1997 1 Mayıs’ıydı. Çağlayan Meydanı’nda yapılan mitingde sol grupların büyük bir bölümü alana girmemişti. Aslında bu grupların alana girme, mitinge katılma gibi dertleri de yoktu. Bütün olay sol fraksiyonların birbirlerine “biz sizden daha iyi pankartlar hazırladık, daha kalabalığız ve daha iyi organize olduk” demek içindi. 20 yıldan fazla bir süredir İstanbul’da 1 Mayıs izleyen ve katılan biri olarak iddia ediyorum, bizdeki 1 Mayıs’ın anlam ve önemi budur. Bir de Taksim Meydanı’na çıkma eylemidir ki, Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki ucuz bira satan barlarda “Biz Taksim’e girmek için direndik. Siz direnmediniz” mevzusu farklı örgütler arasında bir sonraki 1 Mayıs’a kadar konuşulur. İşte elitlerin Gezi deneyimi yaşamadığı ve bu toplumsal nümayişlere ilgi göstermediği o 1 Mayıs 1997’de yine olağan görüntüler yaşanmıştı biz gazeteciler için.Polis telsizinden Kasımpaşa’dan Çağlayan’a çıkmak isteyen “radikal” grupları dağıtma emri çıkmıştı. O sırada “radikal” sol bir örgütün pankartını taşıyan, büyük bir şirkette muhasebe müdürü olan arkadaşımı uyarmıştım. Yakalansa işinden olmak bir yana, “Bu yaşta ne işin var senin orada” laflarına muhatap olmak zorunda kalacaktı.Kısa bir süre sonra polis panzerleri su sıkarak göstericilerin üzerine saldırdı. Panzerlerin arkasından gelen polisler göstericilere ayırt etmeksizin vuruyordu. Ben elimde fotoğraf makinesiyle dört ayak şekilde Perpa’nın tam karşısındaki yamaca tırmandım. Bir yandan da fotoğraf çekiyordum. Tek katlı bir evin duvarına yaslanmıştım. Göstericilerden bir kız yanıma gelip sağ tarafıma sığındı. Sonra bir başka eylemci genç kız daha o yamacı çıkarken dört çevik kuvvet polis tarafından yakalandı. Gözümün önündeydi. Polislerden biri “Çekersen ananı… “ dercesine baktı bana. Elim deklanşöre dokundu, göbeğimde fotoğraf makinesi. Bir daha bir daha… Dört polis o sırada genç kızı vahşi bir şekilde dövüyordu. Tekme, sopa Allah ne verdiyse… Dövmekten yorulan dört polis, kızı yamaçtan aşağıya yuvarladı. 20-25 metre yuvarlanarak yola indi kız. Aşağıda bekleyen polisler kızı tutup aldılar. Orada bulunan gazeteciler olayı görmüştü. Ertesi gün bir gazetede kızın fotoğrafı çıktı. Fotoğrafın başlığı ise “Polisin şefkatli eli” idi. Haberin çıktığı gazete Hürriyet’ti. Hani son yıllarda birden bire devrimci olduğunu hatırlayıp solculuk taslayan Hürriyet.Hayata Dönüş operasyonlarında, cezaevlerinde yakılan insanların fotoğraflarının altına “Örgüt kararıyla kendilerini yaktılar’’ manşetleri atan Hürriyet… Ha keza bir yıl önce Kadıköy’de yapılan 1 Mayıs’ta üç kişinin ölmesini görmezden gelip, göstericilerin dükkanlara saldırmasını manşetlerine taşıyan Hürriyet ve diğer gazeteler. Sabah erken saatte Hasanpaşa’da polisin arama sırasında üç kişiyi öldürmesi bu gazetelere göre olağan bir durumdu ve birinci sayfada yer verilecek kadar önemli değildi.Peki, ne oldu da Hürriyet “Bugün bayram gazdan kaçın çocuklar” manşetini atıyor bu günlerde. Birden bire ak sakallı bir dede rüyalarına girip Hürriyet’in editoryal kadrosunu devrimci mi yaptı? Aslına bakarsanız değişen bir şey yok o cephede. Hürriyet yine aynı Hürriyet. İnsanların algılarıyla oynamaya devam ediyor her zamanki gibi… Büyük sermaye ve bu bütün olup bitenleri “Bana dokunmayan yılan bir yıl yaşasın mantığıyla” izleyen eğitimli orta sınıf çoğunluk “Gezi” ile birlikte sokağı keşfetti. Hatta öyle keşfettiler ki AKP ve Erdoğan’ı bu sokak eylemleriyle devireceklerine inandılar. Burada itici gücü ise bire bir gördüklerinde iğrendikleri o kenar mahallede yaşayan ve asi olan gençler oluşturdu. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan bu gençlerin sapanlarının arkasına saklanarak “darbe” yapacaklarına inanıyorlar…. Devrim değil darbe diyorum özellikle. Değişen sadece sevmedikleri bir iktidarı devirmek olacak da ondan. Bu arzu Nişantaşı, Etiler, Cihangir, Bağdat Caddesi seçkinlerine Okmeydanı ve diğer kenar mahalle gençlerini çok sevimli gösteriyor. “Bu ülkede devrim olacaksa Nişantaşı mağazalarından çıkacak’’ der gibiler sanki. İşte Hürriyet bu değişen algıya hizmet ediyor. Koçlar, Boynerler ne zaman makas değişir Hürriyet de işte o zaman aslına geri dönüş yapar. Şimdilerde işi plaza solculuğu yapmak… Yazarları da maşallah hepsi çekirdekten solcu. Geçmişlerini bilmesek bir de. Ah ulan bu hafıza…Bütün bu oyun gözümüzün önünde sergilenirken iktidar ne yapıyor? “Gezi’yi yanlış yönettik” diyen vali aynı yanlışlıklara devam ediyor inatla. İktidar, Taksim’i 30 yıl sonra 1 Mayıs’a açmanın nemasını yiyeceğine korkular üzerine şiddet sevicilere yol veriyor. Şunu unutmamak lazım, AK Parti korkuları yenerek, korkuların üzerine giderek iktidar oldu. Egemenler için o korkunun kendisiydi. Şimdi aynı AK Parti kendisi korku üretiyor. Taksim’in yasal olarak kutlandığı 1 Mayıs 2012’de aklımda kalanlar örgütlerin birbirlerine yaptığı ‘’biz sizden daha kalabalığız’’ caka satmasıyla, eşcinsellerin attığı bir birinden ilginç sloganlardı. Hele o yılki 1 Mayıs’ta atılan “Dünya yerinden oynar ibneler özgür olsa” sloganı vardı ki bunu çalıştığım gazete adına yazdığım izlenim yazısında başlık yapmıştım.Tabuları yıkarak Taksim’i göstericilere açan AK Parti iktidarı hiç şüphe yok ki ‘’12 Eylül’den beter’’ benzetmesini hak etmiyor etmesine ancak koyulan yasaklarla korkuları beslemek algılarla ülke yönetmeyi alışkanlık haline getiren, aslında halkı çok da sevmeyen “bağzı” elitlerin işine geliyor. Seneye yasaksız bir Taksim 1 Mayıs nümayişi dileğimle. İyi bayramlar…
- Advertisment -
Sonraki İçerik