Kıbrıslı Türkler, Mustafa Akıncı ile birlikte, yeniden çözüm umudunu hayata geçirmek amacıyla hareketlendiler. "Yavru vatan" söylemine karşı çıkarken "meseleyi çözmek ve kendi ayaklarımız üzerinde durmak istiyoruz" diyorlar.
Yıllar önceydi Kıbrıs'ta, Türkiye Büyükelçisinin evinde yemekteydik. Elçinin eşi, "Kıbrıslı Türkler çok tembel, sırtlarını Türkiye'ye dayamışlar, yan gelip yatıyorlar" diye şikayet etmişti. Bu sözlere tepki gösterdiğimizi hatırlıyorum. Sömürgeci bir dil kullandığını kendisine söylediğimizde o da hak vermişti.
Kıbrıslı Türkler, Türkiyeli Türklerden farklı, değişik bir kültüre ve kimliğe sahipler. Bir ada halkı olmanın, yıllarca Kıbrıslı Rumlarla iç içe yaşamanın, İngiliz sisteminden devraldıkları kurumların da etkisiyle ortaya çıkan bir farklılık bu.
Lefkoşa’ya 20 yıl önce bir davada tanıklık yapmaya gitmiştim. Savcıyla, savunma avukatı aynı hizada duruyorlardı ve eşit konuşma haklarına sahiptiler. Yalnızca hakim, tek başına kürsüde oturuyordu. Ben de tanık olarak, savcıyla eşit pozisyondaki tanık kürsüsünden, sanık öğretmeni savunabilmiştim.
Türkiye'nin hegemonyacı bakışı
Kıbrıslı Türk, kendine özgüdür. Bu nedenle, adaya Türkiye'den gelen yetkililerin yukarıdan bakan havasından hoşlanmaz.
Yıllarca Kıbrıs Türk kesiminde kimin iktidar olacağını Türkiye, belirlemiştir. Temmuz 1974 müdahalesiyle, sayıları 40-50 bin civarında olduğu sanılan, TSK'ya bağlı bir askeri güç, adada süreklilik kazanmıştır. Kıbrıslı çok uzun yıllar Kıbrıs'taki asıl iktidarı belirleyen askeri güce de tepkilidir. Ancak bir grup Kıbrıslı da Türkiye'nin desteğini kazanarak iktidar olma yolunu seçince çözümün önüne bir engel daha dikilmiş oldu.
İtfaiye
Yüzde 60 oyla Cumhurbaşkanlığına seçilen Mustafa Akıncı, "İtfaiyemiz bile Ankara'ya bağlıdır" derken bu bağlılık ilişkisine vurgu yapıyor.
Evet, Kıbrıslı Türklere, Türkiye ekonomik, siyasi, soysal ve askeri yardım yapıyor. Çünkü 1983 yılında ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti(KKTC), dünyada hiç bir ülke tarafından tanınmadığı gibi, büyük bir ekonomik ambargo altındadır. Bu ambargo ne yazık ki bütün çabalara rağmen kaldırılmamıştır. Türkiye'nin desteği olmadan KKTC ayakta kalamaz.
Annan Planı, Kıbrıslı Türklerin ekonomik ambargodan kurtulmak, Rumlarla eşit bir federatif yapı altında yaşamak ve bir anlamda da Türkiye'nin vesayetinden kurtulmak açısından bir fırsattı. Rumlar, AB üyesi olmayı tek başlarına garanti altına aldıkları için, eşit ortaklığı kabul etmediler.
AK Parti iktidarı ilk yıllarında, sorunun çözümü için geçmiş iktidarlardan farklı olarak daha makul bir yol izledi. Ancak AB ile işler istendiği gibi yürümedi. AB, Annan Planı sonrası KKTC'ye uygulanan ambargoyu kaldırabileceğine ilişkin mesajlar vermişti. Türkiye de, Kıbrıs Rumlarının egemen olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti'ne, Gümrük Birliği kapsamında Türkiye'nin limanlarını açmayı kabul etmişti. İkisi de olmadı.
Olan Kıbrıslı Türklere oldu. Türkiye Cumhuriyeti'ne ekonomik, siyasi bağımlılık sürüyor. TSK'nın adadaki varlığı da sorun olmaya devam ediyor.
Stratejik gerekçe
Türkiye, her zaman KKTC'yi stratejik önemde bir toprak parçası olarak gördü. Yıllarca Türkiye ile birlikte paralel hareket eden Denktaş siyaseti, bu hedefleri korumak açısından Kıbrıs'ta çözüme engel olduğu gibi, Türkiye'nin KKTC üzerindeki hegemonyasını sürdürmesine destek oldu.
AK Parti, ilk döneminde, bu geleneği değiştirecek bir arayış içine girmişti. Ancak şimdi görünen o ki, geleneksel siyasete geri dönüldü.
Kıbrıslı Türkler de Mustafa Akıncı ile birlikte, yeniden çözüm umudunu hayata geçirmek amacıyla hareketlendiler. "Yavru vatan" söylemine karşı çıkarken "meseleyi çözmek ve kendi ayaklarımız üzerinde durmak istiyoruz" diyorlar.
Türkiye'den bu çabalara gösterilen tepkiler ise geçmişin hegemonyacı anlayışını yansıtıyor. "Size biz bakıyoruz, haddinizi bilin" diyen bir ses yukardan konuşuyor.
Kıbrıs'ın barışçı bir çözüme kavuşması, yalnız Kıbrıslı Türklere değil, Türkiye'ye de iyi gelecektir…