2003 yılının Eylül ayıydı. Tahran’da çoğu hapisten çıkmış bir grup gazeteci ve yazarla buluşmuştuk. Değişik siyasi ve ideolojik eğilimlerden 30 kadar insan, Türkiye’de “Doğu Konferansı” başlıklı bir inisiyatif oluşturmuş, komşu ülke aydınlarıyla görüşmeye başlamıştık.
İranlı aydınlara, ABD’nin Irak’ı işgaline karşı bir dayanışma platformu oluşturmayı önerdik. İran’ın önemli gazetelerinde ve haber ajanslarında üst düzey yöneticiliklerde bulunmuş ve cezaevinden henüz çıkmış aydınlardan, hiç unutmadığımız bir karşılık almıştık: “Eğer yalnızca Amerika’ya karşı bir ortaklık istiyor ve demokrasiyi dahil etmiyorsanız, biz yokuz. Bu ülkeyi yıllardır yönetenler de Amerika’ya karşı. Ülke içinde baskıcı rejimlerini gizlemek ve haklı kılmak için ABD’'yle mücadelenin arkasına sığınıyorlar. Demokrasi içermeyen bir anti emperyalizmin, nasıl tehlikeli bir oyuna dönüşebildiğini, yaşayarak görüyoruz.”
“Yabancı güçler”
İran’daki son gelişmeleri izlerken, Tahran’da, iktidarı elinde tutanların, göstericilere yönelik “Yabancı güçlerin oyunu, Amerika kışkırtıyor” sözlerini duyunca, muhalif aydınların 14 yıl önceki sözlerini hatırladım.
İran’da baskıcı bir rejim var. İktidardaki mollalar, kendi inançlarını, din anlayışlarını iktidarlarını sürdürebilmek için dayatıyorlar. Sokaklarda örgütledikleri paramiliter güçlerle, korku rejimini sürdürüyorlar. Yönetimin en tepesindeki dini lider, bir din adamları grubu tarafından seçiliyor.
Dini lider, seçimle gelmiş Cumhurbaşkanını ve Meclis’i kendi denetimi altında tutuyor, yetkisizleştiriyor. Her baskı rejimi gibi, İran’daki iktidar da toplumsal tepkilerden aşırı bir rahatsızlık duyuyor. Daha önce de, bu rejim, muhalifleri çok sert önlemlerle cezalandırdı, gösterileri şiddetle bastırdı.
ABD bahane
Tahran, kitlelerin gösterilerini, “Amerikan oyunu” diyerek, itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Gösteriler bastırılırsa, “emperyalizm işbirlikçilerini bastırdık” denilecek.
Türkiye’deki bazı yorumculara ne demeli? “Emperyalizmin tezgahı", “dış güçlerin kışkırtması” gibi kalıplar dillerden düşmüyor. Eziyet çeken, yoksullukla boğuşan, tek tipleştirilmeye çalışılan, doğru dürüst internet bile kullanamayan bir halktan doğan bir tepki hareketi var.
Tepkinin nedenlerine ve hedeflerine dair farklı yorumlar yapılabilir. Gözden kaçırdığımız noktalar olabilir. Batının rolüne dair analizler ve karşılaştırmalar üretilebilir.
Halktan yükselen tepkiyi anlamak yerine, meseleye statükoya sarılan bir yerden bakanların amacı ne? Baskı rejimlerine bahane üretmek yerine, halkın psikolojisi üstüne düşünmek ve çözümün demokraside olduğunu kabul etmek…
Bu kadar mı zor?