Ana SayfaYazarlarHüzünlüyüm, öfkeliyim

Hüzünlüyüm, öfkeliyim

 

Etrafına yaşam sevinci saçan, arkasında güzel bir ses bırakıp giden Ozancan… Gözlerinin içi gülen, aydınlık yüzlü Hukuk Fakültesi öğrencileri… Nusret ve Zeynep… Doğduğunda babasını kaybeden, ayakta kalabilmek için annesiyle sımsıkı birbirine tutunan, adı gibi “peri” Destina Peri Parlak… “Kızım neredesin?” telâşı yaşayan annesini “Anne otobüse bindim” diyerek teskin etmeye çalışan Elvin… Daha onlarca, yüzlerce hikaye… İçimizi acıtan.

 

 

Bazan donar kalır, bir şey söyleyemezsin ya! “Ama neden?” diyecek mecalin dahi kalmaz ya! Hüzünlüyüm… Öfkeliyim… İşte o moddayım.

 

                                                                             *          *          *

 

Siyasal şiddet icrasında etkili üç öğe vardır: Saldırgan(lar), mağdur(lar), tanık(lar)… Siyasal şiddet eyleminde meşruiyeti tanık belirler. Eğer tanık kendisini mağdurla özdeşleştirip eylemi canice buluyorsa, saldırgan amacına ulaşmaz. Ancak tanık (medya, kanaat önderleri, kamuoyu, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri vb) saldırganın eylemini “izah edici,” “gerekçelendirici,” “bazı sebeplere bağlayıcı” açıklamalar getiriyorsa, siyasal şiddet ayıplanmadığı, kınanmadığı için yeniden hayata geçme “yüzü” bulur.

 

Öte yandan, saldırganın mağdura uyguladığı zalimlik de hayata geçirdiği şiddetin haklı olup olmadığını belirler. Mağdurlarla kendilerini özdeşleştiren tanıkların varlığı siyasal şiddetin meşruluğunu yok eder. Buna karşılık saldırganın mağdurun yok edilmesi konusunda tanıkları ikna etmesi, meşruiyet üretir. Arendt’e göre şiddet doğası gereği araçsaldır. Tüm diğer araçlar gibi, daima amacın rehberliğini gereksinir.

 

                                                                              *          *          *

 

Yukardaki sebeplerle, Ankara’da insanlığa karşı işlenen suçtan sonra en çok Kürt politik aktörlerinin takındığı tutumları merak ettim. Çünkü saldırgan-mağdur-tanık üçgeninde tanıklardan birinin söyledikleri, saldırganın eyleminin “ahlâkını” belirleyecekti. İlk açıklama HDP’den geldi. Aklı başında, herkesin altına imza atacağı kısa ve özlü bir açıklamaydı. Açıklamada üç boyut vardı. Saldırı vahşi bir eylem olarak tanımlanıyor, kınanıyor, “bizleri kardeşlikten uzaklaştıramayacağı” vurgulanıyordu.

 

DTK’nın yaptığı yazılı açıklama da kısa ve özdü. Ancak daha resmi ve soğuk bir tonu vardı. DTK saldırıyı şiddetle kınıyordu; ancak bu kınamayı, saldırının neden meydana geldiğinin de gözlerden uzak tutulmaması temenni ediliyormuş izlenimi veren şu cümleler izliyordu:

 

“AKP hükümetinin halklarımızın kardeşliğine yönelik olarak içte ve dışta yürüttüğü savaş politikalarının, Türkiye'yi bu tür saldırıların hedefi haline getirdiği tespitini yenileyerek; hükümet yetkililerinin ısrarla sürdürmek istediği bu yanlış politikalarını bir kez daha gözden geçirmeye davet ediyoruz."

 

Ancak bütününe bakıldığında, DTK açıklaması da HDP açıklaması gibi “aklı başında, herkesin altına imza atacağı” bir metindi.

 

                                                                             *          *          *

 

Fail-mağdur-tanık üçgeninde tüm tanıkların sivillere yönelen faili kınaması ve ayıplamasına rağmen, şiddeti bertaraf etmede başarılı olamıyoruz. Çünkü üç hata yapıyoruz.

 

Birinci hatamız, şiddeti eylem ahlâkı üzerinden değil, eyleme gösterilen abartılı tepkiler üzerinden değerlendirmek. Örneğin sivil kayıplarla biten eylemi teşvik etme sonucu doğuran milletvekilini “ahlâken” eleştirmiyoruz, ama onun taziyeye katılmasına gösterilen tepkiyi “problem” yapıyoruz. Bu da dikkatlerin failin ve yarattığı mağduriyetin üzerinde yoğunlaşmasını engelliyor.

 

İkinci hatamız, eylemin tanıklar arasında tartışma yaratmak amacıyla da işlenmiş olabileceğini gözardı etmek. Bazan fail öyle bir eylem koyar ki, tanıklar arasında tartışma ve ayrışmayı hedefler.

 

Üçüncü hatamız, şiddet sonrası güvenlik zafiyetine aşırı vurgu yapmak ve istifa çağrılarında bulunmak… Bu tür çağrılar toplumda yeterince korunmadığımız hissi doğurabilir. Bu hissiyat da kitlelerin “düşmana” karşı harekete geçmesine yol açabilir. (Samimi güvenlik sorgulamaları tabii gereklidir. Ancak bu sorgulama, toplumsal kaygı artışını aşırı teşvik eden tonda olmamalıdır.)

 

                                                                           *          *          *

 

Ankara’daki saldırının iki mesaj kodladığını düşünüyorum.

 

(1) Türkler batıda Kürtlere saldırsın, böylece iç savaş ortamı oluşsun.

 

(2) Kürt sorununun çözümü için çok stratejik bir aktör olan Hakan Fidan istifa etsin.

 

Saldırının arkasındaki zekâ, bizim istediği gibi davranmamızı başarırsa amacına ulaşacak.

 

- Advertisment -