Kütahya Belediyesi'nin yeni evlilere hediye olarak verdiği 400 sayfalık kitap, bazı tartışmaları yeniden gündeme getirdi.
Kitabın içeriğinde yer alan görüşler, erkek egemen, feodal maçoluk kültürünün bildiğimiz söylemleri: Erkek kadından üstündür, kadın erkeğe itaat etmeli, erkeğin seks kölesi olmalı ve ona boyun eğmelidir…
Kütahya Belediye Başkanı Kamil Saraçoğlu, gösterilen tepkiler üzerine, kitabı kendilerinin basmadığını, devletin onayı ile basılan bir kitabı satın alıp dağıttıklarını söyledi. Kitaptaki görüşlerin, Kütahya Belediyesi’nin ya da kendisinin şahsi görüşleri olmadığını, İslam’ın görüşleri olduğunu iddia etti.
Benzer bir öykü, bundan 15 yıl önce yine aynı belediyede ortaya çıkmıştı. Dönemin RP’li belediyesi, bir vaizin erkek hegemonyasını savunan kitabını satın alıp dağıtmıştı. Gerekçe benzerdi: “Dinimiz emrediyor.”
“Dinin emri” bahanesi
Belediye Başkanının, sözünü ettiği türden kitaplardan, piyasada bolca bulunuyor. Sorun, piyasada satılan bu içerikteki bir kitabı, devlet kurumunun satın alarak dağıtması, yani devletin bu düşüncelerin propagandasına para vererek, yayarak destek olması. Türkiye, “feodal” veya “geri” bir ülke değil.
Kadın hakları, insan hakları alanında mücadeleler verilmiş mesafeler alınmış bir ülke. Bu ülkenin dindar olan ya olmayan kadınları, erkek egemen kültürün, "dinin emri" diye sunulmasını kabullenmeyecek kadar, durumun farkındalar. Feodal maço söylemlerin din adına pazarlanmasının zamanı geçti.
Kadınları ikinci sınıf görmek
Erkek egemen kültür bitmiş ve ortadan kalkmış değil. Kadın cinayetlerinin hâlâ bütün acımasızlığıyla sürdüğü, kız çocuklarını küçük yaşta evlendirmeyi kafasına koymuş bir geleneğin kafa kaldırdığı bir ülkedeyiz.
Kadınları köle olarak görmekten zevk alan ve bunun teorisini “din-iman” adına sürdürmeye çalışan kültürün de ciddiye alınacak kadar tehlikeli bir gücü içinde barındırdığını görebiliyoruz.
Eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye yolculuğunun önündeki en büyük engellerden biri de, bu kültür. Toplumun yarısını oluşturan kadınları ikinci sınıf olarak görebilen bir kültürün demokrasi yolculuğunun karşısında dikildiği bir dönemdeyiz.
Kadınlar, bu “egemen” kültürün aşılmasında ve Türkiye'nin eşitlikçi bir demokrasiye uluşmasındaki en büyük gücümüzdür.