Ana SayfaYazarlarİkarus’un sevinci, Daidalos’un ihtiyatı

İkarus’un sevinci, Daidalos’un ihtiyatı

 

Kürt sorununda çok tarihi bir noktadayız. Ya İkarus’un sevinciyla ya da Daidalos’un ihtiyatı ile hareket edeceğiz. İlki kaosa, ikincisi çözüme götürecek.

 

Atinalı usta sanatçı ve zanaatkâr Daidalos, önce Girit kralı Minos için bir labirent inşa eder. O kadar ustaca yapar ki, kendisi bile çıkış yolunu zor bulur. Ardından Minos, karısının bir boğayla çiftleşmesinden doğan korkunç yarı boğa, yarı-insan Minotaur’u bu labirente kapatır. Daidalos ile oğlu İkarus’u da, labirentin sırrını kimseye söylemesinler diye bir kuleye hapseder. Kuleden çıkabilseler dahi, bütün gemiler çok sıkı arandığı için Girit’ten deniz yoluyla kaçmaları imkânsızdır.

 

Daidalos tek çare olarak kendisi ve oğlu İkarus için kuş tüylerinden birer çift kanat yapmaya girişir. Tüyleri ortalarından iple bağlar, uçlarını da birbirine ve sırtlarına balmumuyla yapıştırır. Önce kendisi biraz kanat çırpıp havalanır; sonra oğluna uçmayı öğretir. Yola çıkmadan önce İkarus’u çok sıkı uyarır; “ne çok yüksekten ne de alçaktan uçacaksın; yüksekten uçarsan güneş balmumunu eritir, alçaktan uçarsan da dalgaların köpüğü kanatlarını ıslatır” der. Havalanır, Ege Denizini geçmeye başlarlar. İkarus uçabilme sevincinden babasını dinlemeyip çok fazla yükselir. Balmumu erir, kanatlar kopar, sulara gömülerek hayatını kaybeder.

 

Zırh giyip ejderha arayanlar

 

Cemaati, askeri vesayeti sona erdirmek için zırh giyip ejderhalar arayan zihniyet doğurdu. 2010 Türkiye’sini hatırlayın. O tarihlerde Cemaati, hele hele liderini eleştirmek her babayiğidin harcı değildi. Söylem üretme ve psikolojik üstünlük Cemaat’teydi. Cemaat asardı, keserdi, karalardı, lekelerdi… Kimseden çıt çıkmazdı. “Ama” diyene hemen “Ergenekoncu, darbeci, hain” damgası vurulurdu. Çok alenî, herkesin gözleri önünde haysiyet cellatlığı yapılırdı.

 

Korkum; böyle giderse “askeri vesayeti bitirmek için zırh giyip ejderhalar arayan” zihniyet nasıl Cemaati doğurduysa, Kürt sorununda da benzer zihniyet “İkarus gibi uçmanın coşkusu”nu doğuracak. Çünkü Cemaatin 2010 yılında yarattığına benzer bir atmosferi solumamıza çok az kaldı.  

 

Eğer Kürt sorununda nelerin hiç düşünülmeyeceği, bazı çözüm önerilerinin mantıksızlığını vurgulamak içinse, problem yok. Ancak farklı fikir ve önerileri itibarsızlaştırmak ve cezalandırmak içinse, problemlidir. Bu, toplumsal sorunları “benim gibi düşünerek çerçeveleme” gayreti anlamına gelir.

 

Sahada işler yolunda, ama…

 

Evet, sahada — objektif bakan herkesin gördüğü gibi — işler yolunda. Askeri açıdan bariz bir üstünlük var. Bu sonuçta, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez devlet organları arasında gözlenen koordinasyon ve uyumun katkısı büyük. Kurumlar kavgalı değil. Asker moralsiz değil. Bunda, asker ile polis arasında köprü vazifesi gören MİT’in payı da küçümsenemez. Bunlar sahaya baktığımızda gördüğümüz olgular. Moraller yerinde.

 

Ama İkarus’un sevinci Daidalos’un ihtiyatını görmemize engel teşkil etmemeli. Bunun için de bir adım geri çekilip çok sakin ve soğukkanlı bir durum değerlendirmesi yapmamız gerekecek. 400,000 insan yersiz yurtsuz kaldı. Beş yerleşim yeri büyük oranda harabeye dönüştü. Anıları, hatıraları, hikayeleri olan, kanlı-canlı binlerce insan kaybettik. Peki tüm bunların bir sonucu, bir etkileşimi olmayacak mı? Olmaz diyenler kendini kandırır.

 

Çatışmaların doğuracağı iki sonuç

 

Sosyal hareketlilik pozitif yönde, yani kişilerin sosyal statü artırması şeklinde olursa, topluma olumlu katkılar sunar. Ancak (örneğin mekândan kopma, gelir durumunda düşme gibi) negatif yönde olursa, ciddi problemlere kapı aralar. Çünkü aşağı doğru hareketlilikle birlikte, kitlenin değer yargıları ve normlarında da değişiklik meydana gelir. Radikalleşme, suç üreten organizasyonlar yaratma, kayıt dışı ekonomik sistemler oluşturma vs belirginleşmeye başlar.

 

Bu genel tesbit ışığında 400,000 insana baktığımızda, kitlenin ileride bazı sosyal tutunumlar sergileyebileceğini öngörebiliriz. Bu kitlenin şu an çatışmaları şehirlere yığdığı için PKK’ye “kırgın” olduğunu biliyoruz. Ama bir şey daha biliyoruz: bu insanların neredeyse tamamı PKK-HDP çizgisine oy veren insanlar. Yani politize olmuş insanlar. Peki bu mağduriyet ileride neye dönüşür? Hesaplanıyor mu, ölçülüp biçiliyor mu?

 

İki tür sonuç öngörebiliriz. Eğer zararlar karşılanırsa, mağdur kitlenin PKK’ye yönelik kırgınlığı sürer. PKK organik ilişki kurduğu kitlesinin “rasyonel davran” baskısı altında kalır. Ama zararlar karşılanmazsa, mağdur kitle çaresizlik ve umutsuzluğun etkisiyle daha da radikalleşir, hattâ radikal siyasal eylemlerin öznesi haline dahi gelebilir. İktidar ve devlet bu kitlenin mağduriyetine son verebilecek mi? Ekonomik kaynaklar buna el veriyor mu?

 

“Uçmanın coşkusu”nu dengelemek

 

“Vurun, kırın; taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayın” diyen sivil siyasilerde İkarus’un sevincini, devlette de Daidalos’un ihtiyatını görüyorum.

 

Bir de şunu gözlüyorum: Mağdur aileler sadece PKK’ye öfkeli değil; devlete de öfkeli. İlk kez, halk devlet ve örgütü eşit düzeyde suçluyor. Bu da hem devletin hem de PKK’nin edimlerinin halk tarafından tasvip görmediğini gösteriyor. Halk savaş değil barış istiyor. Ama tarafların bu sese yeterince kulak vermediğini düşünüyor.

 

Halka kulak verin! Bu savaşı durdurun! Durdurmak için İmralı’ya gidin! Orada “uçmanın coşkusu”nu dengeleyen Daidalos’un ölçülülüğünü göreceksiniz!

- Advertisment -