İlerleyen günlerde partileri ve sonuçları ayrıntılı olarak tartışacağız. Benim ilk bakışta altının çizilmesini gerekli gördüğüm noktalar şunlar:
1. Zorlu süreçlerden geçilerek yapılan bir seçim oldu. Seçime iki gün kala Diyarbakır’da bir katliam girişiminde bulunuldu. HDP’nin mitinginde bombalar patlatıldı; seçim güvenliği yok edilmeye, sokaklar karıştırılmaya, insanlar karşı karşıya getirilmeye ve seçimin meşruluğu ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Doğrudan demokrasi hedef alındı.
Şükürler olsun ki HDP çok sağduyulu hareket etti. Halk galeyana gelmedi. Basiret elden bırakılmadı ve demokratik sürece devam edildi. Sandığı sahiplenen halk, iradesine kirli ve karanlık bir elin gölge etmesine izin vermedi, müdahalenin karşısında durdu. Seçimler sükûnet içinde ve güvenli bir şekilde yapıldı. Başlı başına bu, siyasetin ve demokrasinin kazanımları hanesine kaydedilmeli.
2. Türkiye siyasetinde, Bekir Ağırdır’ın da dikkat çektiği üzere, dört partili siyasi yapı pekişti. Bu dört partinin her birinin şekillenmesinde belli bir kimlik ağır basıyor. Tarihsel ve toplumsal karşılıkları olan bu partilerin tarafları arasındaki mesafe de açılıyor.
Ayrıca bu dört parti tüm Türkiye’de simetrik bir mücadele içinde değiller. AKP, tüm Türkiye’de faaliyet gösteriyor ve her yerden oy alıyor. (Başarısızlık addedilen bu seçimde bile AKP 81 ilin 76’sından milletvekili çıkardı, 56’sında ise yarışı önde göğüsledi.) Buna karşılık CHP, MHP ve HDP’nin güçlü olduğu bölgeler var ve bu partiler güçlü olduğu bölgelerde AKP’ye karşı sıkı bir mücadele veriyorlar. Kısa vadede bu yapının değişme olasılığı güç görünüyor.
3. AKP’nin bir miktar oy kaybedeceğini ama tek başına iktidarını devam ettirebilecek bir orana ulaşabileceğini tahmin ediyordum. Ancak seçmenin tepkisi beklediğimin üzerinde oldu. AKP % 10 gibi dramatik bir oy kaybına uğradı.
Hiç şüphesiz bunun çok çeşitli nedenleri var ama kanımca bu sonuçta en önemli pay Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Erdoğan, başkanlık hevesiyle tamamen kutuplaştırma üzerine bir kampanya yürüttü. Geçen seçimlerde bu strateji işledi. Ancak bunun da bir sınırı vardı, her zaman işlemeyeceği belliydi. Nitekim 7 Haziran’da ters tepti. Erdoğan’ın ve AKP’nin ötekileştirici dili ağır bir yenilgi aldı.
AKP bu seçimde bir gelecek perspektifi ortaya koyamadı. Önceki seçimlerde bir demokrasi vizyonu ile halktan oy talep eden AKP, bu seçimde geçmişe atıfla salt bir kalkınma vizyonuna sarıldı. Çözüm sürecini paranteze aldı. Daha önce mahkûm ettiği korkutma siyasetine bu kez kendisi meyletti. Koalisyonun bir felaket olduğunu, bir üst aklın herkesi kendilerine karşı örgütlediğini, HDP’nin barajı aşmasının bir cehenneme denk düştüğünü seslendirdi. Ancak bu korkutma siyaseti halktan destek görmedi ve AKP tek parti hükümetini kaybetti. Bunun yaralayıcı bir sonuç olduğu açık. Ve muhtemeldir ki bu yara AKP içindeki iktidar mücadelesini erkene çekecek ve söz konusu mücadelenin daha şiddetli bir şekilde seyretmesine neden olacak.
4. Kılıçdaroğlu, seçim sonrasında yaptığı ilk açıklamada zafer kazanmış komutan edasındaydı. Coşkulu bir tavırla ve gür bir sesle taraftarlarına sesleniyordu. CHP’liler de onu “Başbakan Kemal” sloganı ile karşılıyorlardı. Oysa gerçekte seçimlerde en büyük kaybı CHP yaşadı. Zira iktidarın bu derece yıprandığı, kıyasıya eleştirildiği ve 10 puan yitirdiği bir ortamda dahi CHP 2011’de aldığı oranın gerisine düştü. Kılıçdaroğlu’nun tek başına ekonomiye yüklenen seçim stratejisi başarılı olamadı, halkı ikna edemedi. Fiili olarak ana-muhalefet görevini yapan HDP’ye CHP tabanında önemli oranda oy geçişi oldu. Dolayısıyla önümüzdeki günler Kılıçdaroğlu için de kolay olmayacak.
5. MHP, dingin bir seçim kampanyası yürüttü. AKP’den bir kesimin desteğini alarak 2011’den daha iyi bir sonuç elde etti. Oylarını yaklaşık % 4 oranında artırdı. Buna bağlı olarak Meclis’teki parlamenter sayısı da çoğalttı. Sadece bir ilde birinci parti olsa da İç Anadolu’da tekrar bir hareketlilik kazandı.
6. HDP, 7 Haziran seçimlerine parti olarak girme kararı verdiğinde, bunun son derece riskli olduğunu belirtmiştim. Korkum, HDP baraja takıldığı takdirde büyük bir temsil sorununun doğmasıydı. Seçime yaklaşıldıkça da seçime katılım oranının belirleyici olacağını ve yüksek katılım olması halinde HDP’nin barajı aşmasının zorlaşacağını söylemiştim.
