Michael Knowles 2017’de bir kitap yayınladı. Demokrat Parti’ye Oy Vermek İçin Nedenler: Kapsamlı Bir Kılavuz başlıklı kitap 266 boş sayfadan oluşuyordu.
Trump’ın da övgüsünü kazanan kitap Amazon’da en çok satılan kitaplar arasına girdi.
Knowles, tahmin edilebileceği gibi muhafazakâr bir yazar ve siyasî yorumcu.
Geçen hafta Rusya’nın Ukrayna işgali hakkında şöyle bir tweet attı:
“Az önce aklıma geldi, bu savaş benim hayatımda medenî ülkeler arasında gerçekleşen ilk savaş.”
Hak ettiği cevabı verenler az olmadı:
“Kaç yaşındasın? Yeni mi doğdun?”
“Aradığın kelime ‘beyaz’ Michael. ‘Medenî ülkeler’ değil, ‘beyaz ülkeler’ demek istiyorsun.”
“Irak kelimenin tam anlamıyla medeniyetin beşiğidir. Farkındasın, değil mi?”
Merak edip baktım, yeni doğmamış, 1990 doğumlu. Geçtiğimiz 32 yılın bütün savaşları onun yaşadığı dönemde gerçekleşmiş. Ama bu savaşların hemen hemen hepsi “medeni” ve “beyaz” bir ülkeyle medenî olmayan ve kahverengiye çalan bir ülke arasında olmuş.
Herifin ne demek istediğini hepimiz hemen anlıyoruz elbet.
Ve işgalin başlamasından bu yana aynı duygu ve düşünceleri dile getirenler, üstelik Knowles gibi saçma sapan bir adam olmayıp bu konuda çok daha hassas olması beklenmesine rağmen dile getirenler oldu.
Bunların belki de en çarpıcısı CBS televizyonunun kıdemli dış haberler muhabiri Charlie D’Agata.
İşgalin ikinci gününde başkent Kyiv’den canlı yayın yaparken D’Agata şöyle konuştu:
“Başka ülkelere saygısızlık etmeyelim, ama Irak veya Afganistan gibi onyıllardır çatışmalara sahne olmuş bir yer değil Ukrayna. Burası nispeten medenî, nispeten Avrupalı bir şehir — kelimelerimi dikkatle seçmem gerek — yani burada böyle şeylerin olmasını beklemiyor insan ya da olmayacağını umuyor.”
D’Agata’nın bu sözleri ettiği sahne Twitter’da neredeyse yedi milyon kez paylaşıldı, gazete ve televizyonlarda haber oldu ve deneyimli muhabir defalarca özür dilemek zorunda kaldı.
Zorunda kaldı çünkü Amerika’da başka ülkeleri bombalamak (Yugoslavya, Irak, Afganistan, Somali, Yemen, Libya, Suriye, vs vs) sorun sayılmaz, ama bu ülkeler hakkında televizyon haberlerinde ırkçı bir laf etmek çok büyük suçtur, en az üç kez özür dilemeyi gerektirir.
D’Agata yalnız değildi. İngiltere’nin başlıca televizyon kanallarından ITV’nin muhabiri Lucy Watson, “Düşünülebilir bir şey değil bu. Burası gelişmekte olan bir ülke, bir üçüncü dünya ülkesi değil. Burası Avrupa!” dedi.
CBS ve ITV ırkçılık yapacak da NBC geri mi kalacaktı?
Kalmadı tabii. Muhabir Kelly Cobiella, Rus ordusundan kaçarak Ukrayna’nın batı sınırından Polonya’ya geçen sivil halktan şöyle söz etti:
“Bunlar Suriye’den gelen göçmenler değil, bunlar Ukraynalı göçmenler… Bunlar Hristiyan, bunlar beyaz, bunlar bize çok benziyor.”
Aynı benzerliği İngiltere’nin Muhafazakâr Parti eski Avrupa Milletvekili olan Daniel Hannan da fark etmiş. Daily Telegraph gazetesindeki yazısında, “O kadar çok benziyorlar ki bize! Zaten insan o yüzden şok geçiriyor. Ukrayna bir Avrupa ülkesi. Vatandaşları Netflix izliyor, Instagram hesapları var, seçimlerde özgürce oy kullanıyorlar ve sansürden geçmemiş gazeteler okuyorlar. Yoksul ve uzak insanların başına gelen bir şey değil artık savaş. Herkesin başına gelebilir.”
Ukraynalıların “bize benziyor” olduğu Fransa’nın BFMTV kanalında da gündeme geldi: “Burada söz konusu olan Putin destekli Suriye rejiminin bombalarından kaçan Suriyeliler değil. Bunlar bize benzeyen, canlarını kurtarmak için arabalarına atlayıp kaçan Avrupalılar.”
Aynı kanalda bir başka muhabir de meseleyi şöyle ifade etti:
“Yirmi birinci yüzyıldayız, bir Avrupa şehrindeyiz ve adeta Irak’ta veya Afganistan’daymışız gibi füzeler uçuyor, düşünebiliyor musunuz?”
El Cezire İngilizce kanalında da göçmenlerin Ortadoğululara benzemediği dikkatlerden kaçmadı. Sunucu şu yorumlarda bulundu:
“Bunlar belli ki savaşlarla çalkalanan Ortadoğu’dan kaçmaya çalışan insanlar değil. Belli ki Kuzey Afrika’dan kaçanlar da değiller. Komşu olabileceğiniz herhangi bir Avrupalı aileye benziyorlar. Şöyle bir bakınca anlaşılıyor, kıyafetlerine bakınca anlaşılıyor, bunlar varlıklı, orta sınıf insanlar.”
Orta sınıf olmanın yanı sıra, Fransız milletvekili Jean-Louis Bourlanges’ın vurguladığı gibi, “son derece kaliteli, entelektüel göçmenler.” Nereden biliyor bunu Jean-Louis Bey? Gözleriyle görüyor! Ortadoğuluya değil de “bize” benzediklerine göre, kaliteli ve entelektüel oldukları anlaşılıyor.
(Bu arada, anlayan sadece Jean-Louis Bey değil. Türkiye’nin en medenî, en beyaz, en sarışın mavi gözlü kişisi, Cumhuriyet’in habis köşe yazarı Mine G. Kırıkkanat da anlıyor. Twitter’da yazdığı gibi, “Keşke bize gelenler de Ukraynalı olsa…”)
Bütün bunlardan ne sonuç çıkarmak gerekir diye düşünürken, Ukrayna’nın emekli bir başsavcısı, David Sakvarelidze, yardımıma yetişti. “Mavi gözlü, sarışın Avrupalı insanların öldürüldüğüne” tanık olduğu için çektiği acıyı dile getirdiğini okudum.
Çıkardığım sonuç şu oldu:
Mavi gözlü, sarışın insanlar birbirleriyle savaşmaz, birbirlerini öldürmez, çünkü medenîdirler.
Mavi gözlü, sarışın insanlar bazen kara kafalı, siyah gözlü, kara kuru insanlarla savaşmak zorunda kalır, çünkü bunlar medenî değildirler.
Bu kara kuru insanlar ayrıca sürekli birbirleriyle de savaşır.
Sonra da bu kara kuru insanlar kalitesiz göçmen olup mavi gözlü, sarışın insanların başına bela olur. Maalesef.