorlar piyasaya. Patinaj yaptıkça daha da gülünç olduklarının farkındalar. Partide havuza düşüp yarım kalan sohbeti bir şey olmamış gibi havuzun içinden sürdüren bir Peter Sellers sahnesi gibi sürdürüyorlar, ikisini de bile isteye olup sahiplendiği kızıl ve iş-insanı haricindeki tutturulamamış manasız yakıştırmalarını.

 

 

Ama iddiaya hazırım, konuşmadan, bahsetmeden duramayacaklar. Tipik star-magazin diyalektiği: Bahsetmeyi sürdürmenin ona yaklaştıracağını zannedecekler, ama yaklaşamayınca da vazgeçmeyecekler. O hıncın başta kendileri için inandırıcı bir karşılığını bulmadıkça da rahat etmeyecekler.

 

 

Ne yapalım etmeyip sanki üstleri hiç ıslanmamış gibi parti keyiflerini sürdürsünler.

Osman’dan yana bir kuşkumuz yok. Hesabı verilemeyecek şeyi yapmaz. Yaptığının da hesabını zaten verir nasılsa.  

 

 

 

    

- Advertisment -