Ancak HDP düşündüğümün çok ötesinde bir başarıya imza attı. Bu yanılgımdan ötürü çok memnunum. Zira HDP’nin % 13 oy almasını, 80 milletvekili kazanmasını ve siyasetin merkezine oturmasını, Türkiye’de demokrasinin normalleşmesi ve güçlenmesi için çok hayırlı bir sonuç olarak değerlendiriyorum.
Seçimin en büyük kazananı HDP oldu. HDP, bir taraftan Türkiyeli bir siyaset çizgisini Türkiye’nin Batısına kabul ettirdi ve burada çok büyük bir oy artışı elde etti. “AKP’yi ve Erdoğan’ı durduracak tek parti” stratejisini iyi bir şekilde anlattı ve bunu başarı ile uyguladı. Diğer taraftan ise, Doğu ve Güneydoğu’da AKP’yi çok ciddi bir oranda geriletti. Kürtlerin büyük bir teveccühünü kazandı, 14 ilde birinciliğe ulaştı ve AKP’yi bölgede çok zayıf bir konuma getirdi. Tüm bölge HDP’nin renkleri ile boyandı. HDP, seçimden önce olduğu gibi seçimden sonra da anahtar parti işlevi kazanırken Demirtaş da Türkiye siyasetinin kaderini belirleyecek liderlerden biri oldu.
7. Seçim sonuçları, başkanlık sistemi tartışmasını rafa kaldırdı. Hem ortaya çıkan parlamento aritmetiği, hem de oy oranları Türkiye’de başkanlığı mümkün olmaktan çıkardı. Burada asıl görülmesi lazım gelen husus AKP seçmeninin de başkanlığa destek vermemesidir. Seçim sonuçları, Erdoğan’ın başkanlığı -bırakın Türkiye’nin geneline- kendi tabanına dahi kabul ettirmediğinin kanıtıydı. AKP seçmeni başkanlığa gerek duymadığını, ülkede böylesine kapsamlı bir sistem değişikliğine rıza göstermediğini oylarıyla ortaya koydu. Bu itibarla Türkiye’de anayasal değişiklik tartışması, artık başkanlık üzerinden değil, haklar ve özgürlükler üzerinden yapılacak.
8. % 10 barajı anlamını yitirdi. Önce İslami, ardından Kürt kimlikli partileri Meclis’ten uzak tutmak amacıyla konulan bu baraj, her iki kesimin partilerinin de parlamentoya taşınmasıyla bütün işlevini kaybetti. Keza barajın, bazen kendisinden beklenenden ters bir işlev gördüğü ve tek parti hükümetini garanti etmediği bir kez daha tescil edildi. AKP, seçimden önce bu barajı kaldırma basireti gösterse, hem bir demokrasi ayıbını ortadan kaldırmanın onurunu kazanacak ve hem de belki de tek başına iktidarını muhafaza edebilecekti.
9. Birçok şehir efsanesi yerle yeksan oldu. Seçim güvenliğinin olmadığı iddiasının ne denli boş olduğunu herkes gördü. AKP’nin seçimlerde hile yapacağı, oy çalacağı, bilgisayar oyunlarıyla oyunu fazla göstereceği, vb. çok sayıda teori (!) de birkaç saat içinde çöktü. Seçim güvenliğine toz konduracak bir olay yaşanmadı. Seçim sonuçlarının güvenirliği konusunda kimse tek bir söz dahi etmedi. Sonuçlar çok kısa sürede açıklandı, hiç kimseden de bu sonuçlara karşı en ufak bir itiraz gelmedi. Herkes sandığa atılanın sandıktan çıktığını kabul etti.
Bunların yanı sıra milliyetçiliğin sihirli bir reçete olmadığı ve milliyetçi diskura abanmanın oylarını azalmasını engellemediği bir kez daha tecrübe edildi. AKP’nin aldığı desteği “biat” kavramı ile açıklayan, AKP seçmenini düşünmekten aciz ve Erdoğan’ın karizmasıyla efsunlaşmış varlıklar olarak gören açıklayan analizler (!) de çöpe gitti.
10. Hükümetin kurulması, bugünden sonraki ilk tartışma konumuz olacak. CHP ve HDP, AKP’ye içerden ve dışarıdan hiçbir şekilde destek vermeyeceklerini ilan ettiler. MHP ise, AKP ile HDP’nin, o olmazsa AKP ile CHP’nin, o da olmazsa AKP, CHP ve HDP’nin bir koalisyon kurması gerektiğini söyledi. Bu formüllerden hiçbiri tutmazsa olabilecek en kısa sürede erken seçimlere gidilmesini önerdi. Yani MHP kendini şimdiden muhalefete konumlandırdı ve bütün koalisyon seçeneklerine kapıyı kapattı.
Böylesine kıran kırana geçen bir seçimden sonra milletvekillerini yeniden bir seçime ikna etmek güç. Bunun yanı sıra hükümet kurulmaması durumunda gidilecek olan bir erken seçimde bugünkünden çok daha farklı bir manzaranın ortaya çıkacağının, bir partinin hükümet kuracak çoğunluğu kazanacağının da bir garantisi yok. Partiler de, vekiller de bunun fakında olsalar gerek. Bu sebeple Davutoğlu, bir hükümet kurmak için bütün seçenekleri deneyecektir.
Olur mu olmaz mı bilinmez ama çözüm süreci de hesaba katıldığında bana göre en ideal formül, AKP ile HDP’nin bir koalisyon oluşturmalarıdır. Evet, HDP gerek seçim öncesinde ve gerek seçimin hem ertesinde bunun olmayacağına dair kendini fazlaca bağlayan sözler sarf etti. Lakin yine siyasette her doğan günün birçok sürprize gebe olduğu da unutulmamalı.